Hayal Ya…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Çarşamba
Paris’in dünyaca meşhur büyük moda merkezleri… Christian Dior, Guy Laroche, Yves Saint Laurent, Givenchy, Chanel, Lanvin, Emanuel Ungaro, Jean-Louis Scherrer, Pierre Cardin, Louis Féraud, Lapidus, Valentino Couture, Nina Ricci… ve başkaları.
Bunlarla ne işim mi var benim? Anlatayım. Üniversitelerimizde okuyan yirmi beş kadar tesettürlü kız öğrenci bulacağım. Tabiî seçerek. Bunları Paris’e götürüp bu moda evlerinden giyindireceğim. Açık saçık olmamak şartıyla nefis tayyörler, mantolar, elbiseler. Ayakkabıları, çantaları da onlara uygun bir şekilde hem şık hem kaliteli olacak.
En önemli husus da başörtüleri. Dünyanın en lüks ve şık moda evlerinin eşarpları da olsa öyle kolay kolay seçip beğenmeyeceğiz. Hind’in, Çin’in, Japonya’nın el tezgâhlarında dokunmuş en nadide ipeklilerinden, ince yünlerinden hazırlanmış, büyük sanatkârlar tarafından süslenmiş, desenlendirilmiş başörtüleri olacak bunlar.
Moda uzmanlarının, yüksek kültürlü insanların nezaretinde giyindirilen, başları örtülen bu kızlar İstanbul’a dönecekler ve büyük otellerden birinde, diyelim Çırağan’da bir basın toplantısı tertip edecekler. Ülkenin belli başlı bütün medyası gelecek. Böyle meraklı bir konu kaçırılır mı?
Yirmi beş tesettürlü kız öğrencinin bu toplantısı bir meydan okuma olacak. Onların kıyafetlerini gören dost olsun düşman olsun herkes beğenecek, hayran kalacak. Başları açık hanımlar onların yanında pek sönük görünecek.
Çağdaşlıksa çağdaşlık, şıklıksa şıklık, modern kıyafet ise modern kıyafet… Bu kızlar, yetmiş küsur üniversitemizde okuyan binlerce tesettürlü kız adına konuşacaklar, engellenen tahsil haklarını kazanmak için propaganda yapacaklar.
Ateisti, solcusu, farmasonu, sabataisti, resmî ideoloji taraftarı kişiler şaşırıp kalacaklar. Toplantıdan sonra televizyonlar, gazeteler, dergiler bu meydan okuyuştan bahsedecekler. Velhasıl bu toplantı tarihî bir toplantı olacak. Medeniyet, kültür, sanat konuşacak.
Peki ben böyle bir şeyi gerçekleştirebilir miyim? Gerçekleştiremem. Çünkü büyük bir eksikliğim vardır. Bu işi uygulayacak param, maddi imkânım yoktur. Para… Günümüzün tek değeri. Sağcı solcu, ilerici gerici, laik Şeriatçı, çağdaş muhafazakâr şimdi herkes paraya bağlı, paraya meftun, paraya bende…
İslâmî kesimde bu işi yapacak para yok mu? Olmaz olur mu? Benim tahayyül ettiğim bu iş, sanırım yüz milyar kadar bir meblâğ harcanmasını gerektirir. Müslüman câmiada öyle din baronları var ki, her yıl milyarlarca dolar para topluyorlar Ümmet-i Muhammed’den. Lakin onlar böyle bir şey yapmazlar, bizim yapmamızı da istemezler. Onların ben adlı bir putu vardır, o izin vermez.
Zavallı Türkiye Müslümanları. Örs ile çekiç arasında kalmışlar. Bir tarafta zâlim, merhametsiz, insafsız dinsizler; öbür tarafta câhil, egoist, fanatik, çağdışı kafalı, ufuksuz din baronları…
Yukarıda anlattığım şey gibi nice faydalı, lüzumlu, zarurî hizmetler, faaliyetler, meydan okumalar, müdafaalar yapılması mümkündür ama yapılamaz. Müslüman kesimde bir sürü betonarme çirkin bina yapılır. Onbinlerce cami helâsı yapılır. Bir sürü israf yapılır. İsmini bile bilmediğimiz uzak ve garip ülkelerde müesseseler açılır. Din baronlarını göklere çıkartmak, onların saltanatlarını daha da pekiştirmek için akla gelen her şey yapılır. Fakat satranç bir türlü doğru dürüst oynanmaz. Bu kafayla, bu zihniyetle satranç mı oynanır?
Halka, kırsal kesim insanlarına, kendi halindeki vatandaşlara bir şey dediğim yok. Lakin üniversiteli tesettürlü kızlar, Müslümanların yüksek tabakasının hanımları bugünkü perişan, gülünç, kalitesiz tesettür kıyafetleriyle arz-ı endam etmeye devam ederlerse mağlubiyet üzerine mağlubiyet, hezimet üzerine hezimet devşirmeye devam edeceklerdir. Besleme, hizmetçi, kenar mahalle elbise ve başörtüleriyle bir din, kültür, sanat, medeniyet savaşı mı kazanılırmış…
Sürç-i lisan ettikse af diliyorum. Laiklerden ve İslâmcılardan…
(NOT: Lükse, israfa, şatafata karşıyımdır. Yukarıda anlattıklarım istisnâî ve zarurî bir müdafaa ve meydan okuyuş olarak mütalaa edilmeli, bir tenâkuz (çelişki) olarak görülmemelidir.)
Evime yakın küçük camilerden birinin iç dekorasyonu ve süslemesi ile ilgilenmek istiyorum. Neler mi yapılabilir?
Bir kere cahilce badana ve boyaların yerine, bir ibâdet yerine yakışacak renkler getirilebilir. Pek kaba, iğrenç, saçma sapan flüoresan lambalar, helaya bile konulmayacak kadar kalitesiz âvizeler, karpuz fanuslar atılır; güzel âvizeler, lambalar, kandiller takılabilir. Bir camide ışıklandırmanın loş olması gerek. Cami fotoğraf atölyesi veya televizyon çekilen sahne değil ki çiğ, şiddetli ışıklar olsun.
Yerlere el dokuması halılar serilebilir. Tarihî mermerler, küfeki taşları, câhil ve geri zekâlı adamlar tarafından boyanmış ise onlar kazınır, taşlar meydana çıkartılır.
Duvarlara birinci sınıf hattatlar tarafından yazılmış, etrafları ebru ile veya tezhib ile süslenmiş, güzel ve zarif çerçeveler içine konulmuş hüsn-i hat levhaları asılır.
Minber kapısına itina ile kadife üzerine işlenmiş bir örtü konulabilir.
Caminin son cemaat mahalline, içine siyaset ve ideoloji girmeyecek, kültürel, dinî, sanatla ilgili resim ve yazılar konacak camekanlı bir duvar levhası yaptırılır.
Cemaatten ve hayırseverlerden toplanacak paralarla dinî, ahlâkî, terbiyevî broşürler bastırılıp cuma cemaatlerinde halka dağıtılabilir.
İmama güzel bir cübbe diktirilir, nefis bir sarık temin edilir.
Hoparlör, ses tertibatı ses uzmanları tarafından ayarlanır.
Cami kapısında, cami bahçesinde, cami duvarında saçma sapan levhalar varsa onlar kaldırılır, yerlerine hikmetli sözler, faydalı bilgiler ihtiva eden levhalar, kitabeler konulabilir.
Böyle bir hizmet için maddî bir menfaat ve şahsî nüfuz talep etmeyeceğim tabiîdir. Acaba Diyanet başkanlığı, müftüler, cami görevlileri böyle bir hizmetin yapılmasını isterler mi? 28 Ocak 1999