HİTABE
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 1991
Şiddet şiddeti celbeder, kan kanı çeker. Mâsum kanı dökenler, gün gelir o kanda boğulur. Zulüm kimsenin yanına kalmaz. Bir memlekete ve millete umumî musibet geldiği vakit, o sadece kötülere isabet etmez, kurunun yanında yaş da yanar. Türkün ettiği kötülük Türkün yanında kalmaz, Kürdün ettiği kötülük Kürde kâr olmaz. Allah zulme razı olmaz; ihmal etmez imhal eder. Bir toplumun içindeki beyinsizler yüzünden, bazan o toplumun tamamı felâkete uğrar. Müslümanların akıllıları ve iyileri mârufla emr etmezler, münkerden alıkoymazlar ise, Ümmetin şerirleri başlarına belâ olur. Allah’ın ve Resûlünün gösterdiği aydınlık yolu bırakıp da deccalların kezzabların peşinden gidenler aziz değil zelil olurlar. Kur’ân ahkâmını terk ve tahkir edip de kefereyi fecereyi taklid edenlerin gün gelir zemin ayaklarının altından kayar, âsüman tepelerine çöker. Şems batından doğmadan, Kıyâmet gümbürtüsü kopmadan tevbe edip de tekrar Allah’ın ve Resûlünün yoluna girenler kurtulur, batılda hâlâ direnip debelenenler hâk ile yeksan olur. Göklerde ve yerde münâdiler var, “uyanın, Haberciye uyun, fırsat elden kaçmadan sizi Tufan’dan kurtaracak nübüvvet gemisine binin” diye nida ederler. İşitenler toparlanır, koşar; sarhoşlar, kalpleri mühürlüler fısk u fücura, nifaka şikaka, küfr ü şirke devam ederler. İmdi mâlumunuz olsun ki, âhirzaman alâmetlerinin çoğu zuhur etmiş, azı kalmıştır. Büyük Saat yaklaşmıştır. Zaman sîm ü zer, denânir ü derâhim iddihar devri değildir. “Rabbim Allah, dinim İslâm, Kitabım Kur’ân, nebim Muhammed aleyhisselam, düsturum Şeriat, Mustafa Ümmetindenim elhamdülillah” diyenlere müjdeler var. Veyl aykırı yola sapanlara! Biz söylüyoruz, vebali onların boynuna. Vesselâm!
İKİ İKTİDAR
Bir memlekette iki türlü iktidar olunabilir. Birincisi, seçimleri kazanarak hükümet olunur, yürütme ve idare işlerinin başına geçilir. Buna siyâsî iktidar diyoruz ve ne mânâya geldiğini hepimiz biliyoruz. İkinci iktidar ise seçimsiz elde edilen, çok dallı budaklı bir güçtür. Bunu kazanmak için hayata hâkim olmak gerekir. Türkiye’de üç küçük azınlık vardır; Masonlar, siyonistler, Sabataistler. Herbiri birkaç on bin kişiden ibâret olan bu azınlıklar, dehşetli güce sahiptir. Asıl iktidar onların teşkil ettiği koalisyondur. Ben azınlık dedim ama onlar aslında çok kuvvetli birer baskı grubu, birer lobidir. Bu adamlar nasıl iktidar olmuşlardır? Anlatayım:
… ve daha bunlar gibi bazı temel müesseseler, kuvvet kaynakları.
Bir ülkede bu güçlere sahip oldunuz mu 100 milyonluk bir milleti, 100 bin kişilik bir azınlık kadro ile idare edebilirsiniz. Saltanatınızı da kimse yıkamaz.
Ben bütün kalem hayatım boyunca Müslümanları güçlü olmaya, hayatı feth etmeye çağırdım, bu sütunlardan da çağırıyorum. Aşağıdaki sualleri düşünelim, sahih cevaplar arayalım:
– Bütün büyük genel ansiklopedi yayınları hep karşı tarafın elindedir, niçin?
– Moda işleri niçin Vitali Hakko’nun, Cem Hakko’nun ve benzerlerinin elindedir?
– Bizim niçin bir Robert College’imiz yoktur?
– Onların kasetleri milyonlarca satılırken biz ancak birkaç on binlik satışlar yapabiliyoruz, niçin, niçin?
– Süpermarket zincirleri, holdingler, büyük özel hastahaneler, dev müesseseler genellikle hep onların mülkiyetinde, onların kontrolunda. Neden, niçin?
İslâm hayat dinidir. Hayat bizi beklemektedir.
Hayat yarışına katılalım; sosyal, kültürel, iktisadî, mâlî, ticarî sahalara atılalım; rakiplerimizi geride bırakalım. Onlara tepeden bakabildiğimiz zaman güçlü olacağız, iktidar olacağız, mason-siyonist-sabataist triumvirasının sömürüsünden kurtulacağız.
Hürriyet ve istiklâl, düşmanlarından daha güçlü olanların hakkıdır. Sadece haklı olmak yetmiyor, aynı zamanda güçlü olmalıyız.
ADALET İSTİYORUZ
Yalan her yerde, her zaman kötü olan bir şeydir. Ancak savaş halinde düşmanı aldatmak, birbirine darılan iki dostu veya karı kocayı barıştırmak için (bir üçüncü şahsa zarar vermeyecek şekilde) yalan söylenebilir. Bazı politikacılar, siyaseti yalan üreten makina haline getirdiler. Bu çok yanlış bir tutumdur. Sonunda, politika hayatı yalan yüzünden kokuşacak, Makyavelizm zehri devlet bünyesini sarsacaktır.
Ordudan atılanlarla ilgili Müslümanlarla ilgili birtakım yalan beyanlarda bulunuluyor. Bu hal çok üzücüdür. Millet kandırılmak isteniyor, ayıptır, günahtır.
– Dindar oldukları için ordudan şimdiye kadar binlerce eleman atılmıştır.
– Bunlar Ankara civarında Etimesgut’ta sorgulanmakta, kendilerine eziyet ve baskı yapılmaktadır.
– Bu sorgulamalar esnasında bazı yabancı subayların bulunduğu iddia ve rivâyetleri vardır (Millî Gazete, 24 Aralık 1991). Bu doğruysa, korkunçtur.
– Ordudan ihraçlar, niçin kanun dahilinde ve âdil mahkemelerin kararıyla yapılmamaktadır? Basit bir mal tahribi bile hâkim kararıyla cezalandırılırken, meslekten ihraç gibi önemli ve hayatî bir karar, niçin adaletten, kanundan, mahkemeden kaçırılıyor?
– Dindar ordu mensubunun inancına, vicdanına, hanımının giyimine, şununla bununla el sıkışıp sıkışmamasına, alkollü içki içip içmemesine, baloya gidip gitmemesine niçin karışılmaktadır? Bunun askerlikle, vazifeyle ne ilgisi vardır?
– İrtica, gericilik, aşırı dincilik gibi kanunda suç olarak belirtilmeyen, târifi yapılmamış olan hayalî suçlarla insanları suçlamak, mesleklerine son vermek, hayatlarını karartmak ne adalete uyar ne hukuk devletine yakışır ne de hukukun üstünlüğü prensibiyle bağdaşır.
– Biz diyoruz ki: Ordudan dinî sebeplerle adam atılacaksa, sadece mahkeme kararıyla atılsın. Suçlamalar kanun çerçevesinde yapılsın Suçlanan insanlara müdafaa imkânı verilsin. Bunun dışındaki bütün atılmalar meşru ve âdil olamaz.
Lütfen adalete riayet edelim.
27.12.1991