Pazartesi

 

Seçimlerde sandık başlarına başörtülü görevli ve müşahit (gözlemci) sokulmamasından dolayı üzüntü duydum. Bunun dışında herhangi bir şikayetim yok. AKP’nin en fazla yüzde 43 oy alacağını sanıyordum, yanılmışım.

Halkımız siyasî tercihini yaptı, inşaallah hayırlı olur.

AKP oylarını arttırdı ama milletvekili sayısını artıramadı, aksine geriledi.

CHP’nin başında Mustafa Sarıgül olsaydı daha fazla oy alabilirdi. Keza MHP’nin başında Muhsin Yazıcıoğlu bulunsaydı, o da yüzde 20’yi geçebilirdi.

Muhsin Yazıcıoğlu ile İlhan Kesici’nin Meclis’e girdiklerine sevindim.

İktidar siyasî partileri kirletir, yıpratır… Buna rağmen AKP’nin ezici bir zafer kazanmasının sebepleri nelerdir acaba?

Muhtıra onun lehine oldu.

Halkın bir kısmı onu beğendiği için değil, bazılarına kızdığı için destek verdi. AKP’li belediyeler yekun olarak belki de bir milyon fakir aileye maddî yardım yaptı.

Seçim kampanyasındaki kavgaların, ağız dalaşlarının unutulmasını ve artık bundan sonra centilmence olumlu siyaset yapılmasını temenni ederim.

Sanırım bu Meclis’te güçlü bir muhalefet olacaktır.

Cumhurbaşkanı seçiminin de uzlaşmacı bir zihniyetle yapılacağını ümit etmek istiyorum. Bundan önceki diretme gerçi netice itibariyle AKP’ye yaradı ama her zaman böyle olmaz. Artık önümüzde yeni bir seçim yok. Bundan sonra; çok dikenli, çok ihtilâflı konularda uzlaşmacı olunursa elbette iyi olacaktır.

Yeni Meclis’in yolsuzluklar, kokuşma konusunda çok hassas olmasını bekliyorum…

Seçimler yapıldı, bundan sonra her şey güllük gülistanlık olacak… Bu duaya âmin diyenin aklına şaşarım. Türkiye bir yolun sonuna gelmiştir.

İçteki ve dıştaki bazı derin güçler yenilgiyi asla kabul etmeyeceklerdir. Beyaz Türkler öyle kolay kolay pes demezler.

Ulusalcılar seçim kampanyası sırasında zapt edildi, gemlendi ama ilk fırsatta bildiklerini okuyacaklardır.

Kuzey Irak’a girilirse, ABD’nin başına gelenler bizim de başımıza gelebilir.

Başbakan Recep seçim kampanyası sırasında hem fizikî, hem de ruhî bakımdan son derece yorulmuş ve yıpranmıştır. Dinlenmeye de vakti yoktur. Seçim biter bitmez tekrar çok yoğun faaliyetler, hareketler, koşuşturmalar başlayacaktır. Sağlığı buna elverecek midir?

Meclis’e bağımsız olarak giren Kürt asıllı ve bir kısmı Kürtçü milletvekilleri gereken basirete, itidale, hikmete, fîrasete sahip midirler? Türkiye’nin bütünlüğü, huzuru, selâmeti onların yapacağı hizmete ve muhalefete bağlıdır. Leyla Zana’nın seçim kampanyası esnasındaki bazı konuşmaları son derece ümit kırıcı idi. On sene (haksız yere) hapislerde çürüdü, yine de uslanmadı.

Lâikliği lâikçilik haline getirenler akıllarını başlarına toplayıp millî iradeye saygı gösterecekler midir?

Bu arada mağdur ve mazlum başörtülülerin durumu ne olacaktır? CHP’nin başında Mustafa Sarıgül olsaydı bu iş halledilebilirdi. Onun yaptıklarını hem takdir ediyorum, hem de hayret ediyorum. Bakıyorsunuz bir sabah bir camiye sabah namazı için gitmiş, cemaatin arasına karışmış, sonra ertesi gün Alevî vatandaşları cemevinde ziyaret etmiş. Realist bir politikacı böyle olmalı. AKP iktidarı başörtüsü konusunda ciddî bir hizmet yapamadı. Bazıları bizim eşlerimiz başörtülü, bu yeter, ötekiler ezilirse ezilsin zihniyetine sahip.

Elbette yıkıcı muhalefet yapılmasın ama bundan önceki yıllara ait yolsuzlukların mutlaka üzerine gidilsin. AKP çoğunluğu Meclis araştırması isteklerini reddetmesin. Namuslu ve şerefli politikacılar bu gibi araştırmaları isterler. Ta ki, temiz ve şerefli oldukları açıkça meydana çıksın.

Emr-i Mâruf Nehy-i Münker Farzı Terk ve Tâtil Edilemez

Kötülüklerin ve azgınlıkların bu kadar çoğalmasının sebeplerinden biri de, dinin temel emirlerinden olan emr bil-marufun ve nehy ‘ani’l-münkerin yapılmamasıdır. Bu vazifeyi öncelikle hangi makam yapmalıdır? Elbette ki, Diyanet. Lakin yaptırtmıyorlar. Türkiye’nin bugünkü durumunda Diyanet bütün Müslüman kadın ve kızlara hitaben bir tesettür genelgesi yayınlayıp “İslâm dininde tesettür farzdır. Hanımları uyarıyoruz, kıyafetleri şöyle olmalıdır…” diyebilir mi? Diyemez. O halde “İyiliği emr etmek, kötülüğü önlemek” farzını kimler yerine getirecektir? Özel Diyanetler, yani cemaatler… Onlar bunu tesirli ve yeterli şekilde yapıyor mu? Manzara ortadadır. Yapanlara teşekkür ederiz, yapmayanlara teessüf…

Büyük dinî cemaatlerden birine göre tesettür teferruattır, şu sırada üzerinde fazla durmamak gerekir. Bir kere, tesettür teferruat değildir, dinimizin füruata ait meselelerindendir. Lakin sadece füruat değildir, usûl ile ilgili tarafı da vardır. Tesettürün farz olduğuna inanmak gerekir. Aksi takdirde dinden çıkılır.

Altında 100 din hocasının, tasavvuf büyüğünün, İslâm aydınının imzası bulunan bir tesettür fetvası (talimatnamesi) metni hazırlanacak ve en az bir milyon adet basılıp yayınlanarak Müslümanlar bu konuda uyarılacak. Bu yapılıyor mu?

Namaz konusunda da Müslümanların uyarılması gerekir.

Toplum gırtlağına kadar ribaya batmıştır. Kim uyaracak?

Lüks, israf, saçıp savurma, gösteriş, kibir, gurur, aşırı tüketim almış yürümüştür. “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır” diye bir laf çıkartmışlar, bunun gölgesinde haram olan lüksü ve israfı yapıyorlar. Bilhassa son yirmi otuz sene içinde acayip ve bulaşık yollarla zengin olanlarda bu görülüyor. Kur’an ayetlerinin, Sünnetin, icmanın, İslâm ahlâkının ışığında lüks ve israfa karşı nasıl bir nehy-i münker yapılacaktır? Niçin yapılmıyor? Niçin dinimizin kanaatli, ortahalli bir hayat sürme emri kütlelere anlatılmıyor? Bir yanda açlık, sefalet, zaruret, sıkıntı içinde kıvranan Müslümanlar, öbür tarafta Nemrud ve Firavun gibi israflı bir hayat süren, milyon dolarlık meskenlerde yaşayan, 150 bin dolarlık binitlerde caka satan şuursuz Hacı Beyler… Evet, bunlara kim nasihat edecektir?

Dine hizmeti sadece bina yapmaktan ibaret sananlar var. Yeni bir cami için milyonlarca dolar harcıyorlar; onun mihrabına geçecek, minberine çıkacak, kürsüsüne oturacak vasıflı hoca için bir kuruş yatırım yapmayanlar nasıl uyarılacak? Müslüman sorumlular dinsizlerden mi korkuyor da emr-i maruf ve nehy-i münker farzını eda etmiyor, yahut savsaklıyor? Dinsizlerden korkacaklarına Allah’tan korksalar daha iyi etmiş olmazlar mı?

Bazı ukalalar da “Emr-i maruf ve nehy-i münker yapılırsa fitne çıkar” diyorlar. Boş kuruntu. En büyük fitne bu farzın tâtil ve terk edilmesidir.

Sevgili Peygamberimiz bizi uyarıyor: Emr-i maruf ve nehy-i münker farizasını yerine getirmeyen bir Müslüman topluluk zillete duçar olur. 24 Temmuz 2007