PazarBirtakım İslâmî hizmet, vazife ve faaliyetler vardır ki, bunlara kesinlikle şahsî menfaat, para kazanmak, servet edinmek gibi süflî şeyler karıştırılmamalıdır.

Bunların birincisi ibadetlerdir. Allah’a yapılan kulluklar yüzde yüz O’nun ilahî rızası için yapılmalıdır. Hem Allah’a ibadet, hem de kullara hoş görünmek, dünyevî bir menfaat elde etmek için yapılan ibadetler kabul edilmez. İnsanların yanında, cemaat içinde çok dikkatle namaz kılan tâdil-i erkâna riayet eden, tek başına olduğu zaman paldır küldür kılan adamlar kendilerini toparlasınlar.

Din, iman, Kur’ân, Şeriat, tasavvuf hizmetleri de dünyevî ücret karşılığında yapılmamalıdır. Peygamber aleyhisselatü vesselam bu dini bize ücret mukabilinde tebliğ etmedi. Ashab-ı Kiram, Tabiîn, Selef-i Sâlihîn, her asırda gelmiş âmil âlimler, kâmil şeyhler, sâlihler hizmetlerini hep Allah için yapmışlardır.

Hakikî mücahidler de cihadlarını Allah için, muhlisen lillah yapmışlardır.

Zamanımızda İslâmî hizmet, vazife ve faaliyetlere dünya menfaati karışmış, riya ve nifak yaygınlaşmıştır.

Yanlış anlaşılmasın, hizmetleri dolayısıyla maaş alan müftü, imam, müezzin, Kur’ân hocası gibi hizmetlilere bir şey demiyorum. Onların maaş almalarına müteahhirîn fukahası fetva ve ruhsat vermiştir. Ancak bu gibi hizmetlilerin de, dinî hizmetlerini âlet ederek dünyalık edinmesi, servet sahibi olması doğru değildir. Onlara, geçimlerini temin etmeleri için maaş bağlanmıştır. O maaşı hakkedebilmeleri için vazifelerini, hizmetlerini hakkıyla ifa ve eda etmeleri gerekir.

Zamanımızda, bir yalancı mücahidler güruhu peydahlanmış bulunuyor. Bunlar zâhiren hizmet eder, cihad yapar gibi görünürler; perde arkasında ise din ticareti yapar, haram servetler elde eder, Şeriat’ın ve İslâm ahlakının yasakladığı metodlarla zengin olurlar. Bunlar mücahid değil, mücahid taslaklarıdır. Allah onların şerlerinden bu dini, Ümmet-i Muhammed’i korusun. Din ticaretiyle elde ettikleri büyük servetler ateştir.

Yakın tarihimizde din-i mübin-i İslâm’a ve Ümmet-i merhume-i Muhammed’e hizmet etmiş olan bazı kimselerden bahsedeceğim.

Bediüzzaman Said Nursî hazretleri en zor şartlar altında; eziyet, çile, cefa içinde; yağmur gibi tepesine dökülen belâ ve musibetlere sabr-u tahammül ederek ve kimseden ücret ve hediye almaksızın büyük bir fütuhata nâil olmuş, Türk milletine muazzam hizmetler etmiş, nice insanların imanlarının kurtulmasına vesile olmuştur.

Erbilli Esad Efendi, Abdülhakim Arvasî hazretleri gibi Nakşî büyükleri de ücretsiz hizmet etmişlerdir. Esad efendi, yaşı doksanına yaklaşmış olduğu halde Erenköy’deki evinden Jandarmalar tarafından iki büklüm olduğu halde sürüklenerek alınmış, Menemen’e götürülmüş, orada hastahanede zehirletilerek şehid edilmiştir. Abdülhakim Arvasî hazretleri Ankara’nın Bağlum köyünde sürgünde vefat etmiştir.

Dersiamdan İskilipli Âtıf efendi bir sabah namazı vakti, Ezan-ı Muhammedî okunurken Ankara’da Meclis önündeki bir idam sehpasında şehadet şerbetini içmiştir. Onun, din yolunda yaptığı hizmetlerin ücreti bu şehidlik rütbesini kazanmak olmuştur.

Bendeniz Nakşî şeyhlerinden Muhammed Zahid Kotku ile Adanalı Sami Efendi hazretlerine yetiştim, sohbetlerinde bulundum. Bu iki mübarek zat sırtlarını dünya menfaatlerine dönmüşler, Allah’ın dinine ihlasla, istikametle, ücretsiz olarak hizmet etmişlerdir.

Cerrâhî tekkesi şeyhi merhum Muzaffer Ozak Efendi kitap ticaretiyle meşgul olurdu, malı mülkü ve serveti vardı. Din ve tasavvuf yolunda almaz, cebinden harcardı. Birgün bana “Şeyhlik masraflı bir iş…” demişti. Tekkenin masraflarını kendi kesesinden ödüyordu.

Eski büyük hocaların, büyük şeyhlerin, fakihlerin, dersiamların çoğu pek mütevazı yaşardı. Taksiye binecek paraları olmazdı; tramvayla, otobüsle seyahat ederlerdi, bazen hiç paraları olmazdı da, yürümek zorunda kalırlardı. Mütevazı meskenlerde otururlar, mütevazı sofarlarda yemek yerlerdi.

İnsanın en büyük düşmanı kendi nefs-i emmaresidir. Düşmanını görmek isteyen aynaya baksın. Tükürecek yüz arayan aynaya tükürsün… Hakikî İslâm büyükleri nefslerine hâkim kişilerdi. Onlar “Ölmeden önce ölünüz” sırrına ermişlerdi. İşleri Allah ileydi, ücretlerini O’ndan beklerlerdi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, Hazret-i Ali radiyallahu anh ve kerremallahü vecheye şöyle buyurmuşlardır: “Ey Ali! Allah’ın, bir kulunu senin vasıtanla hidayete getirmesi, senin için üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha hayırlıdır…” Büyüklerimiz böyle ücretler peşinde koşarlardı.

Dinleri imanları para, servet, maddî menfaat, zenginlik olan şu sahtekârlara bakınız. Onlar Nemrud’un, Firavun’un, Neron’un, Şeddad’ın yolundan ve izinden gidiyorlar. Onların gizli putları vardır, o putlar nefs-i emmâreleridir. Onlar riyaset, alkış, halkın rağbet ve iltifatı peşinde koşarlar. Onlar, yalan da olsa övgülere bayılır, doğru da olsa tenkitlerden nefret ederler. Onlar din ve mukaddesat istismarı ile efsanevî servetler elde etmişlerdir.

Nice sahte mücahid var ki, din rantı yiyor, bozuk düzenin kemiklerine köpek gibi saldırıyor.

Sahte İslâm büyükleri Tağut’ların hoşuna gitmek onların tahsinlerine, âferinlerine nâil olmak için kötü kötü işler yapıyor.

“Dünya bir cîfedir (leştir), ona tâlip olanlar köpektir” buyurulmuştur. Müslüman, dünyaya değil âhirete dönük olmalıdır. Dünya bir mezraadır (tarladır), ekini âhirette biçilir.

Bir kısım Müslümanlar ticaret, ziraat, sanayi, ihracat, nakliyat, inşaat ve benzeri işler yaparak zengin olmasınlar demiyorum. Şeriatın ve fıkhın helâl gördüğü bütün işler yapılabilir ve bunlardan elde edilecek gelirlerle zengin olunabilir. Ancak dinimizin yasak ettiği ticaretler vardır. Din ve mukaddesat ticareti yasaktır. Faiz ve alavere dalavere yoluyla kazanılan paralar haramdır. Müslümanları aldatmak, dolandırmak haramdır. Rüşvet haramdır. Hortumlamak haramdır. İşleri, ihaleleri ehil olmayan yârâna vermek haramdır.

Memleketi ve milleti korkunç bir para ve menfaat hırsı sardı. Helâle harama bakan yok. Para gelsin de nereden gelirse gelsin. Bu gidişin sonu iyi olmaz. Gazab, azab, felaket, tokat gelir.

Uyarıyorum: Haram ve şüpheli kazançları dağıtın. Helâl yollar dışına sapmayın. Şükrünü eda edebileceğiniz az mal, şükrünü eda edemeyeceğiniz çok maldan hayırlıdır.

Azazil (Şeytan), birtakım münafıklara, “Haram ve çirkin yollarla elde edeceğiniz paralarla dine hizmet edersiniz” fetvasını vermiş. Ne kötü bir fetvadır bu! 04 Aralık 2000