Hazret-i Mevlânâ
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Bence Kültür Bakanlığı bu hükümetin en başarılı şubesidir. Hızlı bir tempo ile çok kıymetli kitaplar yayınlıyor. Orijinali Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan Karahisarî hatlı Mushaf-ı Şerifi nefis bir şekilde bastırdı. Sayın İstemihan Talay beyi tebrik ediyorum. Zaman zaman lütfedip bana da kitaplar göndertiyor. En son gelen paketin içinde zamanımızın fâzıl, ârif ve zarif şahsiyetlerinden emekli Albay Şefik Can’ın tercüme etmiş olduğu “Hazret-i Mevlânâ’nın Rubaileri” kitabı da vardı. Eserde 2217 adet rubai yer alıyor.
Hazret-i Mevlânâ milletimizin büyük velinimetlerinden bir din ulusudur. Şeriat, tarikat, tasavvuf karşıtları ona mürşid, pîr, din büyüğü dememek için bir sürü hokkabazlık ve şubedebazlık yapıyor. Ünlü ozan ve düşünür Mevlânâ!.. Bunlar ne gülünç yakıştırmalardır. Mevlânâ Celalüddin Rumî kaddesallahü sirrehüssami hazretleri mürşid-i kâmildir. Monlâ-i Rûm’dur, mâneviyat kâinatının güneşlerindendir. Ölümünden bu yana bunca asırlar geçmiş olmasına rağmen şarkta ve garpta nice insanın hidayetine vesile olmaktadır. Tasarruf ve terbiyesi hâlâ devam etmektedir.
Çok vakit geçmeyecek, Amerika’da Hazretin kapısından nice insanlar fevc fevc din-i mübin-i İslâm’a girecek, ebedî felah ve saâdete kavuşacaktır. Onun ve diğer pîran-ı kiram hazeratının ruhaniyetleri üzerimizde sâyeban olsun.
Bir televizyon programında Hazret-i Mevlânâ için “O bir Moğol casusudur” denilmiş olduğunu üzüntü ile duydum. Çok şükür evimde televizyon yok da, böyle programları seyretmek azabından masun bulunuyorum.
Hazret-i Mevlânâ ve casusluk… Hem de gaddarMoğolların casusluğu. Olacak şey midir bu?
Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “Bu dünyanın Allah’ın katında bir sinek kadar değeri olsaydı kâfirlere bir yudum su içirmezdi” buyuruluyor. Mevlânâ o Resûl’ün vekili, halifesi, vârisidir. Onun nazarında dünyanın bir kıymeti yoktu ki, casusluk yapmış olsun. Hazret-i Mevlana, Moğol başlarıyla iyi geçinmiş ise bu, onların hidayetine vesile olmak için, zulümlerini azaltmak içindir. Nitekim Hülâgû zâliminin torunu GazanHan, Mevlânâ’nın himmetiyle İslâm ile şeref bulmuş, hidayete erip Ahmed ismini almıştır.
Mevlânâ aleyhinde ne hezeyanlar yazılıp söyleniyor. O, bunların hepsine asırlar ötesinden şu cevabı veriyor:
Bu tende can bulunduğu müddetçe ben Kur’ân’ın kölesiyim
Ben Muhammed Muhtar’ın yolunun toprağıyım.
Birileri benden bundan başka bir söz naklederse ben
O sözü söyleyenden de şikâyetçiyim, o sözden de…
Mevlânâ Celalüddin Rumî hazretleri hangi değerlere bağlıydı?
Birinci olarakYüce ve Kutsal Şeriat hükümlerine sımsıkı bağlıydı. Beş vakit namazdan başka geceleri saatlerce nafile namaz kılardı. Oruç tutardı, zekat ve sadaka verirdi. Onun gönlü zikr-i daimdeydi. Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker yapardı. İnsanlara hakkı tavsiye ederdi.
O; aşk, şevk, muhabbet eriydi.
Mevlânâ evrensel bir İslam büyüğüdür. Muhyiddin Arabî Hazretleri gibi.
Şeriatsiz tarikat da olmaz, tasavvuf da olmaz. Hakikî Mevlevîler başta beş vakit namaz olmak üzere şer’î emirleri dikkatle yerine getirirler. Zamanımızda bazı mülhidler Mevlevî postuna bürünmüştür. Ne namaz var ne niyaz; kimisi dem çeker, sonra ucuz bir Mevlevilik, Mevlânâ, Mesnevî edebiyatı. Hattâ gulat-ı Bektaşiyandan bir Demci Dede, karılarla erkekleri birlikte sema ettiriyormuş. Fesubhanallah! Ne günlere kaldık.
Mevlevilik büyük bir edeb yoludur.Kim ki edebsizdir, o Mevlevi değildir.
Hazret-i Mevlânâ’nın ikinci büyük bağlılığı Resûl-i Kibriya Fahr-i Kâinat efendimizin Sünnet-i seniyyesinedir. Zaten bütün pîrler, bütün kâmil mürşidler, bütün evliyaullah ve ehlullah Sünnet’e sımsıkı bağlıdır.
Mevlânâ, ucu Resullerin Seyyidine ulaşan nurânî bir silsilenin çok parlak nuranî bir halkasıdır.
Mevlânâ muhibbi olmak oldukça kolaydır da, Mevlevî dervişi olmak zor, pek zordur. Çilesiz derviş olunmaz. Bazı tarikatlarda erbâîn çilesi çıkartılır. Derviş namzedi kırk gün kırk gece bir hücreye kapatılır. Az yemek, az uyku, az kelam; çok ibadet, çok zikir ile terbiye edilir.
Bu imtihanı verebilirse dervişliğin ilk adımını atmış olur, seyr-i sülûk yolunda yürümeye başlar. Mevleviliğin çilesi bin bir gün ve gece, tekkenin mutfağında hizmet görmektir. Çile çıkartan kişi en ağır ve meşakkatli hizmetleri yapar, geceleri döşekte yatmaz, abasına sarılıp yerde yatar. Sabah namazından bir saat önce kalkar, abdest sularını hazırlar, dervişlerin odalarının kapılarını tıklatarak namaz vaktinin geldiğini haber verir. Bu bin bir gün zarfında bir geceyi bile (zaruret olmaksızın) dışarıda geçirmez. Bu sınavı verebilirse, ancak ondan sonra derviş olabilir.
Şimdi ortalıkta bir takım tarikatlar var ve bunların binlerce, onbinlerce, hattâ yüzbinlerce kendilerini derviş sanan bağlıları var. Bunları gördükçe Yunus Emre’nin “Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir…” mısraını hatırlıyorum.
Evet hiç unutulmasın, muhiblik başka şey, dervişlik başka şeydir.
Necidli mutaassıplar “Tarikat ve tasavvuf evliyası Evliyaurrahman değil, evliyauşşeytandır” diyorlar.Bu ne büyük bir iftira ve hezeyandır. Hüccetülislâm ve Zeynüddin İmam Gazalî hazretleri el-Munkizu mineddalal adlı kitabında, zamanındaki İslâmî taifeleri sayıyor ve bunlar içinde en samimî ve muhlis olanların sûfîler olduğunu söylüyor. Biz bugün şu Anadolu’da Müslüman Türkiyeliler olarak var isek, bunu büyük veli Ahmed Yesevî hazretlerinin bu diyara göndermiş olduğu şeyhlere, halifelere borçluyuz. Onlar bizim velinimetlerimizdir. Kendilerine ne kadar hayır dua etsek, rahmet okusak minnet borcumuzu ödeyemeyiz.
Gerçek veliler, kâmil mürşidler, evliyaullah ve ehlullah bizleri Allah’a, Peygamber’e, Kur’ân’a, Şeriat’a, Sünnet’e, hikmete, ebedî saadete çağıran ve bu yola ışık tutan güneşlerdir. Onlara intisap eden, onların öğütlerini tutan, onları bir hayat örneği olarak kabul edenler yolda kalmazlar.
Hepsine selâm olsun! 01 Mayıs 2002