Çarşamba

 

Din ilimleri tahsil etmemiş, din âlimi olmayan, Arapça bilmeyen bir Müslüman din bilgilerini nasıl öğrenecektir? Elbetteki ilmihal kitaplarından.

Din âlimi olmayan bir Müslümanın Kur’ân tercümelerinden din hükmü çıkartması çok yanlış olur. Müslüman elbette Kur’ân’ı ibadet ve sevap kasdıyla okuyacaktır. Kur’ân tilâvet etmek başka şey, ondan fıkıh hükmü çıkartmak başka şeydir.

Müslümanları şaşırtmak isteyen, kendi bozuk mezhep ve meşreplerine çekmek isteyen bazı kişiler, “Din kitaplarını, ilmihal ve akaid bilgisi veren eserleri pek okuyup da Kur’ân’ı az okuyanlar Kur’ân’ı ikinci plana düşürmüş olurlar” şeklinde propaganda yapıyorlar. Bu gibi propagandalar iyi niyete dayanmamaktadır.

İslâm dinini en iyi anlatan kitaplardan biri İmamı Gazalî hazretlerinin İhyâ’sıdır. İhya bir nevi Kur’ân tefsiridir. Onu okuyan Kur’ân’ın, Peygamber’in, İslâm ulularının yolunu öğrenmiş olur.

Dişçi, doktor, mühendis, avukat, veteriner… Yufkacı, yumurtacı, yoğurtçu, yorgancı…. Lise ve üniversite öğrencisi… Bunlar birer Kur’ân tercümesi alacaklar, birkaç da hadîs külliyatı edinecekler ve bunları okuyarak İslâm’ı öğrenecekler. Böyle birşey mümkün müdür?

Türkçe Kur’ân meâli ve tefsiri okunmasın, hadîs kitapları tedkik edilmesin demiyoruz. Lakin onlardan doğrudan doğruya din ve şeriat hükmü çıkartılmasın diyoruz.

Bu gibi propagandaları kimler yapıyor?

Birinci zümre Necidli Muhammed İbn Abdülvehhab’ın mezhebine bağlı olan aşırılardır. Bunların İslâmî anlayışları şöyledir: Ehl-i sünnet Müslümanlarını zındıklıkla, şirk ve küfürle itham ederler. Müteşâbih âyet ve hadîsleri zahirî ve lügavî manalarına alarak Allah’a mekân, yüz, el, ayak isnad ederler. Kabirleri ziyaret edip Fatiha okumayı ve sevabını ölüye bağışlamayı kabul etmezler, Arabistan’daki bütün mezarlıkları, kabirleri, türbeleri tahrip etmişler, düzlemişlerdir. Tasavvufa son derece düşmandırlar. Tasavvuf evliyasını şeytan evliyası olarak kabul ederler. Bu mezhebin İslâmî uygulamasını bugünkü Suudi Arabistan’da görmek mümkündür. Tarih boyunca, Osmanlı devleti zamanında çok aşırılıklar yapmış, hacı kervanlarını bile basmışlardır. Bu mezhebin bağlıları tevessülü, istigaseyi reddeder. İşte herkes doğrudan doğruya Kur’ân’ı eline alsın ve O’ndan hüküm çıkartsın diyenler bu mezhebi ülkemizde yaymak isteyenlerdir.

Bir zümre de zındıklar ve reformculardır. Müslümanlar mezhebe, fıkha bağlı kaldıkça onları ehl-i sünnet inancından ve uygulamasından kopartamayacaklarını bildiklerinden bu telkinatı yapıyorlar.

Şeriatı ve fıkhı kaldırmak, suya sabuna dokunmaz, laiklikle çatışmaz sade bir islâm hümanizmasını din yerine koymak isteyen dinsizler ve çağdaşlar da, “Hocalar, mezhepler aradan çıksın, her Müslüman bir Kur’ân tercümesi alıp dini kendi kafasına göre öğrensin” diyorlar.

Bir takım ilahiyat profesörleri mutlak müctehid kesilmişler ve kendi heva, heves ve keyflerine göre indî hükümler vererek hem halkı sapıtıyor, hem de kendileri büyük günah ve vebale giriyor. Onlar, bırakın ictihad yapmak, fetva verecek ilmî ehliyete sahip değillerdir. Koyunun olmadığı yerde keçiler Abdurrahman Çelebilik taslarmış…

Müslüman aydınlar, halk ve gençlik dinini safiyetini, asliyetini muhafaza etmek, dinî konularda yanılmamak istiyorlarsa ehl-i sünnet akaidine ve sünnî mezheplerden birine bağlı olmak ve kalmak zorundadır.

Mezhepsizlik dinin yıkılması demektir. Telfik-i mezâhib (Mezheplerin hükümlerini birbirine karıştırma) konusuna gelince: Böyle bir şeye geçmiş büyük ulemadan ve meşayihten bir kişi bile izin ve cevaz vermemiştir. Telfik-i mezahip propagandası yapan Mısırlı Menar sahibi Reşid Rıza, kesinlikle muteber ve güvenilir bir kişi değildir. Muhammed Abduh’un talebesidir. Muhammed Abduh Masondur, yine Mason olan yalancı ve takiyyeci Cemalüddin Afganî’nin müridi ve talebesidir. Bu gibi adamların ipiyle kuyuya inilmez.

İslâm dünyası büyük kargaşa içindedir. Bunun büyük sebeplerinden biri de İbn Teymiye’nin, Muhammed İbn Abdülvehhab’ın, Cemalüddin Afganî’nin, Muhammed Abduh’un, Reşid Rıza’nın yanlış metod ve reçeteleridir.

Evet dinde bir tecdid, uyanış, tekrar asla dönüş gereklidir ama, bu ancak ve ancak ehl-i sünnet çizgisinde olursa bir fayda, bereket, uğur getirir.

Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) “Her asırda Allüh-ü Teâlâ bu dini, büyük bir zat göndererek tecdid eder” buyurmuşlardır. Geçmiş asırlarda böyle müceddidler gelmiş ve büyük hizmetler etmişlerdir.

Zındıklıkla, bid’atle, ehl-i sünnet dışı yollarla, aşırılıkla, Mason ve takiyyeci Afganî’yi kılavuz kabul etmekle tecdid olmaz.

Müslümanlar ibadet ve sevap kazanmak maksadıyla Kur’ân tilavet etsinler. Kur’ân okumak sünnettir, kıraat edilen Kur’ân’ı dinlemek farz-ı kifayedir.

Kur’ân şifadır. Bazı sure ve ayetlerin hastaları iyileştirme hassası vardır. Muteber kitaplarda bunlar yazılıdır. Kur’ân nurdur, feyizdir, berekettir. Kur’ân ahkamı, din âlimi olmayanlar tarafından doğrudan doğruya Kur’ân’dan değil, ehliyetli, liyakatli, icazetli din alimlerinin Kur’ân’dan ilham alarak yazdıkları kitaplardan öğrenilmelidir.

Mealcilik diye bir mezhep veya cereyan türemiştir. Yanlıştır.

Mezhepleri, fıkhı, ehl-i sünnet prensiplerini ve metodlarını inkâr edenler İslâm dünyasını ne hale getirdiler. Dinsizlerin, kâfirlerin en büyük yardımcısı ve yardakçısı onlardır da farkında değillerdir.

Şeriat sınırları içindeki tasavvufu ve tarikatları inkâr eden aşırılarda ve azgınlarda hayır yoktur.

Çeçenler, ehl-i sünnet metodlarıyla, Şeriat ve Tarikat kanatlarıyla birinci cihad hareketinde çok başarılı oldular, ilahî tevfikata mazhariyet şerefini kazandılar. İkinci cihad hareketinde Arap dünyasından gelen Vehhabî, Selefî meşrebli adamlar uğursuzluğa sebep oldu.

Osmanlı devletinin kuruluş ve yükseliş devrindeki muvaffakiyet, muzafferiyet, fütuhat Şeriat ve Tarikat ile olmuştur. Tek kanatla uçulmaz.

Ehl-i Sünnet Müslümanlarını şirkle, küfürle, sapıklıkla suçlamak büyük bir terbiyesizliktir. Kabir yapmak, kabirleri ziyaret etmek onların başında Fatiha ve Kur’ân okuyup sevabını ölüye bağışlamak, tevessül ve istigaseyi kabul etmek sapıklık değildir. Sevad-ı Azam yoludur.

Müslümanlar akaid (inanç bilgisi), ilmihal, fıkıh, ahlak ve tasavvuf kitaplarını okusunlar ve dinimizin kurtarıcı, saadet verici, yüceltici hüküm, tavsiye ve emirlerini öğrenerek hayata tatbik etsinler.

Mezhepsizlikle, aşırılıkla, telfik-i mezahible, haricîlikle, Vehhabilikle, Selefilikle bir yere varılmaz. İşte Arap dünyasının hali. Fesatçılara kulak asmayınız, Ehl-i Sünnet yolundan şaşmayınız. 13 Temmuz 2000