Harvard’ta
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Amerika’nın ünlü üniversitesi Harvard’ta türkoloji dersleri veren bir Türk profesör, Enderun Kitabevi sahibi İsmail Özdoğan beye anlatmış, ben ondan duydum. Bazen derse biraz geç kalan Amerikalı Müslüman bir öğrenci kapıyı açıyor, içeri giriyor, yüksek sesle “Esselamu aleykum” diyor, dershanede bulunan diğer Müslüman öğrenciler “Ve aleykümüsselam ve rahmetullah ve berekâtuh” diyerek selamı alıyorlarmış. Müslüman öğrencilerin bu şekilde selamlaşmaları kimseyi rahatsız etmiyor, herhangi bir tepki ve muhalefete sebebiyet vermiyormuş. Çünkü Amerika’da mutlak bir din, inanç, inandığını yaşayabilmek hürriyeti varmış. Orada yetmiş iki millete ve dine mensup insanlar kendi inançlarına, kendi geleneklerine göre yaşayabiliyormuş. Amerika’da en ayıp şey, başkalarının din ve inanç hürriyetine saldırmak, o hürriyetin gereklerinin yapılmasını engellemeye çalışmakmış. Bu, hem ahlâka aykırı ayıp bir işmiş, hem de suçmuş.
Bizde, bu Müslüman milletin dinine, inancına inandığı gibi yaşayabilmek hürriyetine karşı çıkan çağdaşlık ve laiklik yobazları ABD’deki durumu bilmiyorlar mı? Pekâlâ biliyorlar. Lakin onlar gerçekten demokrat, gerçekten, medenî, gerçekten hukuk ve hürriyet taraftarı olmadıkları için Müslüman Türkiye halkının temel hürriyetlerini tanımak istemiyor, miadı dolmuş bir ideolojiyi bahane ederek milletimizin hak, hürriyet ve haysiyetlerini ayaklar altına alıyorlar.
Dünyanın en ileri, en medenî, en demokrat, en âdil ülkelerinde Müslümanların nasıl güvenlik, hürriyet, adalet içinde yaşadıkları, dinlerinin gereklerini nasıl yerine getirebildikleri konusunda resimli, belgeli, sağlam bilgili birkaç çeşit broşür hazırlanarak bunlar milyonlarca adet dağıtılmalıdır.
1. ABD, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerin kolejlerine ve üniversitelerine Müslüman kız öğrencilerin başlarını örterek, tesettüre riayet ederek gidebildikleri,
2. Başta mühtedi (sonradan Müslüman olmuş) öğrenciler olmak üzere bütün Müslüman erkek öğrencilerin, istedikleri takdirde sarık, fes, takke cübbe, şalvar, diğer geleneksel islâmî kıyafetlerle üniversiteye gidebildikleri,
3. O ülkelerde Müslümanların dinine, imanına, Şeriatına hiçbir medenî insanın saldırmadığı,
4. Müslümanlara namaz kılmak, kendi Şeriatlarına göre yiyip içebilmek, diğer bütün ibadetlerini yerine getirebilmek için kolaylık gösterildiği,
5. Müslümanların bayram günlerine, kültürel kimliklerine, yazılarına, dernek kurup bir araya gelmelerine, dinlerini eğitim ve propaganda yaparak yaymalarına kimsenin karşı çıkmadığı gibi konularda yayınlanacak broşürler bizdeki yobaz, zâlim, halktan kopmuş sahte ilericilerin suratlarına çarpılacak bir tokat olacaktır.
Böyle yayınları kimler yapacaktır? Yıllardan beri bu Müslüman milletin milyarlarca dolar parasını toplayıp, “Biz dâva yapıyoruz, biz sizi kurtaracağız, biz Türkiye’yi selâmete çıkartacağız, biz çok hayırlı ve faydalı işler yapacağız” gibi vaadlerde bulunan din baronlarının şimdi kolları sıvamaları, keselerinin ağızlarını açmaları, bütün masraflarını karşılayarak böyle yayınlar yapmaları, müdafaalarda bulunmaları gerekmez mi?
Esnafın, köylünün, ev kadınının, küçük iş sahiplerinin, parası olup da yeterli kültürü olmayan câhil zenginlerin bu gibi işleri yapmaya akılları ve kültürleri yeterli değildir.
Vaktiyle küçük dağları biz yarattık, her Müslüman bizi desteklemeye, bize para vermeye, bize bende olmaya mecburdur gibi havalara bürünen, İslâm’ı âlet, Müslümanları istismar ve istihdam ederek trilyonlar, katrilyonlar vuran bazı baronlarımız, bugünkü zulümler, haksızlıklar, rezâletler karşısında niçin susuyorlar? Kendi riyâsetleri, şöhretleri, menfaatleri mevzuubahs olunca pek hareketli, pek faal, pek müteşebbis, pek yırtıcı olan bu adamlar İslâm, Ümmet, Şeriat saldırıya uğrayınca niçin sükûtu tercih etmektedir?
Nasıl ki, haklı bir adam hakkını aramaz, kendisini müdafa etmez, bu konuda yapılması gerekenleri yapmazsa hakkını kaybedebilir; bunun gibi haklı bir toplum da hakkını aramadığı, kendisini bütün yasal yollardan müdafaa etmediği zaman hakkını kaybeder, zulme mağlub olur.
Türkiye Müslümanları, din baronlarının hatâları ve gafletleri yüzünden ülkedeki medya üstünlüğüne sahip olmamışlardır. Bari, başka yollarla, meselâ milyonlarca basılacak mükemmel ve ikna edici broşürlerle kendilerini savunsunlar, haklarını korumaya çalışsınlar.
Broşürlerden başka yayın faaliyetleri yapılabilir. Afişler, kartpostallar, resmî makamlara gönderilecek mektuplar ile de bir dereceye kadar haklarımızı anlatabilir, kendimizi savunabiliriz.
Bunları kimler yapacaktır?
Bugün Müslüman kesim içinde, İsmailî’lerin Ağa Han’ları, eski Hint mihrace ve racaları, petrol kralları gibi zengin olmuş adamlar vardır. Bazılarının mülkiyeti yoksa da, zilyedlik bakımından onlar da milyarla dolara hükmetmekte, “Şurada şu iş yapılsın” dedikleri zaman müridleri ve taraftarları trilyonları toplayarak kendisine takdim etmektedir.
Müslüman kesimde bu kadar para varken, memlekette henüz basın ve yayın hürriyeti varken ve gazete, dergi, kitap, broşür basımı izne tâbi değilken, yüzde yüz olmasa da henüz az buçuk demokrasi, çoğulluk, serbestlik varken birtakım din baronlarının böylesine faaliyetsiz, teşebbüssüz, gayretsiz bir durumda beklemeleri doğrusu beni çok üzüyor ve öfkelendiriyor.
Müslümanların hali ne olacak?
Normal şekilde, kanunî hudutlar içinde ticari faaliyet gösteren müteahhitlerin büyük kısmı resmî işleri alamıyormuş. Taahhüt işleri mafyanın, çetelerin, gangsterlerin eline geçmiş.
Geçen gün bir gazete satış kulübesinin önünden geçerken asılı gazetelerden birinin manşetinde bir mafya babasının 30 Ağustos’taki terfilere ve tâyinlere bile karışma cür’etini gösterdiği yazılıydı.
Büyük ve iri politikacıların mafya babalarıyla telefon konuşmaları yaptıkları iddia ediliyor, bu konuda ses bantları ortaya konuyor.
Eroinin, kokainin, uyuşturucu maddenin helikopterlerle taşındığı söyleniyor.
Meclis’in açılış törenlerine bir kısım milletvekilleri, binanın tâmiri ve yeniden düzenlenmesi esnasında büyük yolsuzluklar yapıldığı iddiasıyla katılmadılar.
Rüşvet, kokuşma, emanete hıyanet, haram yiyicilik, milletin ve devletin paralarını hortumlama, adam kayırma, yalan dolan ülkeyi sarmış vaziyettedir. A’dan Z’ye kadar çivisi çıkmadık hiçbir müessese kalmamıştır.
Bütün bu tefessüh, fitne, fesat, çürüme, dağılma havası içinde birtakım kimseler İslâm’ı ve Müslümanları Türkiye için en büyük tehlike olarak görmektedir.
Müslümanların da bir bölümü daha fazla para kazanmak, daha fazla mal toplamak, daha konforlu ve lüks bir hayat yaşamak için materyalistlere ve kâfirlere taş çıkartırcasına didinmektedir.
Bu milleti kim uyandıracak? 06 Ekim 1998 Salı