Hayatı her gün beş kere durdurabilmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cumartesi
Cami konusunda çok önemli olan, mutlaka yapılması gereken hizmet ve vazifeler nelerdir? Bunları madde madde yazıyorum.
BİRİNCİSİ: Mü’min olup da namaz kılmayan kimseleri namaza başlatmak. Bu maksatla uygun, vasıflı, tesirli (etkili) propaganda, telkinat yapmak. Çok güzel broşürler bastırmak…Yurt çapında namaz kampanyası açmak.
İKİNCİSİ: Namaz kılıp da camiye gelmeyen Müslümanları cemaate çağırmak. Bu maksatla uygun, tesirli propaganda yapmak.
ÜÇÜNCÜSÜ: Camilerin mihraplarına güçlü ve vasıflı imamlar, minberlerine güçlü ve vasıflı hatipler, kürsülerine güçlü ve vasıflı vâizler çıkartmak için tedbirler, çareler, çözümler araştırıp bulmak ve bunları uygulamaya koymak.
DÖRDÜNCÜSÜ: Günde beş kez minarelerden, dinleyenleri duygulandırıcı, memnun edici güzel ezanlar okutmak için fahrî, ihlâslı ve kabiliyetli müezzinler yetiştirmek. Bazı camilerde ezanın nefretî makamından okunmasına mutlaka mâni olmak. Yabancıların, gayr-i müslimlerin, dinden kopmuşların bile ezanları zevkle dinlemesini sağlayacak tedbirler almak.
BEŞİNCİSİ: Camileri sadece namaz kılınan yerler olmaktan çıkartıp birer İslâm kültür merkezi haline getirmek. Böyle bir şeyi agresif İslâm düşmanları istemeyeceklerdir. Onlar istemiyor diye biz yapmaya, gerçekleştirmeye çalışmayacak değiliz.
Bir kısım cami dernekleri ne yapıyor? Yukarıda beş maddede arz ettiğim hizmetlerle meşgul oluyorlar mı? Manzara meydandadır. Yaz yaklaşıyor ya, camilere klima cihazı koyma kampanyası ve furyası başlayacaktır. Bunun dine ve ümmete ne faydası vardır?
İstanbul için konuşuyorum… Zengin, yüksek tabaka, okumuş, seçkin, kerli ferli Müslümanlar vakit namazlarında camilere geliyor mu?Çok azı geliyor. Diğerleri namazları tek başına kılıyor; evinde, yazıhanesinde, şurada, burada… Onların mutlaka camilere gelmesi, cami derneklerine üye olması, cami hizmetlerine kalite getirmesi gerekir.
Bütün camiler için söylemiyorum, bazı büyük camiler darphane gibi para kesiyor. Turistlerden alıyorlar, yerli halktan yardım topluyorlar, zenginlerden… Bu paralarla niçin kültürel faaliyetler yapılmıyor? Mesela büyük bir caminin derneği cemaate/halka dağıtmak için faydalı, değerli, iyi kâğıda düzgün bir şekilde basılmış, lisanı ve üslubu sanatlı küçük broşürler yayınlamıyor? Netameli konuları işlemezsin, siyasete karışmazsın; sırf ibadet, ahlâk, fazilet konularını işlersin, kimse bir şey demez. Ama biz bunları yapamıyoruz. Camiye kalorifer tesisatı yapılacak, klima takılacak, yaldız sürülecek, hoparlör…Bu konulardan bahsedilince gözlerimiz ışıldıyor…Aman ne iyi, aman ne güzel…Cemaati bilgilendirecek, uyaracak, bilinçlendirecek, vasıflı Müslüman haline getirecek yayınlar bahis konusu olunca dut yemiş bülbüle dönüyoruz…
Bazı İslâmî cemaatler var ki, mensupları namazlarını kılıyorlar ama cami hizmetleriyle hiç ilgilenmiyorlar. Zaten büyük kısmı camiye de gitmiyor. Onların akılları fikirleri cemaatin başındaki “Muhterem” zattır. Dillerinde, gönüllerinde hep o vardır. Muhterem aşağı, muhterem yukarı… Muhteremden hiç durmadan beş saat bahsetseler bıkmazlar. Yahu, be mübarekler biraz da imandan, İslâm’dan, Kur’ân’dan, Sünnet’ten, fıkıhtan, ahlâk ve faziletten bahsetsenize!
Gelmiş geçmiş insanların, Allah katında rütbe ve derece itibarıyla en büyüğü olan Hâtemülenbiya Resul-i Kibriya Efendimiz bir kere miraca çıkmışlar, şimdiki Muhteremlerin bir kısmı maşaallah gökten hiç aşağıya inmiyorlar…
Camiler her çeşit Müslümanın toplandığı mekânlardır. Her mezhepten, her meşrepten, her tarikattan, her cemaatten… İbn Teymiyeci de gelecek, İbn Arabîci de… Mezhepli Müslüman gelecek, mezhepsizi de… Bir tarikata bağlı Müslüman gelecek, tarikatlara ve tasavvufa karşı olan da…Camiler, ümmet-i Muhammedi günde beş kez birleştiren yerlerdir.
Son elli-altmış yıl içinde ha babam doktor ve mühendis yetiştirdik.En zeki, en istidatlı, en kabiliyetli, en cevherli gençlerimizi tıp fakültelerine, teknik üniversiteye gönderdik. Hâlbuki bunların bir kısmını din, cami, fıkıh hizmetlerine yönlendirmemiz gerekirdi. Beş lisan bilen, Mısır’da din tahsil ettikten sonra Avrupa ve Amerika’ya gidip sosyal ve kültürel konularda yüksek lisans yapan, doktora veren, yabancı dillerde kitap yazabilecek kadar kudreti olan dört başı mâmur hizmetkârlar. Bunları yetiştirebildik mi?
Gereken miktarda ve seviyede medyacı/iletişimci bile yetiştiremedik. Soruyorum: İslâmî kesimden Abdi İpekçi ayarında bir gazeteci çıktı mı? Çıktı diyenler olursa ikinci sualime cevap arasınlar: Çıktı da niçin medyaya hâkim değiliz?
En büyük gazete İslâmî bir cemaate ait diyenler çıkabilir. Büyükten kasıt nedir? Bence büyük gazete ya etkisiyle, ya tirajıyla büyüktür…Tiraj yüksek ama taşıma suyuyla dönen değirmen gibi… Bayilerdeki normal satış otuz dört bin… Tesire gelince o da tartışılır.
Kellim kellim, lâ yenfa… Söyle söyle faydası yok…
Müslümanlar, İslâm’ı ve çağı yakalayabilseler beş sene içinde kurtulabilirler, hürleşebilirler, zilletten sıyrılıp izzete kavuşabilirler…Kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş statüsünde yaşamazlar… Bunun için tekrar ediyorum, iki şeyi yakalamak lazım:
Hoparlörü ne kadar yüksek sesle bağırtırsa İslâm’ı o kadar yücelteceğini zanneden ilkel ve bedevî zihniyetle Müslümanlar bir yere varamazlar.
Camileri o hale getirmeliyiz ki, din görevlilerinin karizmaları o kadar yüksek olmalı ki, yorucu bir mesaiden sonra evine gelip akşam yemeğini yiyen Müslüman, bütün yorgunluğuna ve bitkinliğine rağmen yatsı ezanı okununca birden bire canlanmalı, zindeleşmeli, yayan veya otomobille camiye koşmalıdır. Cami onu bir mıknatıs gibi çekmelidir. Namaz onu dinlendirmelidir. Bitmiş enerjisini yenilemelidir.
Biz Müslümanlar günde beş kez hayatı durdurmakla mükellefiz namazla. Sünnetler evde kılınacak… Farzlar camide… Bunu yapabiliyor muyuz, yapamıyor muyuz? 29 Nisan 2007