Perşembe

 

Gazetelerde besin maddelerimizle ilgili iki korkunç haber çıktı. Birincisi: Almanya’ya yeşil biber ihraç etmişiz. Almanlar kamyonlar dolusu biberleri imha etmişler. Çünkü zehirli kimyevî maddeler varmış bu sebzelerin içinde. İkincisi: Kabzımallık yapan bir zat: “Evime kesinlikle çilek almıyorum. Çünkü çileklerin hepsi de hormonlu” demiş.

Hormonlu, kimyalı, zehirli, insan sağlığına çok zararlı yiyecekler, içecekler, etler, tavuklar, sebzeler ve daha neler neler… Bunlar yıllardan beri ülkemizin müzmin bir derdi ve yarasıdır. Maalesef bir makam çıkıp da bu kötü şeyleri önlemek için çalışmıyor. Efendim kanunlarımız ve nizamlarımız bunları yasaklamışmış, böyle zararlı şeyler üretip halka satanlara ceza verilmesi gerekirmiş, daha bir sürü miş miş… Almanlar zehirli Türk biberlerini hemen tahlil edip oracıkta imha ediyorlar ama biz bu gibi öldürücü gıdaları halkımıza yedirip duruyoruz. Öldürücü dedim. Evet bunlar uzun vadede öldürücüdür. Öyle siyanür gibi hemen öldürmez, yıllarca süründüre süründüre, kıvrandıra kıvrandıra öldürür.

Her yer hastahane, doktor, eczahane dolu, her geçen gün yenileri hizmete başlıyor, yine de hastalara yetişmiyor. Çünkü Türkiye halkı besin maddeleriyle zehirleniyor.

Planlı mıdır bu zehirlenmeler, zehirletilmeler? Dolaylı olarak planlı ve bilinen bir şeydir. Üzerine gidilmiyor.

Hormonlu, kimyalı, zehirli sebze ve meyvelerin üzerine gidilirse üreticilere darbe vurulurmuş… Ne aptalca, ne haince bir bahane ve tesellidir bu! Tüketicilerin canı yok mu?

Gıda maddeleri konusunda asıl vazife büyük belediyelere aittir. Kursunlar Avrupa’dakilerin ayarında büyük laboratuvarlar; halleri, çarşıları, pazarları incelesinler, örnekler alıp tahlil etsinler, zehirli gıda maddelerini imha etsinler, kısa zamanda bu mesele halledilir. Niçin yapmıyorlar?

Sebze ve meyvelerimizi zehirleyen hormonlar İsrail’den geliyormuş. Bunların ithali yasaklanmalıdır. Türk halkının sağlığı, İsrail’i desteklemekten önce gelir. Hiçbir Müslüman üretici çabuk yetiştirmek, çok fazla ürün almak için hormonlu, zehirli, kimyalı sebze ve meyve yetiştirip de halka satamaz. Bu bir cinayettir, dolaylı bir soykırımdır. Allah’tan korkan, âhirete inanan hiçbir vatandaş böyle şeylere yaklaşmaz.

Hormonlar, kimyalar, sun’î gübreler kanser yapıyor, bin çeşit vahim hastalığa sebebiyet veriyor. Yarın huzur-i Rabbülâlemîn’de büyük bir mahkeme kurulacak ve herkesten hesap sorulacaktır. Peygamber Efendimiz (Selam olsun O’na) bu İlahî Mahkeme-i Kübra’da “Boynuzsuz koyunun hakkının, boynuzlu koyundan alınacağını” beyan buyurmuştur. Ha tabancayla mâsum bir vatandaşı vurup sakat etmişsin, ha hormonlu ve kimyalı gıdalarla bir vatandaşı kanser etmişsin; arada fark yoktur.

Bizim yeni hukuk ve ahlâk anlayışımız son derece sakattır. Tabanca ile adam öldürülürse çok ağır cezalar veriliyor, lüks bir Mercedes arabayla öldürülürse ya hafif bir ceza, yahut beraat… Hormonlu, kimyalı, zehirli gıda maddeleri konusunda da son derece duyarsız ve sorumsuz hareket edilmektedir.

Halkın temel gıdası olan ekmek konusunda da bir sürü dedikodu, rivayet, söylenti var. Her fırını suçlamak istemem ama bazı fırınlar ekmeklere üç ayrı kimyevi madde karıştırıyormuş. Çok güçlü, çok merhametsiz, çok gaddar bir ekmek mafyası varmış.

Bizdeki boyalı Amerikan meşrubatının içinde Batı ülkelerinde izin verilen sınırın ötesinde aşırı miktarda koruyucu madde varmış. Bu da ayrı bir cinayet.

Canınız çekiyor sucuk alıyorsunuz, içinde çeşit çeşit kimyevî madde var. Pasta alıyorsunuz, içinde alkol bile var. Hele içine jelatin katılan gıda maddeleri. Jelatin ölü hayvanların, domuzların derilerinden yapılıyor. İslâm dininde bu gibi maddelerin tüketilmesi, yenilmesi yasaktır, haramdır.

Yaz geliyor, her yerde limonata satılacak. Şu onbeş milyonluk İstanbul’da onbeş yerde limondan yapılmış hakikî limonata bulabilirsiniz, gerisi konsantreden yapılmış şerbetlerdir.

Hormonlu, kimyalı olmayan sağlıklı ve tabiî gıda maddesi alıp tüketebilmek için insanın zengin ve akıllı olması gerekiyor. Paranız ve aklınız yoksa yandınız.

Bazı özel mağazalarda, büyük marketlerde, etiketlerinin üzerinde saf ve tabiî oldukları belirtilen, hormon ve kimya ihtiva etmeyen (içermeyen) pahalı gıdalar bulunuyormuş.

Halk hasta, gençlik hasta, çocuklar hasta. Bu hastalıkların ana sebebi hormonlu, kimyalı, bozuk, boyalı gıda maddeleridir. Sokaklarda yürüyen vatandaşlara bakınız. Sarı benizler, renksiz yüzler, donuk gözler. Bunları hormonlar, kimyalar, boyalar, nitratlar, benzoatlar, gıda maddelerinin ambalajları üzerindeki esrarlı rakamlar ve rümuzlar bu hale getirmiştir.

Bir yandan gıdalar, öte yandan ilaçlar… Evet ilaçların çoğu da, kaşığıyla yedirirken sapıyla göz çıkartan cinstendir. İlaç kutularının içindeki prospektüslere bakınız. Bazen sayfalar dolusu yan tesirler yazılı. Tansiyona iyi gelir ama baş ağrısı yapar, mide bulandırır, sersemletir, başdöndürür, böbrekleri bozar, karaciğeri harap eder… Ne anladım ben böyle ilaçtan. Kaş yapayım derken göz çıkartıyor.

Herkese tavsiye ediyorum. Zaruret varsa elbette kimyevî ilaç alacaksınız. Yoksa, tabiî ilaçlara yöneliniz. Ancak bu konuda da maalesef sahtekârlık başladı. Birkaç ay önce bir dükkandan oğul otu almıştım. Çayını yapıp içtim, bir yararını görmedim. Sonra Karagümrük’te Stad eczahanesi sahibi Mustafa Bey dostumuz bana bir paket oğul otu verdi. Aaa, bu ot önce aldığım ota hiç benzemiyor. Meğerse önceki oğul otu değilmiş!

Fazla kilosu olanlara tavsiye ediyorum. Perhiz yapın, az yiyin, temiz yiyin. Kilonuz, boyunuzun beş altı kilo altında olsun. Boyu 1.70, kilosu seksen. Böyle bir vücut sağlıklı kalamaz. Bir müddet sonra kalp, damar, şeker, kan, sindirim hastalıkları başlar.

Kasımpaşa’da ve Balat’ta pazar günleri İnebolu pazarı kuruluyor. Kastamonu’dan gelen meyveler, sebzeler, yumurtalar, ballar, yoğurtlar satılıyor. İmkânı olan oralara gitsin ve kimyasız sağlıklı gıda maddesi alsın. 26 Nisan 2002