Hocalar Vazifelerini Yapıyor mu?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Cumartesi
Bir hadis-i şerifte
buyurulmaktadır.
Son elli yıldan beri Müslümanların amirleri
kimlerdir? Öncelikle din hocalarıdır. Müslümanlar öteden beri hocalarını severler, onları dinlerler. Bu memlekette yarım asır içinde yüzbinlerce
yetişmiştir. Çoğu şimdi kapanmış olan gizli medreselerde… İlahiyat fakültelerinde… Ezher’de… Şam’da, Mekke’de, Medine’de, Bağdat’ta, Pakistan’da ve başka yerlerde yüzbinlerce din hocası yetişmiş ve bazısı Diyanet camiası içinde, bazısı onun dışında hocalık yapmıştır. Tabiî ki, hoca derken Ehl-i Sünnet ve Cemaat yani Kur’an ve Sünnete bağlı hocaları kasd ediyorum. Reformcular, dinde değişiklik ve yenilik isteyenler, itikadda ve fıkıhda bid’atçiler hoca değildir.
İkinci olarak fikir adamı, kalem erbabı, siyasetçi Müslüman önderlerdir. Bunlar yazılarıyla, dergi ve gazeteleriyle, kurdukları dernek ve vakıflarla Müslümanlara kılavuzluk etmişler (veya etmemişlerdir).
Üçüncü olarak tarikat ve tasavvuf büyükleridir. Kendilerine en fazla itaat edilen, en fazla saygı gösterilen bu zümredir.
Aşağıda bazı tenkitlerimi arz edeceğim.
vazifelerini hakkıyla yapan, sorumluluklarını müdrik bulunarak hizmet gören, bu yolda çile çeken hocaları ve diğer büyükleri tenzih ediyorum. Onların aziz hatıraları önünde hürmetle eğilirim, kendilerini rahmetle anarım. Mehmed Zâhid, Adanalı Sâmi, Ahıskalı Ali Haydar, Bediüzzaman, Abdülhakim Arvasî, Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen, Bulgaristanlı Ahmed Davudoğlu, Bekir Haki, Yekta, Ermenekli Saffet, dersiâmdan Hüsrev, Bediüzzamanın sağ kolu Hüsrev ve benzeri hocalar ve efendiler Ümmet-i Muhammed’i uyandırmak ve aydınlatmak konusunda üzerlerine düşenleri yapmışlardır.
Lakin bir kısım hocalar vardır ki, onlar için aynı şey hüküm verilemez. Yıl 2006
ve Ümmet-i Muhammed’in şu haline bakınız. İslâm dininin çirkin görüp yasaklamış olduğu bütün kötülükler, münkerler, haram işler toplumu kanser gibi sarmış…
Taşları birbirine demir ve kurşunla perçinlenmiş zırhlı bir duvar gibi olması gereken ümmet darmadağın olmuş, birbirinden kopuk binlerce hizbe ve fırkaya ayrılmış, tefrika hâkim olmuş…
Mâruf olan güzel ve iyi şeyler yapılmıyor, münkerler açıkça ve küstahça icra olunuyor. İtikadda bozukluklar başlamış, bir kısım Müslümanlar Tevhid ile Teslisi bağdaştıracak kadar ölçüyü kaçırmış ve bunlar gereği gibi ve yeterli şekilde tenkit edilmiyor, uyarılmıyor… Halkın büyük kısmı namazı terk etmiş ve şehvetlerine uymuş… Tesettürde gevşeme başlamış… Lüks, israf, gösteriş almış yürümüş…
Milyonlarca Müslüman aç iken, sözde dindar küçük bir azınlık Nemrud’lar gibi, Firavun’lar gibi sefahat içinde yaşıyor, aç ve sefil din kardeşleriyle ilgilenmiyor… Bina ve zina almış yürümüş. Birtakım münafık İslâmcılar türemiş ve din adına yemedikler halt yok. Rüşvet, komisyon, ihalelere fesat karıştırmak, emanetlere hiyanet etmek, saçı bitmedik yetimlerin hakkını yemek…
Toplumdaki kötülüklerin hangisini sayayım? Bugün vazife gören yüz binden fazla hocanın, iyiliklerin yapılması ve kötülüklerin önlenmesi için çalışması gerekmez mi? Son kırk yıl içinde kırk bin yeni cami yaptık, eskilerini tamir ettirdik. Camilere helâ, şadırvan, meşruta (personel lojmanı) ekledik. Hoparlör tesisatı kurduk, kalorifer ve klima taktırdık… Bunları yaparken
ve
şekilde halka nasihat etmeyi ihmal ettik.
Soruyorum: Türkiye’deki 75 bin caminin bir tekinin derneği Müslümanları beş vakit namaz kılmaya, farz namazları cemaatle eda etmeye çağıran güzel, vasıflı, etkili bir broşür yayınlayıp halka dağıtmış mıdır? Dinimiz, mukaddesatımız tahkir edilirken, saldırıya uğrarken biz Müslümanların yasal sınırlar içinde savunma yapmamız gerekmez miydi? Bu savunma işini kimlerin organize etmesi gerekirdi? Din hocalarının değil mi?
Biz Müslümanlar bu ülkede çoğunluğu teşkil ediyoruz ama büyük medya bizim hakimiyetimizde değildir. Bari büyük gazeteler çıkartamıyoruz, küçük broşürlerle emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmamız gerekmez mi? Müslümanların bugünkü perişan, zelil, esir, düşkün durumundan kimler sorumludur? Tâcirler mi, nalburlar mı, şoförler mi, çiftçiler mi?… Yoksa din hocaları mı? Elbette din hocaları!… Hocalar, yapmaları gereken bütün vazife ve hizmetleri hakkıyla yapmışlar, lakin masonlar, dinsizler, ateistler, Gizli Yahudiler ağır basmışlar… Böyle diyebilir miyiz? Bence, böyle bir düşünce ve kendini temize çıkartma kesinlikle yanlıştır.
Biz Müslümanlar dinî faaliyetlere, dinî hizmetlere, halkı bilgilendirmeye ve aydınlatmaya, yasal sınırlar içinde kendimizi savunmaya… – Beton cami binaları, – Uzun ve çok şerefeli minareler, – Hoparlörler, – Meşrutalar, – Cami helaları, – Cami kaloriferleri, – Cami klimaları… kadar önem ve değer vermemişizdir. Peygamber Efendimize (Salat ve selam olsun O’na) sormuşlar: Din nedir?.. Nasihattir, buyurmuş. Aynı soruyu iki kere daha sormuşlar, ikisinde de nasihattir, cevabını vermiş. Şimdi soruyorum: Türkiye’deki yüz bin Hoca, halkımıza gereği gibi nasihat etmekte midir?
Diyanet’in çok büyük bir bütçesi var. Bir ordu kadar personeli var. İnsan olan her yerde Diyanet’e bağlı cami var. Peki, Diyanet Türkiye Müslümanlarına GEREĞİ GİBİ ve TESİRLİ şekilde nasihat etmekte midir? Bu memlekette İslâmcılar var. Onlar halka nasihat ediyor mu? Müslümanlardan para toplayan bir takım hocalar, hocaefendiler, büyükler var; onlar para aldıkları kimselere hakkıyla nasihat ediyor, öğüt veriyorlar mı?
İslâm dininde hocalar tatil yapmaz. Hoca günde yirmi dört saat, haftada yedi gün, sağlıklı olduğu müddetçe bütün ömründe dinin hizmetindedir. Halkı bilgilendirmek, aydınlatmak, uyandırmak, sorulara cevap vermekle mükelleftir. Bizim bütün hocalarımız böyle midir? Herkes için söylemiyorum, bazılarını kasd ediyorum: Efendi! Bağlılarının paralarını alıyorsun, onun yerine onlara ne veriyorsun? Niçin Müslümanlara nasihat etmiyorsun? Nasihat ne demektir? Hepsini sıralamaya bu sütunlar yetmez. Bazı önemli nasihatleri sayayım:
(1) Henüz iman etmemiş olanları imana çağırmak.
(2) Mü’minleri itikadda Ehl-i Sünnet ve Cemaate yani Kur’an’a ve Sünnete uygun inanca sahip olmaya çağırmak, bid’atlerden ve sapıklıklardan kaçınmalarını öğütlemek.
(3) Beş vakit günlük namazların dosdoğru kılınmasını tenbih etmek.
(4) Farz namazların cemaatle kılınması hususunda nasihat etmek.
(5) Her Müslümanın kendisini kurtaracak derecede ilmihal ve ahlâk bilgisi öğrenmesini teşvik etmek ve öğretmek.
(6) Kadınların ve kızların şer’i tesettüre riayetlerini sağlamak.
(7) Ümmet birliğini güçlendirmek, nifak, şikak ve tefrikayı ortadan kaldırmak için çalışmak.
(8) Zeki, istidatlı, ruh soyluluğuna sahip, kabiliyetli Müslüman çocukların çeşitli mesleklerde ve branşlarda çok güçlü, çok vasıflı, çok üstün bir şekilde yetiştirilmelerini sağlamak, bunun için program ve plan yapmak.
(9) Lüksle, israfla, sefahatle, azgınlıkla, gösterişle mücadele etmek ve Müslümanları sadeliğe, kanaate, ortahalli yaşamaya çağırmak.
(10) Birtakım din sömürücülerinin cahil ve saf halkı dolandırmalarını önlemek, bu konuda halkı uyarmak, din istismarına mani olmak. 19 Şubat 2006