Hiçbir Müslüman Zâlim ve Harbî…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 30 Aralık 2018
Cuma
Hiçbir Müslümana
yakışmaz. Bu rejim Irak’a haksız yere saldırmış ve şimdiye kadar bir milyon Müslümanı öldürmüş veya ölümüne sebep olmuştur. Bu rejim Afganistan’a saldırmış ve ülkenin Müslüman halkını perişan etmiştir. Bu rejim, Siyonistlerin Filistin’deki zulümlerini teşvik etmekte ve desteklemektedir. Hiçbir Müslümana, zâlim Siyonistleri desteklemek, onlarla işbirliği yapmak yakışmaz. Hiçbir Müslüman, sözde dinî hizmet ve faaliyetler için Haçlılardan ve Siyonistlerden para yardımı alamaz, destek isteyemez.
Hiçbir Müslüman, Hz. Muhammed aleyhisselamı tekzib eden (yalanlayan), Kur’an’a -hâşâ- düzmece kitap diyen, İslâm dinini münzel (Hak katından indirilmiş) din olarak kabul etmeyip -hâşâ- uydurulmuş bir din olarak gören; İslâm’ı ve Müslümanları yeryüzünden kazıyıp yok etmek isteyen agresif, harbî, amansız kâfirleri dost ve velî edinemez.
Samimî, gerçek, ihlâslı Nurcu kardeşlerimizi tenzih ederim… Lakin yazıklar olsun ki, kendilerini Nurcu gibi gösteren bazıları, yukarıda anlattığım şeyleri yapıyor. Merhum Bediüzzaman Said Nursî hazretlerini tenzih ediyorum. Onun ruhaniyetinin böyle şeylere asla rızası olamaz.
Kur’an’la, Sünnetle ve 14 asırlık icmâ ile İslâm’ın, Hak katında yegâne (tek) hak ve gerçek din olduğu güneş gibi parlak bir gerçektir. Hiçbir sapık bu gerçeği örtemez.
Hz. Muhammed aleyhisselam Efendimizin risaletini, davetini, Hak katından getirdiği dini inkâr edenleri ehl-i necat ve ehl-i Cennet olarak göstermek büyük bir çarpıklıktır. Biz Müslümanlar
Peygamberleri, hiçbirini dışlamaksızın kabul ederiz, onlara iman ederiz. Yine
kutsal kitapları kabul ederiz. Hazret-i Muhammed Efendimizi inkar ve tekzib edenlerle kesinlikle diyalog yapmayız. Diyalog yapılabilmesi için mutlaka mutabakat ve eşitlik şartı gereklidir.
Akaid kitaplarımızda peygamberlerden bile “zelle” sâdır olabileceği beyan ediliyor.
Aldattıkları, doğru yoldan saptırdıkları, bid’at tuzaklarına düşürdükleri zavallı Müslümanların ve gençliğin vebalinden korksunlar. Taqiyye yapmasınlar, mertçe açıklasınlar… Bozuk inançlarının, görüşlerinin, işlerinin doğru olduğu konusunda cesaretleri varsa buyursunlar açık oturumlarda geçerli gerekçeler göstererek onları savunsunlar.
Kimin Mehdi olduğuna inanıyorlarsa açıkça ilân etsinler. O zatta Mehdilik şartları ve sıfatları varsa biz de biat edelim, emir ve kumandası altına girelim. Taqiyye ve kitman yaparak Müslümanları aldatmasınlar.
Müslümanları aldatanlar bizden değildir. Kendileri gibi düşünmeyenlere zındık diyenlerin kendileri zındık olur.
Benim yukarıda beyan ettiğim hususları, sağlam dinî gerekçeler göstererek red ve cerh edebilirler mi? Asla edemezler. Harbî, agresif, zâlim, azgın İslâm düşmanları hiçbir sağlam Müslümana yardım etmez, destek vermez.
Bir kısım Müslümanların ve gençlerin beyinlerini yıkamasınlar. Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamın ahlâkında gurur, kibir, nefsini çok büyük görmek, şöhret mübtelası olmak, riyaset konusunda tûl-i emel beslemek yoktur. Kur’an-ı Kerim’deki ve Sünneti Nebevîyye’deki uygulama ve amel ile ilgili tarzların, kesin emirlerin, inanç boyutları da vardır. Tesettürün farz olduğuna inanmak gerekir. Bu inancı hafif görenler, asıl ve esasa ait değildir diyenler vahim bir hatâya düşmüş olur.
Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimiz, ‘Terazinin bir kefesine bütün Kainat, bütün yaratılmış varlıklar konulsa, öteki kefesine Kelime-i Şehadet konulsa, Kelime-i Şehadet kefesi ağır basar” buyurmuşlardır. Herkes bilir ki, Kelime-i Şehadet iki unsurdan meydana gelir. Birincisi: Allahu Teala’dan başka kendisine kulluk ve ibadet edilecek bir tanrı olmadığı. İkincisi: Muhammed aleyhissalatü vesselamın O’nun kulu ve resulü olduğu. Kelime-i Şehadet bir bütündür, kesinlikle ikinci kısmından vaz geçilemez, “Muhammed Resulullah” kısmı önemsiz görülemez.
İslâm dininin yorumu, öğrenilip anlaşılması konusunda cadde-i kübrada, Sevad-ı Azam dairesi içinde bulunmak her Müslümanın vazifesidir.
Bediüzzaman hazretleri bütün Müslümanlara ve bilhassa Risale-i Nur talebelerine cadde-i Kübra üzerinde bulunmayı tavsiye buyurmuşlardır.
Bu geniş yol Resûl-i Ekremin, Ashab-ı kiramın, Selef-i Sâlihînin, Ehl-i Beytin, Eimme-i müctehidînin, gavsların, kutubların, müceddidlerin, râsih ve sâlih ulemanın, kâmil mürşitlerin, gerçek şeyhlerin; İmamı Gazalilerin, Abdülkadir Geylanîlerin, Şah Muhammed Bahaüddin Nakşibendlerin, İmamı Rabbanilerin ve diğer büyüklerin yoludur.
Sevgili Müslümanlar!.. Tashih-i itikada çok dikkat edelim. Bid’atlerden kaçınalım. Doğru tenkit ve uyarıları reddetmeyelim. (Cahillik ve gaflet sebebiyle bendenize hakaret eden bir takım Müslümanlara hakkımı helâl ediyorum. Onları kışkırtanlara ise hakkım haram olsun!)
Bir ülkenin, bir halkın, bir devletin ne halde olduğunu anlamak için oradaki okullara bakmak yeterlidir. Eğitim sistemi iyi, güçlü, vasıflı, tesirli, üstün ise ülke, halk, devlet de iyidir, geleceğine güvenle bakabilir; değilse durumları felâkettir.
, kardeş eğitim projesi ile Çin’in başkenti Pekin’e giden Türk öğrencilerinin intibalarıyla (izlenimleriyle) ilgili bir yazı çıktı. Ondan size bazı bilgiler aktarıyorum:
Çin, dünyayı hayranlık ve dehşete düşüren hızlı bir kalkınma içinde.
Belki de 21’inci yüzyılın en büyük devleti o olacak. Bir milyar 300 milyon nüfusa sahip bu dev ülke, maddî ve manevî kalkınmasını Marksizme değil, vasıflı eğitimine borçludur.
Orada, bütün çocuklar başarılı olmak için takatlarınm sonuna kadar çalışmak, çırpınmak zorundadır.
Çin’de sınıfta kalmamak, borçlu derslerle üst sınıfa çıkmak, öğrenmeden, başarılı olmadan mezun olmak yoktur. Orada eğitim hem bilgi ve kültür, hem de ahlâk ve karakter verir. Eğitimlerini vasıflı hale getiremeyen, yeni nesillerini güçlü yetiştiremeyen ülkeler pek uzak olmayan bir gelecekte Çin’in sömürgesi haline geleceklerdir. Türkiye’de Çin eğitimine benzer vasıflı, güçlü, üstün bir eğitim sistemi kurmak, başarılı okullar açmak mümkün değildir. Bizdeki rejim böyle okullar açılmasına izin vermez. Çin, Japonya, Tayvan, Singapur gibi doğu ülkelerinin eğitim sistemlerini incelemeli ve onlardan ibret almalıyız. Bu işi kimler yapacak? 08 Mart 2008