Hırsızlığa Dair
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Pazartesi
Hırsızlığın, sosyalizm gibi üç yüz altmış türü vardır. Âdi hırsız kibar hırsız… Küçük hırsız büyük hırsız… Kravatsız hırsız kravatlı hırsız… İnsaflı hırsız insafsız hırsız..
Bizde son yıllarda hırsızlık teorisine ve edebiyatına hayli ilaveler yapıldı. Meselâ hortumlama hırsızlık. Eskiden Türk lisanında bu lâf var mıydı? Ben hatırlamıyorum. Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı!
Hırsızlık bütün Türkiye’yi doğudan batıya, kuzeyden güneye sardı. Haydi “millî” demeyeyim, toplumsal bir spor halini aldı.
Hırsızlığın olmadığı toplum yoktur. İnsanoğlu çalar da çalar. Saz çalar, çalgı çalar, mal çalar, para çalar, eşya çalar. Bir çalmaktır gider. Lakin, eskiye göre hırsızlıkta birtakım yenilikler, değişiklikler oldu.
Eskiden hırsızlık varmış ama düzenin bir ilkesi değilmiş. Bireyselmiş. Çalan, yakalanır ve cezasını görürmüş.
İslâm Şeriatında altı had (bedenî ceza) vardır. Bunlardan biri, hırsızın elinin kesilmesidir.
Nerede okumuştum, şu anda hatırlamıyorum, hırsızın elinin kesilmesi âyeti geldikten sonra, otuz yıl boyunca sadece altı kişiye bu ceza uygulanmış. Demek ki, İslâm Şeriatı hırsızın elini kesmekten çok, hırsızlığın kökünü kesiyor.
Bendeniz sabıkalıyımdır. Yazılarım, fikirlerim, görüşlerim yüzünden hapishanelerde yatmışımdır. Cezaevlerinde çeşit çeşit hırsızlar gördüm.
Bazısı kader kurbanı, amatör cahil hırsızlardı. Şeytana uymuşlar, çalmışlar, yakalanmışlar ve cezalarını çekiyorlardı. Çıktıktan sonra bir daha hırsızlık yapmayacaklardı.
Bazısı ise profesyonel hırsızdı. Tahliye edilir edilmez, işe kaldıkları yerden devam edeceklerdi.
Hepsi için söylemem ama bazı cezaevleri mektep veya üniversite gibidir. İçeriye düşen yetişir, yetiştirilir. Bir ara medyadan öğrenmiştik. PKK’lıların tıkıldıkları zindanlar birer ihtilâl, terör, iğtişaş, gerilla savaşı akademisi gibi çalışıyormuş.
Eski hırsızların kimisi işinde pek usta, pek mahirmiş. “Adamın gözünden sürmeyi çekerler” lâfı o zamandan kalmadır.
Şimdi İstanbul’a bazı vilâyetlerimizden yaşı küçük hırsızlar, kapkaççılar getiriliyormuş. On onbeş yaşındaki çocuklar kendi başlarına uzaklardan buraya gelemezler. Bu işi mutlaka organize edenler vardır.
Eski hırsızlar ve haydutlar cahilmiş genellikle. 1950’li yıllarda Koçero, Hamido adında şakiler vardı. Birkaç kişilik çetelerle yol keserler, otobüsleri durdurup yolcuların cüzdan, saat gibi eşyalarını alırlardı. Şimdi hırsızların büyükleri, yüksek tabakası tahsilli, diplomalı.
Devleti, belediyeleri, bakanlıkları, genel müdürlükleri soyanların telefon konuşmalarını okudunuz mu?
Adamlar, devletin büyük bir bürokratına telefon açıyorlar ve ana avrat sövüyorlar. Ne günlere kaldık!
Ülkemizde bir hırsızlık mafyası var mı? Bir değil, birçok hırsızlık mafyası var.
Bunlar işlerini tek başına mı yapıyor?
Hayır, hayır, hayır!.. Ortakları var, destekçileri var, köstebekleri var, koruyucuları var…
Kimler bunlar, biraz açıklama yapsana… Yapamam, yazamam. Onların elleri uzundur. Adamı önce bacağından vururlar, sonra kalbinin tam ortasından.Dan dan!..
Gazeteci Uğur Mumcu ne oldu? Otomobilinin marşına bastı ve havaya uçtu. Bin parça oldu. Onu kimler havaya uçurdu? Bazıları bu işi gericilerin mericilerin yaptığını iddia ediyor. İnanmayın sakın. Onu uyuşturucu, silâh kaçakçısı, PKKterörü bezirgânı mafyalar öldürdü.
Büyük hırsızlar kendi aralarında birbirini tutar. Birinin ayağı kaydı mı, kurtarma mekanizması harekete geçer. Onları en güçlü, en pahalı avukatlar savunur. Biraz çile çekerler ama sonunda pir ü pâk halâs olurlar.
Yakın tarihimizde emniyet ve yargı teşkilâtından nice büyük bürokrat, birtakım saygın ve güçlü hırsızlarla uğraştıkları için yerden yere çarpılmışlardır.
Yeri gelmişken, tarihî bir hırsızlık hikâyesi anlatayım:
Eskiden Memluklar zamanında Mısır’da Karakuş adında bir hakim varmış, verdiği garip ve acayip hükümlerle ün kazanmış. Bir gün Karakuş’un huzuruna kolu ve ayağı sargılı bir kişi topallaya topallaya gelmiş, “Efendi hazretleri şikayetçiyim, bakın beni ne hale getirdiler” demiş.Kadı, anlat demiş:
-Efendim bendeniz hırsızlıkla geçinen bir vatandaşım. Evvelki gece geçimimi temin etmek için bir evin ikinci katına pencereden giriyorken, pervazın çivisi çıktı, yere düştüm, kolum ve ayağım kırıldı diyerek ağlamaya başlamış.
Karakuş gürlemiş:
-Getirin o ev sahibini!.. demiş.
Adamcağızı yaka paça getirmişler. Hakim:
-Be adam, yaptığını gördün mü? Bu zavallı hırsız senin evine girerken, pencere pervazının tahtası eğreti çakıldığı için yere düşmüş ve sakatlanmış. Çabuk savunmanı yap!..
Adamcağız korkudan tirtir titreyerek:
-Efendimiz, hatâ ve suç bende değil, pencereyi çakan marangoz ustasındadır… cevabını vermiş.
Marangozu yakalayıp getirmişler. Ona da yaptığını gördün mü?.. diye bağırılmış. O fukara da:
-Karakuş hazretleri, kabahat bende değil, pencereyi çakarken, sokaktan kırmızı fistan giyinmiş alımlı bir kadın geçti. Onun hüsnüne hayran kaldım, aklım başımdan gitti. İşte bu haldeyken çiviyi iyi çakmamışım. Kabahat bende değil, o karıdadır demiş.
Karıyı bulup huzura getirmişler. Suçunu anlatmışlar. O da kendini şöyle savunmuş:
-Bu cariyeniz aslında öyle anlı şanlı bir güzelliğe sahip değildir. Lakin elbisemin kumaşını kırmızıya boyayan boyacı öyle çekici bir renk vermiş ki, bakan kendini kaybediyor. Ben mâsumum demiş.
En son kumaş boyacısını bulmuşlar. Adamcağıza suçunu söylemişler. Şaşırmış, kendini müdafaa edememiş ve ertesi sabah güneş doğmadan idam edilmiş.
Çok şükür şimdi modern pozitif kanunlar var. Adalet var. Mükemmel bir yargı teşkilâtı var. Ve böyle karakuşî hükümler verilmiyor.
Geçenlerde saygın ve şöhretli bir üniversitede okuyan bir genç ziyaretime gelmişti. Sohbet esnasında, “Sizin fakültede hırsızlık oluyor mu?” diye sordum. Oluyormuş. Sınıfta birkaç cep telefonu çalınmış. “Pahalı cep telefonun varsa onu sat, yerine külüstür bir cihaz al, çünkü elinde lüks, pahalı bir telefon görürlerse, onu almak isterken seni öldürebilirler…” dedim.
Birkaç sene önce yazmıştım, Amerikan Protestan papazları tarafından kurulan ve işletilen gözde bir kolejimizde hırsızlık vak’aları yaygın hale gelmiş. Müdüriyet velilere “Bu konuda şikayeti olanlar okulun filân bürosuna müracaat etsinler” diye bir kağıt göndermiş.
Yine başka ünlü, anlı, şanlı bir lisemizin, bundan beş sene öncesine kadar, son sınıflardan mezuniyet albümü için para toplanırmış ve bu parayı toplayan veletler, bir kısmını zimmetlerine geçirip yurtiçinde, Paris’te lüks tatiller yaparmış.
Okul arkadaşının bankamatik kartını çalan, şifresini öğrenen ve hesabından para çeken velet olduğunu da duymuştum.
Babalarının çocukları!
Son yıllarda kapkaççılık vak’aları çok arttı, müzmin hale geldi. Acaba bunun önüne niçin geçilemiyor? Kapkaççıları kimler savunuyor? Onları kimler çalıştırıyor? Onların arkalarında hangi güçler vardır?
İsterseniz, çizmeden yukarı çıkmayalım ve bu konuyu daha fazla kurcalamayalım… Edepsizliğin de bir sınırı vardır. 08 Mart 2005