Hizmetler ve Tenkitler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Hayırsever bir grup kocaman bir cami yaptırtmış, ben onları cami yaptırttıkları için değil, binanın çirkin olması dolayısıyla tenkit ediyorum. Aynı para ile pekâlâ mimarî bakımdan çok güzel, çok sanatlı, çok zarif, çok estetik, herkesin beğeneceği bir cami binası yaptırılabilirdi. “Niçin güzel bir cami yaptıracağınız yerde çirkin bir cami yaptırttınız?” diye sormak, tenkit etmek suç mudur? Suç olmak bir tarafa, faydalı, yapıcı, müsbet bir eleştiridir bu.
Dinî bir cemaat Müslümanlardan milyarlarca dolar yardım ve hizmet parası topluyor, bunlarla birtakım işler yapıyor. Biz de onları bazen tenkit ediyoruz. Bu tenkitlerimiz yaptıkları hizmetleri inkâr etmek, kötülemek için değildir. Niçin planlı programlı çalışmıyorsunuz? Niçin önce Türkiye içinde mutlaka kurulması gereken zarurî hizmet müesseselerini kurmuyorsunuz, niçin büyük bir bilgi bankası, ciddî bir stratejik araştırmalar enstitüsü tesis etmediniz?.. gibi sorularımız olmaktadır. Bunlar faydalı değil mi?
Herkes kabahati birbirinin üzerine atıyor. Herkes kendi hocası, şeyhi, üstadı, lideri, önderi yanılmaz sanıyor. Kabahat samur kürk olsa giyen çıkmazmış.
Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) “Meddahların (övücülerin) suratlarına toprak saçınız” buyurmaktadır. Bizim dinimiz dalkavukluğa, yağcılığa, övgü tutkusuna cevaz vermiyor.
Müslüman bir grup Angola’da kolej açmışsa, bu elbette tebrike şayan, sevindirici bir hizmettir. Ancak, Türkiye elden giderken, Angola’da kolej açmanın yeri midir diye soranlara kızmamak gerekir.
Birtakım Müslüman şahıslar ve gruplar ise hizmet ediyoruz, faydalı işler yapıyoruz diye kendilerine bağlı Müslümanlardan büyük, ama çok büyük miktarlarda paralar toplamakta ve hizmet yapmamaktadır. Kuzum bu paralar ne olmaktadır. Dâva mı yapılıyor, deve mi?
Eğer birtakım zekâsı kıt Müslümanlar, cami helâsı yapmak için halktan para toplar ve bunu hizmet zannederlerse, onlara helâ yapmanın dinî hizmet olmadığını söylemek gerekir. Nasıl ki, kümes, kömürlük yapmak hizmet sayılmazsa.
Zamanımızda mutlaka yapılması gereken zarurî islâmî hizmetler şunlardır:
1. İcâzetli gerçek ilim adamı, İslâm âlimi yetiştirmek.
2. İcâzetli gerçek tarikat şeyhi, mürşid-i kâmil yetişmesi için çalışmak.
3. İslâm’ı hakkıyla anlamış, çağ seviyesinde genel kültürü olan namuslu, şerefli, ahlâklı, faziletli, vasıflı, güçlü, üstün Müslüman münevverler (aydınlar) yetiştirmek.
4. Müslüman kitleyi uyarmak için halk eğitimi yapmak.
5. Müslüman gençleri yetiştirmek, okutmak için ciddî, çağ seviyesinde eğitim müesseseleri kurmak.
6. Müslümanların birleşmesi, bir tek Ümmet haline gelmesi, başlarına bir İmam-ı Kebir seçip ona itaat etmeleri için çalışmak.
7. En geniş mânasıyla emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacak teşkilatı ve kurumları tesis etmek.
8. Ülkenin en güçlü ve üstün medyasının İslâm’ın emrinde, Müslümanların kontrolunda olması için çalışmak.
9. Halkı sahih itikada, ibadete, namaza, cemaate çağırmak. Beş vakitte camileri doldurmak.
10. İslâmî hareketin içine girmiş olan ve onu kirleten sahtekâr, soysuz, soytarı, demagog, şarlatan, üçkâğıtçı, yalancı, emanet hâini, vaadinden dönen, kendine tapan, dini imanı para ve cah olan, şöhret delisi, din rantı yiyen, hortumlayıcı, götürücü, alkış mübtelâsı alçak haşaratı zararsız hale getirmek.
Falan cemaatin başındaki adamın mehdiliğinden bana ne!
Feşmekân din baronunun, kendisine körü körüne bağlanmış robot ve zombilerden menkul sahte kerametlerinden bana ne!
Filân herif, benim mukaddesatımı âlet ve vasıta kılarak trilyonlar devşiriyor diye mi o denîyi alkışlayacağım?
İslâm için çalışanlar, eğer ihlaslı ve samimî iseler, ücret ve mükâfatlarını Allah’tan beklesinler. Böyleyseler, onların benim övgülerime ihtiyaçları yoktur. Tenkitlerimden de öylelerine bir zarar gelmez.
Mülevves bir muhitin (ortamın) pisliklerinden korunmak ancak velilere, ehlullaha nasip olur. Allah dostları, derecesi yüksek Müslümanlar mal ve cah ihtirasına kapılmazlar, haram ve şüpheli kazançlara el sürmezler; kanaat, iktisat, tevazu sâyesinde pisliğe batmazlar.
Müslüman halk, ortam pis ise, maalesef pislenir. Zamanımızda haram helâl birbirine karışmıştır. Faizin girmediği yer kalmamıştır. Ticarette, ilanda, reklamda yalandan kurtulmanın imkanı hemen hemen yoktur. Deccalî ve şeytanî güçler küfrü, şirki, fıskı, fücuru, günahı, isyanı alabildiğine teşvik etmektedir. Deccal âletleri Müslümanların evlerine de girmiştir.
İşin en kötüsü de, Müslümanlara nasihat edecek, onları uyaracak ulema, meşayih sınıfı kalmamıştır. Emr bi’l-mâruf ve nehy ani’l-münker yapılmamaktadır.
Namaz kılan, dindar bazı anne ve babaların çocukları perişan vaziyettedir. Lüks otomobillerle gezmekte, diskotek çocukları gibi giyinmekte, yemekte, gezmektedirler.
Bundan bir iki asır önce sâlih Müslümanlar bugünün birtakım dindarlarını görseler, “Acaba bu adamlar ve kadınlar Müslüman mıdır?” diye sorarlardı.
Mâlâyâni, havaiyat almış yürümüştür. Nüfus kağıtlarında Müslüman oldukları yazılan milyonlarca insan namazı bırakmışlar, şehvetlerine uymuşlardır. Namaz kılan hür ve mukim erkeklerin büyük kısmı ise, caminin semtine uğramamakta, namazlarını evlerde, bürolarda, iş yerlerinde kadınlar gibi münferiden kılmaktadır.
Hakikî âlimler ve şeyhler dünyayı terk edip, toprak altına girmiş, meydan sahte bilginlere, müteşeyyihlere kalmıştır. Elbette bu devirde de gerçek âlim ve şeyh vardır ama onların hem sayıları, hem de tesir ve nüfuzları azdır. Dengesizlik o raddeye gelmiştir ki, Allah’a, Peygamber’e, Kitab’a, Şeriat’a küfredilince ses çıkartmayan, tepki göstermeyen fanatikler, kendi şeyhlerine ve cemaatlerine dil uzatılınca küplere binip şiddetli reaksiyon göstermektedir. Ne günlere kaldık! 10 Aralık 1998 Perşembe