Çarşamba

 

Bir ülkenin iyi idare edilmesi, halkın adalet, huzur, güvenlik içinde yaşaması, devletin güçlü olması için vaz geçilmez şartlardan biri bilgeliktir. Bir memleket bilgece idare edilmiyorsa orada işler bozulur, fesat genelleşir, devlet ve halk zaafa uğrar.

Bugün bilgelik (hikmet) ortadan kalkmıştır. Bu kelime ve kavram günlük konuşma dilimizde, yazılı-edebî lisanda, kültür hayatımızda artık kullanılmıyor. Hikmet-bilgelik bütün iyiliklerin, güzelliklerin, doğru düşünce ve inançların temelidir. Hikmet gidince ahlâk ve fazilet de gider.

İslâm âleminin yetiştirdiği büyüklerden Farabî, ideal devlet sistemini anlattığı kitabına “Medine-i Fâdıla” (Faziletli Site) ismini vermiştir. Faziletin, ahlâkın, hikmetin hâkim olmadığı yerde insanlar canavarlaşır.

Hikmet bir ülkeyi terk edip başka diyarlara göçünce, onun tahtına başka kavramlar ve güçler gelir. Hikmetsiz bir toplumda para ve maddî menfaat tek büyük değer olur, kütleler Altın Buzağı’ya tapmaya başlar. Nefsaniyetler, şehvetler azdıkça azar kudurdukça kudurur. Haksızlığın her çeşidi, hırsızlığın ve yamukluğun her türü toplumu sarar.

Bir devletin, bir ülkenin, bir toplumun iyi olması için emanetlerin ehil olanlara verilmesi gerekir. Emanetler nelerdir? Bütün işler, hizmetler, makamlar, memuriyetler, vazifeler hep birer emanettir. Bu emanetler ehil olanlara verilmezse onlara hıyanet edilmiş olur.

Bir ülkede büyük başkanlıklar, orta başkanlıklar, küçük başkanlıklar vardır. Bu başkanlıklara hep ehil ve layık kişilerin geçmesi gerekir. Bir yerde hikmet yoksa, başkanlıklar ehliyetlilere verilmez, ehil olmayan haşarata verilir.

Çeşitli dünya nizamları içinde, İslâm dini kadar hikmete önem veren başka bir sistem yoktur. Peygamberimiz “Hikmet mü’minin yitiğidir nerede bulursa alır” buyurmuştur. İslâm’ı Hak katından insanlığa tebliğ eden Peygamber (Selâm olsun ona) hikmetin canlı bir timsali idi.

Peygamberin yetiştirdiği ashab da hikmetli insanlardı. Bu hikmet sayesindedir ki, iklim ve coğrafya bakımından dünyanın en gayr-i müsait yerinde zuhur eden İslâm dini kısa zamanda yayılmış, bir asır içinde Çin hududundan Atlantik Okyanusu’na kadar uzanan bir medeniyet, devlet, dünya nizamı kurmuştur.

Ünlü İngiliz edibi Rudyard Kipling’in bir hikâyesi vardır. Amerika’nın bir bölgesinde bir şehir hikmetli insanlardan müteşekkil bir komite tarafından güzelce idare edilmektedir. Günün birinde, bu sistemin kaldırılacağı, demokratik bir metodla seçimler yapılacağı, idarenin bu seçilmişlere verileceği haberi gelir ve halk isyan eder. Demokrasinin demokrasi olması için mutlaka hikmet gerekir. Hikmetsiz demokrasi bir yalandan, aldatmacadan ibarettir. Bugün dünya üzerinde hikmete, ahlâka, fazilete dayalı kaç demokratik sistem vardır?

Amerika mı? Evet oradaki sistemin güzel, örnek, iyi tarafları vardır ama bir sürü bozuk tarafı da bulunmaktadır. Amerika’daki sistemin en bozuk tarafı, kendi ülkesi, kendi halkı için tanımış olduğu hakları, hürriyetleri evrensel prensipleri insanlığın diğer kısmı için tanımamasıdır. Bir Amerikan vatandaşının burnu kanasa yer yerinden oynar ama Filistinliler, Çeçenler, Keşmirliler ezilirse önemi yoktur. Böyle bir sisteme hikmetli bir sistem denilebilir mi?

Bugünkü büyük demokrasiler aslında birer Makyavelist sistemden başka bir şey değildir. İspanyol düşünürü Ortega Y. Gasset “Kütlelerin İsyanı” adlı kitabında seçim demokrasisinin nasıl bir yozlaşmaya, nasıl bir erozyona yol açtığını anlatır.

Zamanımızda ideolojik demokrasiler var. Korkunç bir diktatörlük rejimi ile idare edilen Kuzey Kore yöneticilerine sorarsanız ülkelerinde demokrasi olduğunu söyleyeceklerdir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra batan Doğu Avrupa rejimleri de birer “Halk Demokrasisi” idi.

Dünyada demokrasinin, partilerin, seçimlerin, Millet Meclisi’nin bulunmadığı tek ülke sanırım Suudi Arabistan’dır. Onun dışındaki bütün ülkelerde demokrasi vardır ama nasıl bir demokrasi?

Bence yeryüzündeki en sağlıklı demokrasi İsviçre’dedir. O küçük, fakat dengeli ve güçlü ülkede büyük bir çeşitlilik vardır. Kimlik ve dil farklılıklarına rağmen İsviçre’de hikmete dayalı bir sistem hüküm sürmektedir. Her kantonun kanunları, idare ediliş tarzı değişiktir. Çeşitlilik içinde birlik… Bazı küçük kantonlarda seçilmişlerden meydana gelen bir Meclis yoktur. Halk şehrin ana meydanında zaman zaman toplanır ve bazı önemli konularda doğrudan doğruya karar verir. Hikmetli bir demokratik idare, halkına din, inanç, düşünce, vicdan, inançlarına göre hayat sürme hürriyetini ve hakkını tanır.
Bir ülke ki, orada din ve inanç hürriyeti yoktur, orada demokrasi de yoktur, adalet de yoktur, fazilet de yoktur.

İngiltere demokrasinin, insan haklarının beşiğidir. Sömürgelerinde vaktiyle bir yığın haksızlık, adaletsizlik, zulüm yapmasına rağmen bu ülke anavatanında yaşayan halka temel insan hak ve hürriyetlerini sağlamıştır. Dünya üzerinde Müslümanların en hür, en serbest, en korkusuz yaşadıkları ülke İngiltere’dir. Orada vatandaş veya göçmen olarak milyonlarca dindaşımız yaşıyor. Bir İslâm kadını veya kızı başını örter, çarşaf giyerse ona kimse karışmaz. Müslüman bir aile orada yedi yaşındaki küçük kızını okula başörtüsü ile gönderirse kimse bir şey demez.

Yirmi yirmibeş yıl önce, Londra’da Müslüman bir otobüs şoförü vasıtayı kenara çekmiş durdurmuş, kaldırımın bir kenarına seccadesini sermiş ve namazını kılıyor. İngiltere böyle bir ülkedir.

Başka Avrupa ülkeleri, Amerika, Kanada, Avustralya gibi medenî ve hürriyetçi ülkelerde de Müslümanlara büyük haklar tanınmıştır.

Sözde demokratik öyle muz, ananas, kavun, karpuz, salata cumhuriyetleri vardır ki, oralarda bir Müslümana İngiltere’de tanınmış hürriyetlerin ve hakların binde biri bile yoktur. Tunus bunlardan biridir. Orada kadınların ve kızların örtünmesi yasaktır. Bu konuda ancak köylü kadınlara, ihtiyarlara tolerans gösterilmektedir. Niçin? Çünkü oradaki Zeynelabidin hazretleri ve ekibi böyle istemektedir.

İnsanlığın en büyük değeri din, inanç, düşünce, vicdan hürriyetidir. Bunları sağlamayan bir demokrasi demokrasi değildir. Dolmanın bile yalancısı var, demokrasinin niçin olmasın! 25 Nisan 2002