Hırsızlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Salı
Hırsızlığın bir suç ve ahlaksızlık olduğunda bütün dinler ve sistemler ittifak etmiştir. Dar mânada hırsızlık başkasına ait bir malı aşırmak demektir. Ancak bugün yapılan bir sürü yolsuzluk ve yamukluk da geniş mânada hırsızlık sayılır.
Herif bir makama, mevkie, müdürlüğe getiriliyor. İşe başladığında mal beyanında bulunuyor. Fazla bir şeyi yok, olanı listede yazılı. Maaşı da belli. Peki bu adam kısa bir zaman sonra bunca yeni malı mülkü nasıl elde ediyor? Tabiî ki, çalarak çırparak, vazifesini suiistimal ederek, hortumlayarak.
Herif her yıl otuz kırk milyar liralık bir daire daha alıyor. Maaşıyla mı? Bugün mümkün değil. Peki nasıl alıyor? Gayr-i meşru kazançlarla.
Birtakım memurlar, vazifeliler paravan şirketler kuruyor ve bütçeleri bunlara aktarıyor. Bir kitap, dergi, broşür mü basılacak? Onların şirketi bu işi üstleniyor. Bir alım satım mı olacak? Yine onların şirketi yapıyor bunu. Böylece bu adamlar korkunç servetler kazanıyor, kanun gibi zengin oluyor. Dindar geçinen, İslâmcılık taslayan bu gibi heriflere soruyorum: Yaptığınız işin Kitab’ta, Sünnet’te, Şeriat’ta, ahlâkta yeri var mı? Vardır diyebilirler mi?
Benim en fazla nefret ettiğim adamlar, hem dindar ve İslâmcı geçinen, hem de götüren alçak kişilerdir. Bu mel’unlar islâmî hareketi kirletmişler, İslam’ı ve müslümanları satmışlardır. Kazandıkları paraların, servetlerin hayrını görecekler mi? Mümkün müdür böyle bir şey? Uğursuzluklar, şeametler, hayırsızlıklar bir an bile başlarını bırakmayacaktır. Sonra bir gün Hak’tan bir sille yiyecekler, hâk ile yeksan olacaklardır. Hırsız, soyguncu, rezil mahluklar!
Zamanımız Türkiye’sinde hırsızlık, rüşvet, hortumlama, millet ve devlet malını yeme yaygın hale gelmiştir. İsveç, Norveç, Kanada gibi ülkelerde böyle kokuşma yokmuş. ABD’de, Başkan’ından en küçük memuruna kadar maddi değerinin limiti kanunla tesbit edilmiş küçük bir hediye dışında hediye almak yasaktır. Diyelim Başkan bin dolarlık bir halıyı hediye olarak kabul etti. Böyle bir şey duyulur duyulmaz, adalet mekanizması hemen harekete geçer ve sonunda Başkan cenabları alaşağı edilir.
Müslümanlık, Milliyetçilik, Türkçülük, İslâmcılık, Çağdaşlık, Laiklik lafla, edebiyatla olmaz. Çalmıyorsa, götürmüyorsa, yemiyorsa, hortumlamıyorsa, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” demiyorsa ben ona adam derim.
Emanete hıyanet etmek, emanetleri ehil olmayan kişilere vermek, bunlar da dolaylı birer hırsızlıktır. Gandi’nin “Aşram’a mektuplar” adlı kitabında okumuştum, ehil olmadığı bir memuriyeti ve işi kabul eden de hırsızdır diyordu.
Geçen gün yolda bir ekip gördüm. Küçük bir iş yapıyorlardı. Tam yedi kişiydiler, ikisi yere çömelmiş işle meşguldü. Diğer beş kişi ise, kimisinin ağzında sigara, kimisinin elleri cebinde orada kahve döğücüsünün hınk deyicileri gibi dikilip duruyorlardı. Kadroları şişirmek, partizanları, yandaşları -ehil olmadıkları ve gerekmediği halde- işe yerleştirmek, bu da bir hırsızlık ve yamukluk değil midir? Vaktiyle Zonguldak kömür ocaklarına, seçimi kazandıktan sonra on üç bin yeni işçi ve personel aldılar ve müesseseyi çökerttilerdi.
Allah hırsızların, rüşvetçilerin, yiyicilerin, hortumlayıcıların, götürücülerin toptan belasını versin! İslâmcısının, Türkücüsünün, laiğinin hepsinin…
Kaç yıl oldu kesin hatırlamıyorum, eski dostlarımdan biri hatıralarında benim aleyhimde de birkaç sayfa çiziktirdi. Hissî hareket edip de cevap vermedim. Olgun bir kişi değilim ama büyüklerin nasihatlarını tutmaya çalışırım. Ehlullahın ileri gelenlerinden Süleyman Daranî hazretleri,
“Bütün dünya beni kötülemek hususunda bir araya gelseler, yine de benim kendi nefsimi kötülediğim kadar kötüleyemezler” buyurmuştur.
Kendimi müdafaaya kalksam, polemik çıkacak, faydalı şeyleri okumayan nice ham kimse bu çatışma ve tartışmaları okumak için heyecanlanacak; dolayısıyla fitne fesat çıkacak. İyisi mi susmak evlâdır.
Aleyhimdeki yazıların çoğunu okumuyorum bile. Hasmın sitemini anlamazlıktan gelmek, o da bir sitemmiş.
Aylarca önce Cumhuriyet gazetesinde iki ayrı yazıda aleyhimde bazı ithamlar savrulmuş. Güya ben vaktiyle Suudî Arabistan’dan 350 bin dolar almışım. Bazılarından birini buldurttum, ötekisini arattırıyorum. Gereken cevabı vereceğim. Aynı iftiralar 1970’de yapılmıştı, ağır cevaplar vermiştim. Bir milletvekili Meclis kürsüsünden bu yalanları tekrarlamıştı. Ona, “Ya iddialarını isbat et, bu takdirde sahibi bulunduğum iki günlük gazeteyi kapatacağım ve gazetecilik hayatıma son vereceğim, ayrıca malımı mülkümü de (İki gazetem, bir yayınevim vardı, evim bile yoktu o tarihte) sana hibe edeceğim. İsbat edemezsen özür dile. Onu da yapamıyorsan intihar et” şeklinde çok ağır cevap vermiştim. Tabii ki, iddiaları ve isnatları tamamen yalan ve iftiraydı; lakin müfteriler ne isbat edebildiler, ne özür dilediler, ne de intihar ettilerdi.
Birkaç yıl evvel de, beni Fransız mason locasına kayıtlı gösteren uydurma bir belge, sağa sola gönderildi, haftalık bir milliyetçi gazete de mal bulmuş mağribi gibi bunu yayınladı. Nereden buldularsa, Fransız masonlarına ait bir belge bulmuşlar, üzerine benim ismimi yazmışlar. Böyle sahtekârlıkları hiçbir şerefli insan yapmaz. Düşmanlığın da kuralları, sınırları vardır.
Bir dâva adamının hesabı, kitabı temiz olmalıdır. Hem dâva dâva diyecek, hem da malı götürecek, mukaddesat, miliyetçilik rantı yiyecek, kötü olduğunu iddia ettiği düzenin kirli rantlarını de cebe indirecek. Bunlar dava adamı değil deve adamıdır. Allah böylelerinin şerlerinden bu devleti, bu ülkeyi, bu milleti korusun.
Mukaddes davalara ve ideallere eşkıya ve gangster ahlâkıyla hizmet edilmez. Maalesef islâmî kesimde birtakım kirli adamlar ve gruplar dâvamıza gölge düşürmüşlerdir. Aynı şey milliyetçi ve Türkçü cephede de görülmüştür. İdealist, temiz, ahlâklı, faziletli milliyetçileri ve Türkçüleri tenzih ederim. Onlardan nicesi şehid oldu, yaralandı, sakat kaldı, zindanlarda çürüdü, birçoğunun hayatları kaydı. Lakin bazıları da mafya işlerine girdi, gayr–i meşru haram servetlere nâil oldu. Böylelerine yazıklar olsun.
Komünistlere, marksistlere gelince, onların içinden de menfi de olsa dava adamları, idealistler çıkmıştır. Ezilmişler, sürünmüşlerdir. Yememişlerdir. Fakat bir sürü sahtekar da solculuk, marksistlik bezirgânlığı yapmıştır. Eski marksistlerin büyük kısmı şimdi su katılmadık laik ve kemalist olmuşlardır. Böyle bukalemun tıynetli adamlardan bu ülkeye, bu millete ne hayır gelir?
İnsan neye inanıyorsa, hangi davaya sahipse ona ihlasla, samimiyetle hizmet etmelidir. Hele İslâm davasına hizmet iddiasıyla ortaya çıkan kişi ve gruplar kesinlikle yamukluktan, bulaşık işlerden, ahlâksızlıktan uzak durmalıdır. Hem davaya hizmet eder görünen, hem da malı götüren namussuz ve şerefsizler var ya, onların İslam’a ve Ümmet’e verdiği zararı en azılı kâfirler bile veremez. 19 Ocak 2000