Hem Hıristiyan, Hem Müslüman…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Ocak 2019
Cuma
Amerika’da bir kadın papaz Müslüman olmuş ama papazlığı da bırakmamış. Kilisede Teslis inancına göre hizmet veriyor, günde beş vakit de namaz kılıyormuş.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğretim üyesi
cenapları ise,
demiş… Böyle bir iddia mantığa aykırıdır. Bir Yahudi kendi dinini bırakmadan Müslüman olamaz. Durum bir Hıristiyan için de aynıdır.
Fransa’da bir Katolik papazı gizlice Müslüman olmuş, papazlığı da hemen bırakmamış, emekli olduktan sonra Fas’a yerleşmiş, ihtida ettiğini da açıkça ve resmen ilân etmişti… Bu istisnaî bir vak’adır, genelleştirilemez.
Son yıllarda bu gibi haberleri
yayıyor, halkımızın bir kısmının din kültürü ve bilgisi yeterli olmadığı için böyle tuzaklara düşen oluyor. Acaba Müslümanlara,
mi demek istiyorlar?
Bir Müslüman bunlara uyup -maazallah- Hıristiyanlığı kabul etse:
olur.
hak vermiş olur.
On bin putlu
başka dinlerin de hak olduğunu kabul etme esnekliği mevcuttur. Meşhur
Bir Müslüman, kesinlikle Gandi gibi yapamaz. Kötülükleri önlemek için çalışır çabalar. İslâm’ın sınırları içinde her gayreti sarf eder ama meselâ bir Hindu tapınağına giderek onların kutsal kitaplarını okuyamaz.
Bir Müslümanın zaten öteki dinlere girmesini gerektirecek hiçbir sebep yoktur. Çünkü İslâm dini
(tahrif edilmemiş şekilleriyle) kabul etmektedir. Müslümanın bu konuda herhangi bir problemi, eksikliği yoktur..
” başlıklı bir broşür çıkartılmalı ve Müslümanlar bu gibi konularda uyarılmalıdır.
Amerikalı kadın papazın hem Müslüman olması, hem de Hıristiyanlıkta kalması meselesinin iç yüzü araştırılmalıdır.
Yok, samimî değilse, meselede bazı karanlık ve şüphe verici taraflar varsa bunlar kamuoyuna açıklanmalıdır.
İşgal güçleri ülkedeki afyon tarımını engellemiyormuş. Bu yolla Afganistan halkı zar zor karnını doyuracak bir gelir elde ederken Batılılar milyarlarca dolar kazanıyormuş… Batılılar Afgan savaşı ile bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Oraya hem demokrasi, insan hakları, uygarlık götürüyorlar, hem de uyuşturucu ticaret ve trafiği ile köşeyi dönüyorlar.
Irak’ta da böyle olmadı mı? Hem demokrasi götürdüler, hem de ülkeyi, başta müzeler olmak üzere yağma ettiler. Batı medeniyetinin temsilcileri, işin içinde büyük çıkarlar, milyarlarca dolarlar olmadıkça bırakın bir adım atmak, serçe parmaklarını bile kıpırdatmazlar.
Bazen savaşla (tabiî demokrasi adına) ülkeleri istila ederler. Bazen savaşı iktisadî yolla yürütürler. Bir İslâm veya Üçüncü Dünya ülkesi IMF borç tuzağına düşmeye görsün, bir daha canını kolay kolay kurtaramaz. Soyulacak ülkede işbirlikçiler çoktur. Onlarla anlaşılır, onlara büyük menfaatler sağlanır. Size izin veriyoruz, kendi ülkenizi, kendi devletinizi, kendi halkınızı soyabildiğiniz kadar soyun. Bu esnada bizimle iş birliği yapın…
İstisnalar da vardır.
(zaruret içinde)
Yazık ki her ülke Kore gibi değil… Nice Afrika, Latin Amerika, Asya ülkesi IMF tuzağında kıvranıp duruyor.
Çıkamıyorlar. Çünkü içerideki
uluslararası vampir veya ahtapotla işbirliği içindedir. Ülke fakirleşiyor, halk fakirleşiyor, gelecek karanlık bir renge bürünüyor. Tablo bu kadar kara, ümitsiz midir? Hayır hayır!.. Birileri bu arada malı götürüyor, köşeyi dönüyor, çok ama çok zengin oluyor.
Türkiye’nin bankacılığı yabancıların eline geçmiştir. Kimdir bu yabancılar?
Oh oh, ne güzel bankacılar… Devlete ait büyük, orta, küçük işletmeler, fabrikalar, ticarî ve sınaî (endüstriyel) işletme ve kurumlar haraç mezat satılıyor. Fabrika genellikle kapatılıyor ve 1’e alınan malın sadece arsası 10, 20’ye, hattâ bazen daha fazlasına satılıyor.
Dünya uluslararası büyük holdinglerin pençesine düşmüştür. Nice Üçüncü Dünya ülkesi şimdi onların birer gizli, üstü kapalı sömürgesi halindedir. Döviz şudur;
İşgal güçlerinin müsaade ve toleranslarıyla Afganistan’da üretilen afyon ve uyuşturucu Batı’ya hangi yolla gidiyor? Sakın bunların bir kısmı Türkiye’den geçirilmesin? Birileri bu yolla milyarlarca dolar kazanıyor mu acaba?..
11 Ağustos 2007