hlâs
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
İSLÂM hukukunun temel prensiplerinden biri de âmellerin niyetlere göre olduğudur. Namaz kılan bir kimse, bu ibadeti ihlâsla Allah için, Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa o, namaz olur. Başka bir niyetle yaparsa, meselâ insanlar kendisine
desinler diye yaparsa o, namaz olmaz, gösteriş olur.
Bir Müslüman Yâsîn-i şerif okuyor. Bu tilaveti niyetine bağlıdır. Allah’ın rızasını kazanmak için okuyorsa sâlih (iyi) bir amel (iş) yapmış olur ve inşallah sevap kazanır, Allah’ın rızasına nail olur. Para kazanmak için okuyorsa o bir mürâîdir (onda riya vardır, iki yüzlüdür), sevap kazanmaz, günah kazanır.
İlim öğrenmiş bir kişi Kur’ân tercümesi, meâli, tefsiri yazmak istiyor… Acaba niyeti nedir?.. Allah’ın rızasını kazanmak, İslâm’a ve Müslümanlara hizmet için yapacaksa bu işi o iyi niyetli, ihlâslı bir Müslümandır. Zengin olmak, mal mülk edinmek, gelirine gelir katmak için yapıyorsa niyeti bozuktur.
Adam gece namazına kalktı, birkaç rekat nafile namaz kıldı. Niyeti temizse, ihlâslı bir Müslümansa bunu gizli tutması gerekir. Ertesi günü “Ben dün gece teheccüde kalktım da, namaz kıldım da, Allah kabul etsin de…” edebiyatı yapıyorsa o münafık ve müraî bir kimsedir.
Nafile oruç tutan samimî ve ihlâslı bir Müslüman bunu kimseye duyurmaz, reklâmını yapmaz, dindarlık havalarına bürünmez, pazartesi perşembe orucu tutuyorum diye davul çalmaz… Sadece ev halkı bilir, başkaları bilmez.
Bir politikacı, Müslümansa elbette namaz kılacaktır ama bu namazını siyasî, dünyevî, şahsî, nefsanî çıkarlarına âlet etmez. Namazını oy toplamak için kullanan politikacı mürâîdir, münafıktır, bozuk niyetlidir.
İmamlık, müezzinlik, müftülük, vaizlik, Kur’ân kursu hocalığı gibi dinî hizmetler ederken, geçimini temin edip ailesine bakabilmek için maaş alınmasına fetva ve ruhsat verilmiştir ama bu hizmetleri zengin olmak, köşeyi dönmek için yapmak asla caiz değildir.
Ondört asırlık İslâm tarihinde gerçek ulemâ, gerçek fukaha, gerçek meşayih (şeyhler), gerçek mürşid-i kâmiller, gerçek mücahidler maaş ve ücret karşılığında hizmet etmemiştir.
muhalled (kalıcı) eseri
‘i telif ücreti karşılığında mı yazdı? Asla!.. Müceddid-i
Mektubat’tan telif ücreti mi aldı?
Bugün öyle kişiler görüyoruz ki, yazdığı veya tecrüme ettiği kitaplara “Her hakkı mahfuzdur (saklıdır).
Kopya edilemez, iktibas edilemez. Eden mahkemeye verilir, ondan tazminat istenir, çırası yakılır” gibi uyarılar koyuyor. Fesubhanallah!.. Faydalı bilgilere böyle kayıtlar konur mu?
Kimin ihlâslı, kimin ihlassız olduğunu biz kullar yüzde yüz bilemeyiz, karinelere bakarız, Allahu Teâlâ ise kesinlikle bilir. Dinimizin kuralı şudur: Bütün ibadetler, hayır hasenat, hizmetler, cihadlar, yardımlar hep Allah rızası için tam bir ihlasla yapılmalıdır.
İhlâs kesir kabul etmez. Ya yüzde yüz tam olur, yahut olmaz.
İhlâsla eda edilmeyen ibadetlerin, ihlâssız hayır hasenatların, ihlâssız hizmetlerin Allahu Teâlâ’nın dergah-ı izzetinde makbul olmayacağına dair sahih hadîsler vardır… İnsanların yanında, cemaat içinde pek dikkatli, doğru, ciddî namaz kılıyor, tâdil-i erkana riayet ediyor; tek başına iken
Böyle kişi acaba ihlâslı mıdır? Hepimiz ihlâs konusunda kendi muhasebemizi yapmalıyız.
KARAKÖY’den Beşiktaş’a giden tramvay caddesinde, Mimar Sinan Üniversitesi civarındaki ışıklardan
sapınız, bir müddet ilerledikten sonra sola giriniz, Akyol caddesinde
göreceksiniz. Zerdeci dükkanı…
Zerde kaybolmaya yüz tutan tatlılarımızdandır. İstanbul kültürüne sahip bir bey ve hanımı burada dört beş çeşit zerde, yine birkaç çeşit su muhallebisi, portakallı irmik helvası yapıp damak kültürü olanlara sunuyor.
Mönüleri sadece bunlardan ibaret değil. Çoğumuzun ismini bile bilmediği unutulmuş sarı leblebi helvası… Hakikî İstanbul bozası… Gül yaprağı şerbeti… Ev yapımı gerçek limonata… Muhallebi kurabiyesi…
Çok çeşit yok ama orada yemek de yiyebilirsiniz. İki çeşit nefis çorba… Yine etli nefis kurufasulye… Tavuk ızgara, et kavurma… Pilav… Söylemeye hacet yok, çaylar kahveler… Beyazın hakim olduğu zevkle döşenmiş bir mekan… Önceden telefon ederseniz sizin için hazırlık yaparlar. (0212/292 92 88)
Benim selamımı söylemeyi lütfen unutmayın. Yaşlandım ama İstanbul keşiflerine devam ediyorum…
Yozlaşan, geleneklerini kayb eden, hele damak tadı hayli erozyona uğrayan İstanbul’da böyle bir Zerdeci dükkanı açılması ne güzel bir gelişmedir. Giderseniz hiç olmazsa bir tane sarı leblebi helvası yemeden çıkmamanızı tavsiye ederim.
Bayram’dan önce Dolmabahçe’de
açılışına katılmıştım. Bu helvalardan yedi sekiz adet götürdüm. Birini Meclis Başkanı sayın Mehmet Ali Şahin beyefendiye takdim ettim, diğerlerini de yanındakilere. Pek beğenildi.
İstanbul’da nice böyle zerdehaneler, bozahaneler, şerbethaneler, çayhaneler, Osmanlı çorbaları yapan çorbahaneler, yine geleneksel İstanbul yemekleri sunan aşhaneler açılması ümidiyle…
Çocukluğumda lokantalarda
bulunurdu. Şimdi bu güzel ve lezzetli yemeğimiz unutuldu gitti.
da…
Elimden gelse, imkânım olsa Arnavutluk’tan, Makedonya’dan, Yunanistan’dan börek ustaları getirir, İstanbul’da bir
. Mis gibi kokan kaliteli buğday unundan yapılmış kıymalı, peynirli, pazılı, ıspanaklı, ısırganlı börekler. Hepsi de gerçek tereyağlı (Siz tereyağının sahtesinin de olduğunu biliyor musunuz?).
Yine Özbekistan’dan
ustaları getiririm… Buharda pişen, etleri satırla döğülmüş
1950’lerin sonunda Erzurum’da yedeksubaylık yaparken orada nefis yemekler yemiştim. Bunların en lezzetlisi
idi. Görüştüğüm Erzurumlulara soruyorum, ismini bile bilen kalmamış. Bu yemeği de İstanbul’da yapmak gerek.
Bu isteklerim ve hayallerim niçin gerçekleşmesin?.. On sene önce seyyarların sokakta sattığı simit şimdi saraylara kurulmadı mı? Zerdeci dükkanını açan İstanbul kültürlü, nazik, kibar beyi ve zarif hanımını tebrik ediyor hayırlı, helâl, bereketli kazançlar ve başarılar diliyorum. 23 Kasım 2010