Hıristiyanlaştırma Faaliyetleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
Çarşamba(1) Müslümanlar ve Türkler Anadolu’ya bin yıl kadar önce gelmişler ve bu topraklara hâkim olmuşlardır. İstanbul’daki varlığımızın ise 600 yıllık bir geçmişi yoktur. Bu topraklarda yazılı tarihten sonra Hititler, Urartular, Frikler, Lidyalılar, İyonyalılar, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, çeşitli İslâm Beylikleri ve Osmanlılar var olmuşlardır. Tarihten önceki devirler de şunlardır: Paleolitik, Mezolitik, Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç devri, Orta ve Genç Tunç çağları…
(2) Rumeli’deki İslâm ve Osmanlı varlığı 19’uncu asırda gerilemeye başlamıştır. 1850’lerde Bulgaristan nüfusunun çoğunluğunu Müslümanlar teşkil ederken şimdi nüfusları hayli azalmış, kültür ve kimlikleri iyice erimiştir.
(3) Türkleri, Osmanlıları, Müslümanları Rumeli’den koğan Haçlılar şimdi Anadolu’yu da tekrar Hıristiyanlaştırmak üzere yoğun bir faaliyet içindedir.
(4) 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı devletinin zaaflarından yararlanan misyonerler Anadolu’da yüzlerce lise ve kolejden müteşekkil bir Hıristiyanlaştırma ağı kurmuşlardı. Osmanlı devletinin yıkılmasında ve İslâm Hilafetinin ilgasında en büyük rolü Boğaziçi tepelerinde kurulmuş olan Amerikan Haçlı Robert Kolej olmuştur.
(5) Merhum Üstad Eşref Edip Beyin yayınladığı Sebilürreşad dergisinin 50’li yıllarda çıkan bir nüshasında, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Ankara’da Türkleri Protestan yapmak üzere bir görüşme yapıldığı, KâzımKarabekir Paşa’nın buna şiddetle karşı çıktığı, böyle bir teşebbüs olursa bu millet bizi parçalar dediği yazılıdır. (Sebilürreşad koleksiyonun genel fihristi kitap şeklinde basılmışıtr. Merak edenler arayıp o yazıyı bulabilir.)
(6) Şu anda Türkiye’yi tekrar Hıristiyanlaştırma faaliyetlerini çok ünlü, çok büyük bir iş adamı yürütmektedir. Bu zat yıllarca önce İsviçre’de bulunduğu sırada bir kilisede vaftiz edilerekHıristiyan dinine girmiştir. İstanbul civarındaki adasına, Antalya taraflarından tarihî bir kilise harabesinin taşlarını numaralatarak taşıtıp yeniden yaptırtmış. Avrupa’nın çeşitli yerlerinden satın aldığı eski, otantik, antika kilise eşyalarını, tasvirleri, putları, ikonaları önce Boğaziçindeki deposuna getirtmiş, oradan adaya naklederek kiliseyi tefriş ve tezyin etmiştir.
(7) Ramazan ayında Giresun Jandarma Bölge ve Garnizon Kumandanı Tuğgeneral Baki Onurlubaş çok önemli beyanlarda ve açıklamalarda bulunmuş; Samsun’dan Hopa’ya kadar doğu Karadeniz bölgesinde Pontusçuluk yapıldığını dile getirmişti. Bu hareketin başında bizim gizli Hıristiyan ünlü iş adamımız bulunmaktadır.
(8) Birkaç yıl önce bu iş adamı hakkında yazılar yazdığım zaman Türkiye gazetesinde bir başmakale ile bana cevap verilmiş, “Bu kişi cuma namazı kılan, hacca gitmiş olan dini bütün bir Müslümandır…” şeklinde müdafaalar yapılmıştı. Evet bu zat zaman zaman cumaya gider, Müslüman görünür ama, perde arkasında da bilhassa Ortodoks papazları ve misyonerleri ile çok sıkı işbirliği ve temas halindedir. İki kimliklidir.
(9) Yunanistan’dan birçok tarihçi, araştırıcı, romancı, edip, gazeteci, ajan sık sık “Pontus” bölgesine gidip gelmektedir. Bunlardan bir yazar otuzdan fazla Pontus seyahati yapmıştır.
(10) Hıristiyanlaştırmak üzere yirmi doğu Karadeniz çocuğunu alıp Yunanistan’a götürmüşlerdir.
(11) Doğu Karadeniz bölgemizde halen bozuk bir Rumca ile konuşan köyler vardır. Ben geniş meşrebli bir Müslümanım, birtakım din kardeşlerimin Rumca konuşmalarından rahatsız olmam. Lakin onların Hıristiyan yapılmalarına karşı çıkarım.
(12) Hemşin taraflarında gayet bozuk bir Ermenice ile konuşan Müslümanlar da vardır.
(13) Eskiden Girit Müslümanlarının bir kısmı da Rumca konuşuyordu. Ama Müslümandılar.
(14) Bundan bir müddet önce bir Avrupa ülkesinde yapılan Avrupa Birliği ile ilgili bir toplantıda iki Türk delegesi “Biz Türkler şimdiye kadar çok din değiştirdik. Avrupa Birliği’ne girmek için Hıristiyan olmamız gerekirse onu da düşünebiliriz” mealinde konuşmuşlardır.
(15) Birkaç yıldan beri dinler arası yakınlaşma ve diyalog faaliyetleri toplantıları yapılmaktadır. Bu hareketin arkasında da Haçlılar, misyonerler vardır. Üç dini yani Museviliği, Hıristiyanlığı, İslâm’ı “İbrahimî Dinler” olarak vasıflandırıyorlar. Evet Hazret-i İbrahim (Selam olsun ona) bu üç dinin atasıdır ama biz Müslümanların önderi, Peygamberi Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselamdır. Museviler ve Hıristiyanlar ise onu Peygamber olarak kabul etmemekte, İslâm dinini de hak din bilmemektedir. Dinleri birbirine yaklaştırmak, dinler arası diyalog, Türkiye’yi yeniden bir Hıristiyan ülkesi, halkımızı da yeniden teslisçi yapmak için bir manevradan ibarettir.
(16) On seneden beri ülkemizin, Hıristiyan nüfus bulunmayan birçok şehirlerindeki eski kilise harabeleri restore edilmekte, yeni kiliseler yapılmaktadır. İslâm dini ve dindar Müslümanlarla mücadele eden zihniyet nedense Hıristiyanlara çok kolaylıklar göstermektedir.
(17) İslâm hukukuna göre birMüslümanın dinini bırakıp başka bir dine geçmesine izin yoktur. Ancak laik bir düzende böyle bir kimlik değişimine izin verilmektedir. Başta ikili oynayan büyük ve ünlü iş adamımız olmak üzere Hıristiyan olan kişilerin din değiştirdiklerini açıkça beyan etmeleri, halka ve kamuoyuna “Biz İslâm’ı bıraktık, Hıristiyan olduk, malumunuz olsun” demeleri gerekir. Hem din değiştirecek, hem de halka Müslüman görünecek, bu münafıklık değil midir? Ortodoks Hıristiyan olduğunu açıkça ilan ederse ticaretine kesat ve halel gelirmiş. Gelsin. İlkHıristiyanlar, Roma devleti idaresi altında arslanlara parçalattırılıyordu da yine inançlarından dönmüyorlardı. Namertçe din değiştirmek ayıptır, züldür.
(18) Diyanet misyoner faaliyetleriyle fazla mücadele edemez. Çünkü, devlete bağlı bir umum müdürlük seviyesinde olan bu dairenin eli ve kolu sımsıkı bağlıdır, ağzı tıkalıdır, kalemi elinden alınmıştır.
(19) Din baronlarının çoğu da Türkiye’deki Haçlı faaliyetleri karşısında sessiz kalmaktadır. Hattâ büyük cemaatlerden biri Hıristiyanlarla işbirliği yapıyor. Din baronları için en önemli şey öncelikle para, daha fazla para toplamaktır. Sonra da kendi hizip ve fırkaları için çalışmaktır.
(20) Müslümanların bilgi bankaları, ilmî araştırma merkezleri, stratejik tedkik enstitüleri bulunmadığı için ülkemizdeki misyoner ve Haçlı faaliyetleri hakkında doğru dürüst bilgilere, dosyalara, raporlara sahip değildirler. Her sene Müslümanlardan “İslâm’a hizmet” yaygaralarıyla toplanan milyarlarca doların içinden, misyonerliğe karşı faaliyet ve yayın yapmak için bir fon ayrılıp harcanmaz.
(21) Hafızanıza iyice nakşedin: Vatanımız parçalanmak isteniyor. Ülkemiz, halkımız, devletimiz büyük hıyanetlere ve suikastlara mâruzdur. Gök tepemize çökmek, yer ayaklarımızın altından göçmek üzeredir. Bu topraklar üzerinde bizi Müslüman olarak yaşatmak istemiyorlar. Bu büyük tehlikelerin, tehditlerin, felaketlerin, yıkıcı faaliyetlerin karşısında hiçbir şey yapmayan, sessiz ve aksiyonsuz kalan himmetsiz din sömürücülerine, mukaddesat baronlarına yazıklar olsun! 20 Aralık 2001