Hırsızlık
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Şubat 2019
Pazartesi
(1) Onbinlerce tarihî camideki eski antika, kıymetli halı ve kilimlerin tamamı yok oldu; birtakım şebekeler tarafından dünya piyasalarına sürüldü. Tarihin en büyük halı ve kilim hırsızlığı bizde son yirmi-otuz yıl içinde olmuştur.
(2) Topkapı’da, tarihî Yenikapı Mevlevihanesindeki Vakıflara ait kıymetli eşya deposu soyuldu ve suç izleri yok edilmek için bina yakıldı.
(3) Tarihî mezarlıklarda ecdat kabirlerindeki sanatlı mezar taşlarının bir kısmı çalındı ve satıldı.
(4) Nice müze soyuldu. Adana müzesinden on iki bin eşyanın çalındığına dair gazetelerde bir yığın haber çıktı.
(5) Eski ecdat türbelerindeki kıymetli eşyanın bir kısmı çalındı ve satıldı.
(6) Kütüphanelerden bir kısım kıymetli el yazması Mushaflar, başka değerli eserler çalındı, satıldı.
(7) Yeniköy’deki Sadrazam Said Halim Paşa yalısındaki değerli tablolar ve eşyalar çalındı ve yalı yakıldı.
(8) Savanora yatındaki değerli eşyalar çalındı ve yat yakıldı.
(9) Millî saraylarda, envanteri bile bulunmayan nice değerli eşya yok oldu, yok edildi.
(10) Devletin ve bazı belediyelerin bütçeleri yıllardan beri bir takım çeteler, şebekeler tarafından hortumlanıyor.
Evet, yukarıda sadece on madde yazdım. Gazete koleksiyonları karıştırılır, Emniyet’in arşivlerine inilirse yüzlerce, binlerce önemli, büyük hırsızlık vak’ası ve dosyası ile karşılaşılacaktır.
Topyekûn, total bir hırsızlık, soygun, yağma tablosu karşısındayız.
Sirkeci’den tramvaya biniyorsunuz, beş dakikada bir Türkçe ve İngilizce “Sayın yolcularımız, hırsıza, cep ve cüzdanlarınıza dikkat ediniz” anonslarını dinliyorsunuz.
Geçen gün Cağaloğlu’nun tanınmış berberi MehmetBey anlattı, akşam işinden evine giderken cebindeki paralar minibüste çalınmış. Vak’ayı komşularına ve o civardaki tanıdıklarına anlatmış, hepsi de gülmüşler, “O minibüs hattında biz de soyulmuştuk…” demişler.
Çok önemli ve köklü bir kurumumuzda, hizmet için gelenlere boyuna asılacak torbalar veriliyor ve “Aman paranızı, kıymetli eşyanızı bunlara koyunuz ve iç çamaşırınızın içine boynunuzdan asınız” deniliyormuş. Kaşla göz arasında para ve diğer kıymetli eşya hemen çalınıyormuş.
Ceza kanunumuz, infaz sistemimiz hırsızlığı önlemeye, hakkıyla cezalandırmaya yeterli değildir.
Bir, aşırmak şeklinde klasik hırsızlık var, bir de geniş mânasıyla hırsızlık var. Bu ikincisi çok yaygın. Türkiye devlet, ülke ve halk olarak soyuluyor, yağmalanıyor, talan ediliyor.
Devletimizin iç ve dış borçlarının yekûnu 215 milyarı bulmuş. Bu paralar sanayi ve üretim, ziraat ve hayvancılığın geliştirilmesi için harcanmış olsaydı Türkiye şu anda dünyanın on ileri ve zengin ülkesi listesine girerdi. Bu 215 milyar doların büyük kısmı çarçur edilmiş, dağ gibi yığılmış eski borçların faizlerini ödemek için kullanılmış, bir kısmı da çalınmıştır.
Adam yüz milyonlarca, hatta bir rivayete göre milyarlarca dolar para ile oynuyor. Kendisi ve yakınları su gibi dolar harcıyor. Bu suyun kaynağı bilinmiyor. Bilinmeyecek ne var. Hırsızlıktan, hırsızlıktan, hırsızlıktandır…
Boğaziçi yamaçları, tepeleri on binlerce villa ile doldu. Villa sitelerine, yabancı bir devletin toprağına girer gibi girilebiliyor. Kapıda bir hudut karakolu var. Eğer yabancı iseniz oraya müracaat ediyor hüviyetinizi gösteriyorsunuz, görmek istediğiniz zata telefon ediliyor, şayet “Gelsin” derse hudut kapısı açılıyor ve içeriye girebiliyorsunuz. Neredeyse pasaport ve vize isteyecekler. Bu villaların en ucuzu 250 bin dolar ediyormuş.Bazısı milyonla dolara alınıp satılıyormuş. Bu servetler nereden geliyor? Adamlar ömürleri boyunca ticaret, endüstri, ithalat, ihracat, üretim gibi işler yapmamışlar. Milyonlarca doları bulup da bu lüks villaları nasıl almışlar?
Hırsızlık o kadar yaygınlaştı ve tabii hale geldi ki, eşyası veya parası çalınan bazı vatandaşlar polise bile gitmiyor.
Ceza kanununda hırsızlığın târifi çok dardır. Ahlakî ve sosyal açıdan nice haksızlık hırsızlığa girer. Meselâ ehil ve layık olmadığı emanetleri üzerine almak. Memuriyet, makam, mevkii, riyaset gibi. Hak kazanmadığı, layık olmadığı maaşı, ücreti almak da bir nevi hırsızlıktır.
Ahlâk çok düştü. Türkiye sanayiinin, ziraatinin, hayvancılığının, ekonomisinin çöküşünün ana sebepleri şunlardır: a) Ahlâksızlık, karaktersizlik. b) Ehliyetsizlik. c) Yetersizlik. ç) Ülkenin kötü değil, çok kötü idare edilmesi. d) Demokratik sistemin dejenere edilmiş olması. e) Kötü ve yetersiz eğitim sistemi ve üniversiteler. f) Akdeniz-Latin-Bizans kültürü, zihniyeti ve ahlâkı. g) Hakim ideoloji, hedonizm, popülizm…
Yakın tarihimizde yağcı ve şakşakçı bir başmuharrir bir yazısında “Biz insanlık tarihinde ilk defa mâbetsiz bir şehir inşa etmişizdir” diye öğünüp böbürlenmişti. Mezarından hortlayıp çıksa da, mâbetsiz şehir felsefe ve ideolojisinin bu ülkeyi ne hale getirmiş olduğunu görse.
Hiçbir ülke hırsızlıkla, karaktersizlikle, faziletsizlikle, namussuzlukla, soygunla, talanla, yağmayla, hortumlama ile, çalıp çırpma ile, haram para yemeyle, alavere dalavere ile kalkınmaz, pâyidar olmaz, ayakta durmaz. Bu ülkede bin yıl boyunca din ve ahlâk herşeyin temelini teşkil etmişti.Devlet, siyaset, hukuk, ticaret, iktisat, günlük hayat, aile hayatı, iş hayatı, velhasıl her şey dine dayalı, din ile kaimdi. Din ile hayatı birbirinden ayırmak istediler, din ve onun ahlâk sistemi ile savaştılar, dinî müesseseleri darbelediler, bazısını yıktılar, bazısını zayıflattılar ve sonunda korkunç, dehşetli, topyekûn bir dağılma, çözülme, yıkım, çöküş meydana geldi. Hâlâ akıllanmadılar.
Dinin yerine koyacak bir değerleri var mıydı? Yoktu.
Resmî rakamlara göre ülkede dokuz milyon işsiz varmış. Gerçek rakam çok daha fazladır. Türk tarımı ve hayvancılığı çökmüş ve bitmiştir. Sanayiimiz can çekişmektedir.Rantçılar, yakın zamana kadar çok başarılı çalışan ve kazanan Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası’nı bile zarar ettirip, metre karesi beş bin dolar eden iki yüz dönümlük arazisine el koymak istiyor.
Beyinsizlik, hıyanet, namussuzluk, şerefsizlik Türkiye’yi her geçen gün daha fazla tahrip ediyor. Bizim bu gidişimiz İsviçre’nin, İsveç’in, Avusturya’nın, Almanya’nın, GüneyKore’nin, Singapur’un gidişi gibi midir; yoksa Arjantin’e benzer bir gidişat mıdır?
Önümüzdeki seçimlerde hırsızlara, ehliyetsizlere, liyakatsizlere, Türkiye’yi bugünkü hale getiren zihniyete oy vermeyiniz. 27 Ağustos 2002