Geçen Cuma akşamı Kutlu Bilgi Vakfı’nda on kadar hattat bir araya geldi. Ali Rıza Özcan, Ali Toy, Davut Bektaş, Fuat Başar, Hüsrev Subaşı, Mehmet Özçay, Osman Özçay, Savaş Çevik, Talip Mert beyler geldi. Ayrıca müzehhib ve minyatürcü Ömer Dinçer Kılınç bey de katıldı.

Hat sanatı bizim önemli geleneksel millî sanatlarımızdandır. Batı dünyası için resim neyse, bizim için hüsn-i hat odur. Müslüman kesim maalesef bu sanata gereken önemi vermemektedir. Hali vakti yerinde olan, gösteriş ve israf tüketimine büyük paralar harcayan zenginlerimizin evlerinde, çalışma odalarında hüsn-i hat levhasına tesadüf edilmez. Lüks bir otomobile 15 milyarı kolaylıkla veren dindar bir para babası, bir hat levhasına birkaç yüz milyon veremez. Çünkü kültürü, vicdanı, estetik boyutu buna müsait değildir. Tek kelimeyle bu işin câhilidir.

Bizim gibi bir Asya ve doğu ülkesi olan Japonya kendi millî yazısına, kaligrafiye (güzel yazı sanatına) önem vermiş, onları korumuş ve yaşatmıştır.

Çok şükür bizde hat sanatı ölmedi, yaşamaya devam ediyor. Genç nesilden büyük hattatlar yetişti. Hattâ şu anda hüsn-i hat sahasında Türkiye İslâm dünyasında birincidir denilebilir. Ancak, bu işle ilgili küçük de olsa birkaç mektep açılmış, enstitüler vakıflar kurulmuş, ihtisas (uzmanlık) kütüphaneleri tesis edilmiş, konuya ait bütün kitapları, makaleleri, bilgileri ihtiva eden bir arşiv meydana getirilmiş olmalıydı. Kaç cilt olacaksa bir “Hat ve Hattatlar Ansiklopedisi” bile şimdiye kadar çıkartılmış olmalıydı.

Eskiden kalma camilerimizdeki yüzbinlerce hüsn-i hat levhası son otuz yılda çalındı, atıldı, yok edildi, yırtıcı ve çarpıcı antikacıların eline geçip satıldı. Diyanet ve Vakıflar idaresi bu sanat eserlerini koruyamamıştır.

Alvarzâde Vakfı’nın ve Konya Belediyesi’nin himmet ve gayretleriyle açılmış olan Destegül Güzel Sanatlar Mektebi gibi müesseseler Bursa, İzmir, Kütahya, Edirne, Erzurum, Kayseri ve daha birçok büyük şehrimizde de açılmalıdır. Millî kimliğine, kişiliğine, kültürüne, tarihî devamlılığa bağlı Müslüman halkımızın maddî durumu müsait olan kısmı evlerini ve çalışma yerlerini hüsn-i hat levhaları ile süslemelidir. Her evde, Resûlullah Efendimiz’in yazı ile portresi mahiyetinde olan bir Hilye-i Şerif levhası olması gerekmez mi?

Nice boş işlerle, şahsî kaprislerle, fânî kuruntularla, mal ve cah edinmek hırslarıyla, nefsânî işlerle vakit ve para zâyi eden Müslüman şahsiyetler sanat işlerine de önem vermeli; geleneksel islâmî millî sanatların gelişmesi için himmet ve gayret sarfetmelidir.

Lâik, çağdaş, ateist, dinsiz, İslâm düşmanı rantçılara ne kızıyorsunuz? Siz de bu düzenin rantlarını yemiyor musunuz? Üstelik, ayrıca din rantı da toplamıyor musunuz?

Rant yemek için, zengin olmak için, riyâset ve şöhret için, benliğinizi tatmin etmek için, ene putunuz için, batasıca şehvetleriniz ve ihtiraslarınız için İslâm’ı ve Müslümanları sattınız. Bu yaptıklarınız yanınıza kalacak mı sanıyorsunuz?

Hani bankacılık ve sigortacılık haramdı, İslâm böyle şeylere cevaz vermezdi. Niçin bu haramlara battınız gırtlağa kadar?

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır diyordunuz. Bunca haksızlık karşısında niçin dilsiz şeytanlar gibi sus pus olmuşsunuz şimdi?

Şöyle edeceğiz, böyle edeceğiz diyordunuz, bol keseden atıp tutuyordunuz. İş sıkıya binince niçin her biriniz bir sıçan deliğine saklandı?

Cami cami cami diyorsunuz da niçin Ezan-ı Muhammedî okununca arada bir olsun camiye gitmiyorsunuz?

Müslümlanlardan mukaddesat vergisi topluyorsunuz da, onları niçin dinsizlere karşı savunmuyorsunuz?

Siz, dinî heyecanları futbol takımı taraftarlığına, bir nevi hooliganlığa çevirdiniz, islâmî hizmet ve faaliyetleri dejenere ettiniz. Sizin bu dine, bu millete, bu ülkeye verdiğiniz zararı azılı kâfirler veremez.

Dünya kadar mal edinseniz bile doymazsınız. Sizin gözünüzü toprak doyuracaktır.

Örnek Müslüman geçiniyor, mürşidlik taslıyorsunuz. Nemrud, Neron, Firavun ahlâkıyla Müslümanlık, mürşidlik mi olurmuş?

Siz neredesiniz, örnek eski Müslümanlar nerede. Onlar ihlâs, istikamet, fakr, büyük ve küçük cihad, zühd, takva, Sünnet-i seniyyeye temessük, feragat, fedakârlık, dünya zenginliklerine tâlip olmama ve onlardan uzak durma, sevgi, barış, kerem, ihsan, afv, merhamet, kötülüğü iyilikle def etme, nefsini dizginleme gibi konularda kahraman kişilerdi. Onlar ahlâk, fazilet, hikmet, ilim, irfan, güzellik madenleriydi. Siz kim, onlar kim?

Birilerine Uyarı Mektubu

Siz dünya sarhoşu olmuşsunuz. Siz aklınızı parayla, malla, mülkle bozmuşsunuz. Siz nasıl Müslüman geçinirsiniz ki, benliğinize, kendinize tapıyorsunuz.

Anladık, insanların yaşaması için para kazanmaları, maddiyat temin etmeleri gerekiyor. Lakin siz bu konuda ölçüyü kaçırmış, sınırı aşmışsınız. Siz bütün gayretinizi para, maddiyat, zengin olmak, şu fânî dünyanın gelip geçici servetlerini temin etmek için harcıyorsunuz. Dilinizle Allah diyorsunuz ama gönlünüzde putlar var. Siz kendinize tapıyorsunuz, siz dünyaya tapıyorsunuz, siz paraya tapıyorsunuz. Siz riyâset, şöhret, alkış peşinde koşuyorsunuz. Siz gurur, kibir, tafra, gösteriş uğruna ebedî saadetinizi bozuk para gibi harcıyorsunuz.

Dünya yıkılsa siz yine para, zenginlik, mal, mülk, cah peşinde koşarsınız.

İslâm dâvâsı, Müslümanlık falan filân diyorsunuz. Bunlar dilinizde kalıyor, aklınız ve gönlünüz ise dolarda, markta, tapu senedinde, lüks ve nümayişli bir hayat sürmekte, benliğinizde.

Zâhiriniz başka, bâtınınız başka. Karpuz gibisiniz, dışınız yemyeşil, içiniz kıpkızıl.

Dürüstlükten, adaletten, hakkaniyetten bahsediyorsunuz. Câhilleri kandırabilirsiniz ama gözü açık, kulağı delik, ferâsetli kişileri kandıramazsınız. Söyleyin bakalım, bunca malı mülkü, serveti, trilyonları nasıl topladınız? Helâl ticaret, üretim, hizmet yaparak mı, yoksa din ve mukaddesatı âlet ve istismar ederek mi?

Müslümanlardan dâvâ yapacağız diye toplanan paraların ne kadarı deve edildi acaba?

Halk saf, halk temiz, halk inanmaya hazırdır. Biliyorum siz, kırk yıl boyunca şekersiz muhallebi satsanız yine dükkânınızın müşterisi eksilmeyecektir. Lâkin söyleyin bana, siz bugünkü halinizle Allah’a nasıl hesap vereceksiniz? Peygamber’in (Salât ve selâm olsun O’na) yüzüne nasıl bakacaksınız?

Kâfir götürüyor, siz götürüyorsunuz. Kâfirle sizin aranızda ne fark var? 07 Ekim 1998 Çarşamba