Harvard ve Biz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
SalıTARİHİ biraz geçmiş ama yine de faydasız ve ibretsiz değil. Önümde
başlıklı 32 sayfalık bir broşür duruyor. ABD’nin en ünlü ve güçlü üniversitesi olan bu kurum hakkında okuduğum bazı satırları dikkatinize sunarak bazı hükümler çıkartmaya çalışacağım.
1636’da kurulan Harvard 1992’ye kadar ülkesine 33
Nobel ödülü kazandırmış.
varmış.
Şimdi bu iki bilgiye dayanarak bazı yorumlar yapalım:
Bu soruyu bilhassa çağdaşlara, kurtuluşumuzu Batı’yı taklitte bulanlara, yönetime hakim olanlara, samimî veya samimiyetsiz Kemalistlere yöneltiyorum.
kazanamıyoruz?
O eski ve köklü ihtisas kurumu niçin ülkemize bir tek Nobel sağlayamadı?
YÖK adlı çağdışı bir kurul tarafından idare edilen
Ha, unutmadan söyleyelim:
Müslüman öğrenci kızlar isterlerse tesettür kıyafetiyle gelip ders dinleyebilirler, onlara kimse karışmaz, engel olmaz. Nitekim böyle kızların sayısı da az değildir. Erkek Müslüman öğrencilerin islâmî kıyafetlerle, başlarında islâmî serpuşlar olduğu halde binalara ve dershanelere girmeleri de serbesttir.
Bizim üniversitelerimizde nur topu günlerin kanına giriliyor başörtüsü terörü ile. Bu konu bir referandum ile halka sunulsa, ezici ekseriyet (çoğunluk) ne diyecektir? Dokunmayın çocuklara. İsteyen başı örtülü, isteyen başı açık gelip okusun. Önemli olan ilimdir, irfandır, uzmanlıktır…
Sanırım İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde
Zaten kütüphanelere dadanıp da harıl harıl kitap karıştıran bir kafa da yoktur bizde. Bizde üniversiteler çağını doldurmuş bir zihniyeti, bir ideolojiyi, bir sistemi desteklemekle vazifelidir.
Evvelce yazmış idim ama tekrarlamakta fayda görüyorum: Bundan iki buçuk yıl önce
Daveti kabul ettim, gününde gittim. Diğer konuşmacılar
idi. Açık oturumun saati henüz gelmemişti, salonda oturup bekledim. Biraz sonra sayın rektör Alemdaroğlu cenapları pür tantana, pür velvele salona dahil oldular.Yanında dekanlar vardı.
Ben yabancı bir üniversiteye davet edilseydim oranın rektörü benim elimi sıkmaz, hoşgeldiniz demez miydi? Elbette derdi. Çünkü böyle bir şey görgü, nezaket, medeniyet, insanlık kurallarındandır.
İşte Türkiye’nin Nobel kazanmasına engel olan zihniyet Alemdaroğlu ve yandaşlarının zihniyetidir.
ateist olduğunu açıkça söylüyor ama
Göktürk demokrat, insan haklarına saygılı, başörtülü kızların haklarını savunan ve bu yüzden zaman zaman başı ağrıyan bir aydındır.
Üniversiteler bir ülkenin, bir milletin, bir devletin beyni durumundadır. İdarecilere, aydınlara, halka onlar ışık tutar, yol gösterir.
Bizim üniversitelerimizin ışığı kendine yetmiyor, nerede kaldı ki, yöneticileri, halkı, ülkeyi aydınlata. Bir ülkedeki haksızlıklara, yolsuzluklara, kötü işlere karşı en büyük muhalefet odağı üniversitelerdir. Ciddî, ilmî, vasıflı muhalefet yapmayan bir üniversite, yok demektir.
Türkiye üniversiteleri henüz
, büyük ve mufassal bir
büyük bir Türkiye coğrafyası,
‘ninkinden daha değerli bir Türkçe gramer bile yazıp ortaya koyamamıştır.
Namuslu öğretim görevlilerini tenzih ederim ama bizim üniversitelerimizdeki bazı sahtekârlar çalıntı eserler bile bastırmıştır. Halen bir takım yüksek lisans tezleri, doktoralar para ile başkalarına yazdırılıp üniversiteye sunulmaktadır.
Sosyal, edebî, tarihî, felsefî kültür sahasında bir profesörümüzün ciddî bir eser yazdığını ve bu eserin yabancı dillere çevrildiğini hiç duydunuz mu?
Maalesef yoktur.
ve birkaç benzeri profesörümüz bizim üniversitelerimizin eseri değildir. Onlar birer istisnadır ve kuralı bozmazlar.
Anayasa değişir demokratikleşirsek ülke kurtulurmuş. IMF birkaç on milyar dolar daha verirse Türkiye düze çıkarmış. Seçimlerde bizimkiler kazanırsa memleket feraha ve refaha kavuşurmuş. Hayır hayır hayır… Bu kafa, bu zihniyet, bu sistem, bu yönetim tarzı, bu üniversiteler böyle kaldıkça bizde sabah olmaz. 26 Aralık 2001