Hikâyenin hülâsası şudur: Biz Müslümanlar bu ülkede ezici çoğunluğu teşkil ediyoruz. Türkiye bizim vatanımızdır. Bizim başka bir Türkiye’miz yoktur. Binaenaleyh: Biz bu ülkede Farmasonlar kadar hür ve güvenli olmak istiyoruz. Biz bu memlekette Sabataycı Yahudiler kadar hür ve güvenli olmak istiyoruz.

Biz inanan çoğunluk bu memlekette, inanmayan ateist azınlık kadar hür, güvenli bir ortam içinde yaşamak istiyoruz. Biz, gericilik suçlamalarıyla temel hak ve hürriyetlerimizin kısıtlanmasını istemiyoruz. Biz, aslında mevcut olmayan laikliğin bahane edilerek din, inanç, vicdan, inancımıza göre bir hayat sürmek haklarımızın elimizden alınmasını istemiyoruz. Biz, halkını teşkil ettiğimiz bu ülkede sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci, köle, parya muamelesi görmek istemiyoruz. Biz bu ülkede hukuk istiyoruz, evrensel ve temel insan hak, hürriyet ve haysiyetlerinin bizim için de geçerli olmasını istiyoruz.

Her şey istismar edilebilir. Yüce İslâm dini ve mukaddesatı da, birtakım alçak, arivist, sahtekâr, şerefsiz, rezil kimseler tarafından sömürülebilir, mal ve cah vasıtası yapılabilir. Bazı sefiller din istismarı yapıyor diye İslâm’ın ve Müslümanların ezilmesi, haklarının çiğnenmesi asla doğru ve meşru bir iş olamaz. Hem bu ülkede sadece din istismarı yoktur. Atatürk de istismar edilmektedir. Birtakım sahtekârlar, riyakârlar, samimiyetsiz adamlar Atatürk’ü âlet ederek kendi şahsî ihtiraslarını tatmin ediyor. Din istismarının en iyi ilâcı ve engelleyici çaresi din hürriyetidir. Müslüman çoğunluğun da demokrasiden yararlanmaya, onun nimetlerinden istifade etmeye hakkı vardır. Tekrar ediyorum: Bu ülkede biz Müslümanlar da en az Farmasonlar, Sabataycılar, ateistler kadar hür ve güvenli bir hayat istiyoruz. İrtica bahaneleriyle hiçbir kuvvet Müslümanların haklarını gasbedemez, onları sömürge yerlisi durumuna düşüremez.

Ben özeleştiri yapan, Müslümanların hatâlı taraflarını tenkid eden, faydalı uyarılar kaleme alan bir vatandaşım.

Evet, Müslüman kesimde de birtakım kötülükler ve kötü adamlar vardır ama onların karşısındaki laik, ilerici, çağdaş, resmî ideoloji kesim Zemzemle yıkanmış değildir.

Dinsizlerdeki yamukluklar, kötülükler, ahlâksızlık ve şerefsizlikler Müslüman kesimdekinin bin katıdır. Türkiye’yi kendi içinden bir sömürge olarak idare etmek, sömürmek, devletin imkânlarını hortumlamak, millî gelirin arslan payını kendileri almak için irtica bahanelerini kullananlar er veya geç tasfiye olacaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Zındıklara Yüz Verilmez

Asr-ı Saâdet’ten bu güne kadar Ümmet-i Muhammed içinde münâfıklar, zındıklar, sapıklar olagelmiştir. Dünyadan nasıl mikroplar, akrepler, zehirli yılanlar kaldırılamazsa, bu gibi zararlı kişiler de kaldırılamaz. Günümüzde bazı cemaat başkanları, hazretler birtakım zındıkları ve doğru yoldan çıkmışları muhatab kabul etmekte, onlarla konuşmakta, kendilerine tâzim etmekte, ödüller vermektedir. Bu son derece tehlikeli bir toleranstır ve hem İslâm’a, hem de Ümmet’e zarar verecek bir yanlışlıktır.

Adam ortaya çıkıyor, Müslümanlara

“Sizin inandığınız ilmihal dini hakikî İslâm değildir. Hakikî İslâm benim anlattığım Kur’an İslâmlığıdır. Peygamber’in işi, ölümünden sonra bitmiştir. Onun sünneti din kaynağı değildir…”

gibi son derece bozuk, tahripkâr, yıkıcı fikirler ortaya atıyor; dinsizlerle ittifak ediyor, Amerika’daki Dr. Moon cemaatiyle işbirliği yapıyor; kurduğu tezgah ile trilyonluk bir servete nâil oluyor

ve ehl-i sünnet câmiasına mensup bir hoca bu adamı muhatab kabul ediyor, onu mükâfatlandırıyor, toplantılara dâvet ediyor.

Böyle bir şey 1400 yıllık İslâm tarihinde ilk defa görülen bir yanlışlık ve bid’attir.

Müslümanlar, gerekirse Hıristiyanlarla, Musevilerle, başka din mensuplarıyla toplanıp görüşebilir. Yahut laiklerle, çağdaşlarla, ateistlerle, toplumsal bir uzlaşmaya varmak için bir araya gelip tartışıp müzakere edebilir.

Lakin Müslümanlar, hiç bir zaman zındıklarla, bu dini içinden yıkmak isteyen tezgâhçılarla dostâne münasebetler içinde olamazlar.

Tabakat-ı fukahanın en alt derecesi olan

“ashab-ı fetva”

rütbesine bile sahip olmayan birtakım zamane hocalarının, selâhiyet ve ehliyetlerini çok aşan konularda sorumsuzca hareket etmeleri esef verici bir hâdisedir. Sanki İslâm dini kumaş, bazı kişiler de makastır. Kendi kafalarına göre kesip biçiyor, şahsî re’y ve hevalarına göre ictihad yapıyorlar. Kendilerini uyarıyoruz. Dost acı söylermiş.

Hayvanlar ve Bitkiler

Gerçek dindar hayvanlara ve bitkilere kesinlikle kötülük yapmaz. İnsan dışındaki canlıların ağızları vardır, dilleri yoktur. Onlara kötülük edenler, Allah’ın hışmına uğrar, belâlarını bulur. Bu konuda madde madde birkaç hususu yazayım:

1.

Zevk için avcılık çok uğursuz bir iştir.

Keyiflenmek için olta ile balık tutmak da iyi değildir. Tarikat mensubu hakikî sûfîlere oltayla balık avı yasaktır. Çünkü bunda şuurlu Müslümana yakışmayan iki şey vardır: Biri, oltanın ucuna taktığı yem ile balığı aldatmak, diğeri, çok acı çektirerek hayvanı öldürmek. Müslüman balığı bile aldatmaz.

2.

Kuzu ve oğlak kesimi de iyi ve uğurlu değildir.

Bunların büyümelerine fırsat vermek gerekir. Ancak yaşlandıktan sonra kesilebilirler.

3.

Kedi, köpek gibi evcil hayvanları vahşice öldürenler, isterse Müslüman belediyeler olsun, çok kötü, çok veballi, çok uğursuz, çok şeâmetli bir iş yapmış olurlar.

Ancak kuduz köpekler öldürülebilir. O da, acı çektirmeden.

4.

Müslüman, ormanları ve çalılıkları yakmaz.

Yasal şekilde kestiği ağaçları da, altından tekrar filiz çıkacak ve bir müddet sonra tekrar ağaç olmasına fırsat verecek şekilde keser.

5.

Zehirli olan yılanların dışındaki yılanları da öldürmek câiz değildir.

Onların da hakları vardır. İnsan oğlu çok zâlimleşti. Dünyada her yıl binlerce hayvan, böcek, bitki türü, bir daha gelmemek şartıyla yok oluyor.

Hayvanlara ve bitkilere yapılan zulümlerin, kötülüklerin cezası dünyada ve âhırette görülecektir.

Müslümanlara hitab ediyorum: Müslüman merhametli olmaya mecburdur. Rahm etmeyene rahm edilmez. Zulmün sonu iyi olmaz. Evdeki kedi yavrularını bir kutuya koyup da Fâtih camiinin avlusuna atan ham sofular, Allah’ın kendilerine emânet etmiş olduğu o mâsum ve zavallı hayvancıklara yaptıkları kötülükten dolayı üzülüp ağlamalı, Allah’tan bağışlanma dilemeli, günahlarını telâfi için başka hayvanlara iyilik etmelidir. 02 Ağustos 1998 Pazar