Çarşamba

HALİ vakti yerinde on işadamı bir dostluk ve arkadaşlık toplantısı yapıyor, yeniliyor içiliyor, sohbet ediliyor, memleket meseleleri konuşuluyor. Bir ara söz işsizliğe, fakirliğe, sefalete geliyor. Yürekleri yanarak sıkıntı çeken vatandaşları anlatıyorlar. Samimî olarak üzülüyorlar. Nihayet toplantı bitiyor, vedalaşıp dağılıyorlar.

Bu toplantıda şöyle bir davranış da olabilirdi. Oradakilerden biri “Yahu arkadaşlar elden geldiği kadar hemen bir şeyler toplayıp hiç olmazsa beş on fakire harçlık verelim, yardımcı olalım…” diyebilir, bu teklif kabul edilir ve meselâ bir iki milyar toplanabilirdi. Sonra içlerinden iki kişi vazifelendirilir, bunlar on veya yirmi kişi veya aileye yüzer milyon lira dağıtabilirlerdi.

İlk paragrafta anlattığım şekliyle yapılan toplantı laf, edebiyat, kuru hayıflanma; ikinci paragrafta anlattığım yardım toplama ve dağıtma hadisesi ise hayırlı bir amel, aksiyon hareket teşebbüsüdür.

Hayırlar, iyilikler, müsbet şeyler sadece niyetle, lafla olmaz ve bitmez. Niyet ve laflara biraz da amel-aksiyon karıştırmak gerekir.

İslâmî kesimde gerek sözlü, gerekse yazılı hep edebiyat yapılır, laf üretilir. İş, hareket, aksiyon, amel, teşebbüs çok azdır.

Hepimizin, hayatımız boyunca her gün yapabileceğimiz bir yığın hayırlı amel vardır. Hayırlar yapmak için ille de zengin olmak gerekmez. Peygamberimiz “Yarım hurma ile olsun, kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz” yani hayır yapınız buyurmuştur.

Bir Müslümanın yüzüne gülmek, tebessüm etmek bile hayırlı bir aksiyondur? Nitekim hadîs-i şerifte “Kardeşine tebessüm etmen de bir sadakadır” (hayırlı iştir) buyuruluyor.

Bir kabilenin mensupları Hazret-i Ömer’i ziyaret etmişler. Hal hatırlarını sormuş, onlar da “Her şey iyi de, develerimiz uyuz hastalığına tutuldu, o konuda sıkıntımız var” demişler. Hazret-i Ömer: “Peki develerin uyuzuna karşı ne gibi tedbirler aldınız?” deyince “Yaşlı ve saliha bir kadın var, ona dua ettiriyoruz” demişler. Büyük Halife “O kadıncağızın dualarına biraz ardıç katranı karıştırsanız iyi olur” demiş.

Evet, bütün hayırlı niyetlerimize, düşüncelerimize biraz da aksiyon karıştırmak gerekir.

Çok küçük masraf ve külfetlerle ne gibi hayırlar yapabilirsiniz? Aklıma gelenleri sayayım:

1. Bir tanıdığınıza, bir din kardeşinize bir kart atınız, bir mektup yazıp gönderiniz. Kısa da olsa hal hatır sorunuz.

2. İcraatını (yaptıklarını) beğendiğiniz devlet adamlarına, politikacılara, büyük bürokratlara, vazifeli ve sorumlu kişilere tebrik ve takdir mektupları gönderiniz. (Övgülerde aşırı gitmeyiniz. Peygamber Efendimiz “Meddahların suratlarına toprak saçınız” buyurmuştur)

3. Kötü, yanlış, zalimane icraatı görülen sorumlulara, medya mensuplarına uyarıcı mektuplar yazınız. Ancak dikkatli olunuz. Terbiye ve edep sınırları dışına çıkmayınız, tahkir etmeyiniz. Mutlaka sahih isim, adres, telefon numarası veriniz.

4. Diyelim ki, yemeğe çıkıyorsunuz. Amerikan parasıyla 10 dolarlık bir yemek yiyeceksiniz. Yemeğe birini davet ediniz, daha ucuz bir lokantada iki kişi on dolarlık yemek yiyiniz. Böylesi sizin için çok daha hayırlıdır.

5. Sokağa çıkarken cebinize ekmek kırıntıları, taneler ihtiva eden bir zarf koyunuz, parktan geçerken veya uygun bir yerde bunları kuşlara ikram ediniz. Kiramen kâtibîn melekleri bunu sizin hayır defterinize yazar da ahirette inşaallah faydasını görürsünüz. Yine her imkan bulduğunuzda aç kedi ve köpekleri doyurunuz.

6. Yola, seyahate çıkarken mutlaka sadaka veriniz, o anda verecek vakit yoksa bir yere sadaka parasını koyunuz, ilk fırsatta verirsiniz. Sadaka belâları, kazaları def eder.

7. Az da olsa fakirlere yardım ediniz.

8. Cebinizde küçük, ucuz fiyata satılan dinî, ahlâkî, faydalı bir çok broşür bulunsun. Birine rastlayınca bir yere gidince (bunları hediye etmeniz uygun ve doğruysa) verirsiniz. Yine, çocuklara hediye etmek maksadıyla cebinizde veya çantanızda bir veya iki küçük hacimli çocuk kitabı bulunmalıdır.

9. Askere gitmiş olup da harçlık göndereni bulunmayan, hastahaneye düşmüş olup da ziyaretçisi ve destekçisi olmayan, şu veya bu sebepten hapishaneye tıkılmış olup da perişanlık çeken kimseleri araştırınız; böyle kişilerden bir ikisine yardım ediniz.

Bir hususu da hatırlatmak isterim: Hayır yapacağım derken kesinlikle bulaşık işlere girmeyiniz, şüphe uyandıracak hareketlerden kaçınınız. Son derece dikkatli, temkinli, ihtiyatlı hareket ediniz. Bu devirde herkes öküzün altında buzağı arıyor, yanlış anlaşılabilirsiniz, başınız ağrır.

Vasıflı Müslüman hayırlı insandır, hayır insanıdır.

İslâm’ın temel farzlarından biri emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münkerdir, yâni iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak. Bunu idareciler fiilen, âlimler lisan ve kalemle, halk da kalben yapar. Ehil ve sorumlu olmayanlar kendi kafalarına göre emr-i mâruf ve nehy-i münker yaparlarsa anarşi doğar.

Müslüman hanımlar hayırlı işler konusunda seferber olmalıdır. Zengin ailelerin hanımları ve kızları oturdukları bölgelerde yaşayan fakir ve muhtaçları tesbit etmeli, onlara yardım etmelidir.

İnsanların teselliye, dostluğa, arkadaşlığa, sevgiye ihtiyaçları vardır. Komşuluk hakları çok önemlidir. Bu devirde, apartımanın bir dairesinde cenaze oluyor da, komşuların haberi olmuyor, olsa bile gelip başsağlığında bulunmuyorlar. Taziyet, iyadet (hasta ziyareti) gibi vazifelerimizi çok ihmal ediyoruz. Diyelim ki, komşunuz soğuk algınlığından yatağa düştü, bunu duyunca güzel bir hasta çorbası yapar götürürsünüz. Onların çorbaya ihtiyacı yoktur ama muhabbete, ilgiye, dostluğa ihtiyaçları vardır. Çorba bir vesiledir.

Niçin bu kadar katı kalpli ve egoist olduk? Yılbaşındaki dehşetli kış günlerinde, açlıktan perişan olan kuşlar için pencere kenarlarına ekmek kırıntısı, buğday koymayı kaçımız düşündük?

İyileri tenzih ederek söylüyorum, para hırsını, gösterişi, nefsaniyeti, israfı bırakalım. Alçakgönüllü, fedakâr, feragatli, mütevazı, yardımsever olalım. Müslümana Nemrud’luk, Firavun’luk, Neron’luk yakışmaz. Resûl-i Kibriya efendimiz (Selat ve selam olsun ona) Sultanü’l-mütevâziîn idi.

Allah kendisine emanet para, mal, servet vermiş, imtihan ediliyor. O ise gurur, kibir, hırs, kuduz bir ihtiras içinde böbürleniyor, israf ediyor, nümayiş yapıyor, herkese tepeden bakıyor. Allah böylelerini sevmez, bunların sonları iyi olmaz.

Elimizdeki imkân ve fırsatlar gittikten sonra, yahut öldükten sonra iyilik yapamayız. İmkân ve fırsatları ganimet bilelim de elimizden geldiği kadar hayırlı ameller, aksiyonlar yapalım. 07 Mart 2002