Hayırsızlar, Uğursuzlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
SalıKendilerini dindar gösterdikleri, İslâmcı geçindikleri halde uğursuz ve hayırsız olan bir takım adamlar vardır. Bunların yüce İslâm dinine ve Muhammed ümmetine verdiği zararı harbî dinsizler veremez. Bu uğursuz ve hayırsızlar kimlerdir? Madde madde arz edeyim:
(1) Onların dinleri imanları paradır. Birinci ve temel gayeleri çok para kazanmak, hangi vasıtayla olursa olsun, haram olsun helâl olsun mutlaka para kazanmaktır. Onlar paraya, servete, zenginliğe doymazlar. Bir vâdi dolusu mal ve servetleri olsa, ikinci vâdiyi isterler. Peygamber böyleleri için “Onların gözlerini toprak doyurur” buyurmuştur. Bunlar yüce dinimizi bezirganlık ve rant konusu haline getirmişlerdir. Para için yemeyecekleri halt yoktur. Dâvâ dâva derler ve milyarlarca doları deve ederler. Yanlış anlaşılmasın helâl ve meşru yollarla ticaret, üretim, iktisadî faaliyet yapan namuslu, ihlaslı, dürüst, ahlâklı, karakterli iş adamlarını tenzih ederim. Peygamberimiz “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurmuştur. Yüce Kitabımız Kur’ân’da “O erler ki, ticaret ve alış veriş kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoymaz” meâlinde bir âyet vardır. Benim kasdettiklerim kara, kirli, necis para peşinde koşan, din ve mukaddesat rantı yiyen, işlerden yüzde on komisyon alanlardır.
(2) Uğursuz ve hayırsız kimseler kendi nefs-i emmârelerine put gibi taparlar. Onlar gizli müşriklerdir. Karpuz gibidirler; dışları yeşildir, içleri kıpkızıl. Onlar ehil olmadıkları riyasetlere, makam ve mevkilere, emanetlere tâlip olurlar. Onlar ün ve alkış peşinde koşarlar, onlar, yalan da olsa övgülere bayılır, doğru da olsa tenkit ve uyarılardan nefret ederler.
(3) Lüks, israf, aşırı konfor, gösteriş, tüketim erbabı da hayırsız ve uğursuzdur. Müslüman; Allah’a ve Resûlüne itaat eden, onların emir ve yasaklarını gözeten, öğütlerini dinleyen kimsedir. Yüce dinimiz israfı, gösterişi, saçıp savurmayı yasaklamıştır. Allah müsrifleri (savurganları) sevmez. Peygamber “Müsrifler şeytanın çocuklarıdır” buyurmuştur. Hayırlı ve uğurlu bir Müslüman; Nemrud, Firavun, Neron gibi hayat sürmez. Bugün öyle azgın kimseler vardır ki, helâ ve banyolarındaki muslukları bile altınla kaplatmışlardır. Muhammedî ahlak böyle bir şeyi elbette kabul etmez. İyi, uğurlu, hayırlı Müslüman, zengin de olsa ölçülü, ortahalli yaşar. İnsana kibir ve gurur getiren lüks bir otomobille 50 bin dolar, 100 bin dolar, hattâ 150 bin dolar veren kimseler, dilleriyle din edebiyatı yapmakla kendilerini hayırlı mı sanıyorlar.
(4) Dinimiz bize, dünya hayatı gururdur diyor. Kur’ân’da “Mallarınız, servetiniz, çoluk çocuğunuz fitnedir, yâni sizin için bir sınavdır” meâlinde âyet vardır. Âhireti ikinci plana atıp da bütün gücünü, sevgisini bu fânî dünya hayatına yöneltenler elbette hayırlı ve uğurlu Müslümanlar olamaz. Gençlik, güzellik, servet, makam, mevki, çoluk çocuk, müzeyyen evler, süslü ve gösterişli mobilyalar, tantanalı binitler, pahalı giysiler… Bütün bunların sebatı yoktur. Bu dünya bir varmış, bir yokmuş dünyasıdır. Müslüman bunlara aldanmaz, bunlarla fazla oyalanmaz. Allah’a, âhirete, Peygamber sünnetine, ibadete yönelik olur.
(5) Kendilerinde ümmet şuuru bulunmayan, aksine cemaat, hizip, fırka, tarikat, gurup, zümre, klik asabiyeti ve militanlığı ile mâlül olan kimseler de hayırsızdır. Dinsizler Allah’a, Peygamber’e, Kitabullah’a, Sünnet’e, Şeriat’a saldırdıkları vakit hiç aldırmayan, hiç tepki göstermeyen, bir inilti bile çıkarmayan; lakin kendi cemaatine, hizbine, din baronuna, hazretine saldırılınca küplere binen, ateş püskürten kimseler yoksa kendilerini hayırlı Müslüman mı sanıyorlar?
(6) Hadîste şöyle buyuruluyor: “Münafığın (başlıca) alametleri üçtür: Söylerse yalan söyler, kendisine bir emanet verilirse ona hıyanet eder, söz verirse sözünü tutmaz” kendilerinde bu üç kötü huy bulunan kimseler nifak üzerinedir. Dindar gibi görünseler, bir kısım halk onları baş tacı etse de, bu güruh münafıktır, hayırsızdır, uğursuzdur.
(7) Dindar, sofu, örnek, önder, seçkin Müslüman geçindikleri halde, İslâm’ın en önemli ve birinci ibadeti olan beş vakit namazı terkedenler de hayırlı ve uğurlu Müslüman değildir.
(8) Dinimizin temel emirlerinden biri de istikamet, yâni doğruluktur. İslâm doğru dindir, onun bağlısı olan Müslümanlar da doğru insanlar olmakla mükelleftir. Yamukluk yapanlar bozuk, uğursuz, hayırsız Müslümanlardır. Hele dinî hizmet ve faaliyetlerde yamukluk yapanlar halkın en şerlileridir.
(9) Dinimizde emanetlerle ilgili farzlar, öğütler bulunmaktadır. Riyasetler, makam ve mevkilere hep birer emanettir. Hayırlı ve uğurlu bir Müslüman, hakkını veremeyeceği bir emanete tâlip olmaz. Matlup olsa yine kabul etmez.
(10) Dinimiz “Helâlin hesabı, haramın azab” vardır diyor. Münafık, uğursuz, hayırsız kişiler ise “Bu devir ve bu düzen bozuktur; bu zamanda bazı haram şeyler yapılabilir” diye şeytanî fetvalar vermektedir. Böyle kişiler hem dinimize, hem de Muhammed ümmetine lâf getirmektedir. Müslüman, kendi şahsî menfaati ve nüfuzu için asla haram yollara, vasıtalara tevessül etmez, dürüstlükten ayrılmaz.
(11) Peygamber Efendimiz “Siz birbirinizi sevmedikçe gerçek mü’min olamazsınız” buyuruyor. Müslümanlara düşmanlık eden, onlara kin besleyen, ümmet içinde fitne ve fesat çıkartan; hizipçilik yapan, tefrikaya sebebiyet verenler de uğurlu ve hayırlı Müslümanlar değildir.
(12) Kendi cemaatlerini ve tarikatlarını İslâm ile özdeşleştirenler de hayırlı ve uğurlu Müslüman olamaz. Meşreb farklılıkları yüzünden bazı Müslümanları tekfir edenler (Küfürle suçlayanlar) hayırlı yolda değildir.
(13) Kötü, çirkin, aşırı hareket ve davranışları yüzünden insanları dinden soğutan, dine karşı nefret uyanmasına sebebiyet verenler hayırlı ve uğurlu Müslüman sayılabilir mi?
(14) Hayırlı ve uğurlu Müslüman durup dinlenmeden “Ben ben ben” demez; “Biz” der.
(15) Peygamber Efendimizle olan biat bağını kopartan, “Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir; onun sünneti dinin kaynağı değildir. Onu değil, beni dinleyiniz” gibi hezeyanlar sarfeden zındıklar kendilerini hayırlı ve uğurlu kimseler olarak tanıtıyor. Onlar şerlilerin ve fesatçıların ta kendileridir. Yazıklar olsun onların peşinden gidenlere, onları destekleyenlere. 09 Mayıs 2001