Salı

 

Evinizdeki, büronuzdaki, alış veriş ettiğiniz dükkandaki, marketteki, otomobildeki elektrikli ve elektronik aletler ve cihazların oluşturduğu elektro-manyetik alanlar sağlığınızı ciddî şekilde tehdit etmektedir.

Cep telefonları, televizyonlar fizikî ve ruhî sağlığınızın en büyük iki düşmanıdır.

Yediğiniz beyaz ekmekte sağlığınızı dinamitleyen en az dört kimyevî madde bulunmaktadır. Devamlı olarak beyaz ekmek yemek uzun vâdeli intihardır.

Asfalt yollar, kimyevî boyalar, vernikler zehir saçıyor.

Gıdalarda, içeceklerde AB standartlarına göre 300 çeşit (belki daha fazla) kimyevî madde bulunmaktadır.

Deterjanlar ve diğer kimyevî temizlik maddeleri sağlığın düşmanıdır.

Hormonlu meyveler ve sebzeler tükettikçe zehirleniyorsunuz.

Sunî ve kimyevî gübrelerle yetişen ürünler halkı topyekûn zehirliyor, çürütüyor.

Büyük şehirlerde solunan hava son derece sağlıksızdır. İstanbul’da yeşil alan hemen hemen bulunmadığı için havayı temizleyecek mekanizma yoktur.

Marmara denizi son derece kirlenmiştir. Dibe doğru indikçe sudaki sağlığa zarar veren kimyevî maddeler çoğalmaktadır. Yediğimiz dip balıkları zehirlidir. Yüzeyde yaşayan balıklar biraz daha az zehirli…

Yol kenarındaki bahçe ve tarlaların yola 150 metre yakınındaki ürünler egzos gazlarından zehirleniyor.

Buğday ununu elemek, geriye kalan bembeyaz una kimyevî maddeler karıştırmak sağlık ve beslenme bakımından bir cinayettir.

Aşırı şeker, aşırı beyaz un tüketimi sağlığımızı bombalıyor.

Dev ilaç firmaları üretimlerini, satışlarını, kârlarını artırmak için halka çok, daha çok, en çok miktarda pahalı ilaçlar yutturuyor.

Zengin, varlıklı vatandaşların ve ailelerin gerekenden fazla yemeleri, lüks besin maddeleri tüketmeleri korkunç bir israfa sebep oluyor. Hem de sağlıkları elden gidiyor.

Bu yazımı okuduktan sonra sokağa çıkınız ve insanların yüzlerine bakınız. Büyük bir çoğunluğun renksiz, kansız ve ışıksız (Evet insanların yüzlerinde görülür görülmez bir nur, bir aura olması gerekir) olduğunu göreceksiniz.

Balmumu gibi çehreler.

Ölü çehreleri.

Yürüyen mumyalar.

Çok koyu kirli sarı çehreler.

Çocuklara, gençlere bakınız, dokunsan kan fışkıracak pembe, elma yanaklı kaç kişi bulabilirsiniz?

Halka baktıktan sonra aynaya bakınız. Siz nasılsınız?

Türkiye’nin mikrop bakımından en kirli mekanları hastahane koridorlarıdır.

Hayata düşman bir hayat.

Psikiyatri uzmanları ile görüşünüz, toplumda akıl ve ruh sağlığı bozulmuş kimselerin sayısının hızla, dehşet verici şekilde arttığını öğreniniz.

Toplumun fizikî, aklî, ruhî sağlığının çok bozuk olduğunu, ülkenin kocaman bir tımarhaneye döndüğünü artık biliniz ve kabul ediniz.

Bu bataklıktan nasıl çıkacağız?

Bu memlekette doğru dürüst ve sağlıklı bir şekilde yaşamak mümkün mü?

Sağlığa yararlı tabî ve ekolojik gıdalarla beslenmek mümkün mü?

Temiz ve sağlıklı hava solumak mümkün mü?

Zehirli kaplar içinde satılan ölü sulardan kurtulup canlı su içmek mümkün mü? (Bu konu çok derindir.Canlı su ve ölü su konusunu iyi bilen bir uzman çıksa da toplumu aydınlatsa…)

Ülkemizde sinsi bir soykırım uygulanıyor.

Türkiye halkının tamamı tehdit altındadır.

“Abartma!.. Fazla ileri gitme!.. Bu kadar paranoyak olma!..”

Cevap: Önce aynaya bakınız… Sonra sokağa çıkınız halka bakınız…

Balmumu çehreli adamlar…Yürüyen mumyalar… Kirli koyu sarı çehreler…

Hastanelere gidiniz…

Dev adımlarla gelişen ilaç sanayiine bakınız.

Adım başında bir hastahane…

Bakınız bakınız bakınız… Kör değilseniz göreceksiniz.

ZÜBEYDE HANIMIN MEKTUBU

İSTANBUL MÜZAYEDE’nin 22 Mart 2009