SalıÜlkelerin ve devletlerin iyi idare edilmesinde hikmetin

(bilgeliğin)

büyük yeri, rolü, tesiri vardır.

Türkiye’nin durumu çok kötü, çünkü bizde artık hikmet kalmamıştır.

Dikkat buyurunuz, gerek hikmet olarak, gerekse bilgelik olarak bu kelime ve kavram artık bizde hemen hemen hiç kullanılmıyor.

Hikmetten bahseden politikacılar, idareciler, eğitimciler, akademisyenler, düşünürler var mı?

Hikmetsiz bir toplum haline gelmişiz.

Hikmet nedir?

İlim, irfan, akıl, firâset, sağduyu, kültür, vahyin nurları, nebevî ilkeler; ahlâk, fazilet, itidal, temkin, adalet, firâset, teenni, insaf… Hikmetin içinde bunların hepsi var.

Hikmet bir bakıma mükemmel ve aydınlanmış beyin demektir.

İşte ülkemiz böyle bir beyinden mahrumdur.

Bu ülkede hikmet olsaydı başörtüsü konusunda kavga, çekişme, zulüm, baskı, zorlama, haksızlık olur muydu?

ABD’de onbeş milyon Müslüman varmış. İngiltere’de beş milyon, Fransa’da da o kadar, Almanya’da birkaç milyon Müslüman yaşıyor. O ülkelerde başörtülü Müslüman kız öğrencilerin üniversitelere tesettürlü olarak girmelerine mâni olunuyor mu? Olunmuyor. Niçin?

Çünkü o ülkenin idarecileri insaflı ve hikmetli kişilerdir.

Zaten oralarda insaf ve hikmet şahısları da aşmakta, ülke idaresine hâkim olmuş bulunmaktadır.

Hikmet nasıl aşılanır, öğretilir?

Elbette ki, eğitimle, üniversitelerle, âile terbiyesiyle, medya ile. Bizde bunların hepsi de hikmete sanki sırt çevirmiştir.

Hikmetin yerini resmî ideoloji almıştır. Bu ideoloji Atatürkçülük müdür? Kesinlikle değildir. Kendilerine göre, işlerine gelen bir ideoloji çıkartmışlar, bunun adını Atatürkçülük koymuşlar ve bildiklerini okuyorlar. Onlarda hikmet olsaydı, böyle yaparlar mıydı?

Artık medenî, ileri, sağlıklı, hukuklu, demokrat, insan hak ve hürriyetlerine hürmet ve riayet eden hiçbir ülkede

resmî ideoloji

diye bir şey yoktur.

İdeolojiler vardır, onlar devletten ayrılmıştır, özelleştirilmiştir. Bizde de öyle olması gerekmez mi? Hikmet sahibi olmayanlara bunu anlatmak mümkün değildir.

Akıllarınca ülkeyi daha iyi idare edebilmek için

halkı Türk-Kürt, Sünnî-Alevî, Sağcı-Solcu, Dinci-Lâik diye zıt ve düşman kutuplara ayırmaya çalışıp durdular.

Kuş kadar beyinleri, zerre kadar hikmetleri olsaydı, böyle yaparlar mıydı?

Bu memleket bir İslâm memleketidir, bu ülkenin halkının ezici çoğunluğu Müslümandır; böyle bir ülkede İslâm diniyle, dindar halkla savaşmak; onları ülke, devlet için bir tehdit ve tehlike olarak görmek akıl kârı mıdır?

Hikmet sahibi idareciler böyle düşünürler mi?

Siyasal İslâm’a savaş açtık diyorlar ama, on milyonlarca dindar, mütedeyyin vatandaşa baskı ve haksızlık yapıyorlar. Bu da hikmete aykırıdır.

Türkiye onbeş yirmi seneden beri bir faiz, rant, repo, borsa spekülasyonları cinneti içinde yaşıyor. Bunun sonunda ekonomi, çöktü, lira pul oldu, ülke gırtlağına kadar borca battı.

Yüksek ve müzmin enflasyon sadece iktisadı, ticareti, maliyeyi, sanayii çökertmekle kalmadı; bütün siyasî, sosyal, hukukî, kültürel yapıyı da hastalandırdı.

Hikmetli idareciler böylesine bir faiz ve enflasyon politikası tâkip edebilirler mi?

Yine birtakım hikmetsiz adamlar statükoyu, resmi ideolojiyi, bugünkü sistemi devletin, milletin, ülkenin, hukukun üzerinde tutuyorlar. Bunu her ne pahasına olursa olsun mutlaka yaşatacağız, ayakta tutacağız diyorlar. Buna güçleri yeter mi? Hikmetin ışığında düşünülecek olursa devletle sistemin ayrı şeyler olduğunun kabul edilmesi; devletin korunup, ayakta tutulup sistemin değiştirilmesi gerekmez mi?

Hikmet sahibi aydınlar Türkiye’de gerçekten lâiklik olduğuna inanabilir mi? Bizde lâiklik değil,

“Devlet dini sistemi”

vardır. Lâiklikte din ve devlet ayrıdır. Devlet dini siteminde ise devletin, genel müdürlük seviyesinde bir Diyanet İşleri Başkanlığı vardır, resmî memur statüsünde yüz bin imamı, müezzini, müftüsü, vaizi vardır; beş yüzden fazla İmam-Hatip okulu, on yedi İlâhiyat fakültesi vardır; resmî okullarda mecburî din dersi vardır. Böyle bir sisteme lâik diyenlerde elbette hikmet yoktur.

Almanya’da

“Hıristiyan Demokrat Partisi”

diye bir parti olabiliyor, böyle bir parti o ülkenin medenî, ileri, çağdaş, hukuklu, sağlıklı olmasına engel olmuyor da,

bizde islâmî bir parti kurulması niçin yasaktır?

Böyle bir yasak hikmetle, sağduyu ile, hukukla bağdaşır mı?

Hukukî ve adlî hayatımızda da hikmet eksikliğini acı bir şekilde görüyoruz. Gözlük çalan bir hırsıza birkaç ay hapis cezası veriliyor. Lâkin gözlük gasbeden bir suçlunun cezası onbeş yirmi yıldır. Geçenlerde de çılgın bir genç

Bağdat Caddesi’nde deli gibi sürdüğü otomobiliyle iki genç vatandaşı ezerek öldürdü.

On ay tutuklu olarak hapis yattıktan sonra

on milyar lira teminat akçesi mukabilinde tahliye edildi.

Aynı cinayeti tabanca ile işlemiş olsaydı, tahliye edilebilir miydi?

Gelelim, bu ülkenin kelle sayısı itibarıyla çoğunluğunu teşkil eden Müslüman kesime, onda yeterli hikmet var mı? Maalesef yok. Elli sene boyunca her yere hâfız mektepleri yaptılar. Ne kadar çok hâfız yetiştirirsek dinimize ve milletimize o kadar fazla hizmet ve iyilik etmiş oluruz dediler.

Biraz akılları ve hikmetleri olsaydı, böyle yapmazlardı. Türkiye’nin bu kadar fazla hâfıza ihtiyacı yoktur. Bizim inançlı aydınlara, hukukçulara, siyasî kültür sahiplerine, eğitimcilere, medyacılara, mimarlara, sanatçılara, tarihçilere, ilmî araştırma yapan akademisyenlere ihtiyacımız vardır.

Milyonlarca cahil ve saf Müslüman bütün ümitlerini

birtakım din baronlarına

bağlamıştır. Onları paraca destekliyor, alkışlıyor, peşlerinden gidiyorlar. Otuz yıllık bir gidiştir bu.

Netice: İyiye

gideceğimize kötüye gittik, yağmurdan kaçarken doluya tutulduk, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk

. Cahil dindar kütlelerde biraz hikmet olsaydı, bu acı netice karşısında artık din baronlarını desteklemekten vazgeçmeleri gerekmez miydi?

Türkiye Müslümanları

kırk senede kırk bin cami yaptırdılar.

Betonarme, kubbeli, uzun ve bol şerefeli minareleri olan, mimarlık fenni ve sanatı bakımından başarısız binalar… Kırk sene boyunca bu binalara milyarlarca dolar harcandı ama bu hizmet yapılarının mihrabına, minberine, kürsüsüne geçecek ve çıkacak kaliteli din hizmetlileri yetiştirmek için hiçbir ciddî, plânlı programlı, hikmetli, firasetli çalışma yapılmadı. “Biz cami binasını yaparız. Ankara’daki siyasî rejim de oraya din görevlisi tâyin eder” denildi. Ne kadar hikmetsiz bir düşünce tarzı…

Türkiye elbette kurtulur, düze çıkabilir, daha sonra ilerleyebilir. Ancak bu kurtuluş kolay olmaz. Olması için de mutlaka ve mutlaka hikmet gerekir. Bu hikmeti nereden bulacağız? 13 Aralık 2000