Cumartesi

 

Tarihin en büyük iç vandalizm ve soygun hareketini yaşıyoruz. Türkiye’nin toprağı yağmalanıyor. Birtakım çeteler, mafyalar, İstanbul civarında, küçük bir Avrupa devleti büyüklüğündeki araziyi berbat ettiler. Şehri ve etrafını batırdılar, bitirdiler. Lakin doymadılar… Yağmaladıkça iştahları arttı, âdeta kudurdular. Şu anda Kocaeli yarımadasının Şile’ye kadar olan kısmını yapılaşmaya açmak istiyorlar. Böyle bir yapılaşma hareketi ülkenin dengesini tamamen bozacak ve korkunç bir sosyal, kültürel, iktisadî alaboraya sebebiyet verecektir.

En azgınlar, en zenginler, en yüksek tabaka içinden çıkıyor. Azman şehrin etrafındaki son derece lüks sitelerde tanesi 2,5 milyon dolara satılan lüks villalar var. Kanun manun dinlemiyorlar. Yapıyorlar, satıyorlar. İki buçuk milyon dolarlık bir villayı yıkacak güç yok bu ülkede. Sıkıyorsa yıkmaya kalksınlar.

72 milyonluk Türkiye nüfusunun dörtte üçünü Marmara ve Ege bölgesine toplamak istiyorlar. Peki boşalan yerler ne olacak? Oraları şenlendirmek için ileride, müsait vakitte Amerikalı ve Avrupalı dostlarımız elbette çareler bulurlar. Hem o bölgeleri bizden isteyenler var.

Bir ara Avustralya’yı kangurular ve tavşanlar istila etmişti. Türkiye’yi de aç köpekler istilâ etti. Öylesine aç köpekler ki, şu anda İstanbul’daki (sur içinde) büyük bir vakıf arazisini yağmalamak için şeytanî plan ve programlar yapıyorlar. Yirmi dönüm mü, otuz dönüm mü neymiş. Korkunç miktarda değeri var. İki büyük imparatorluğa, Osmanlı dünya nizamına merkezlik yapmış İstanbul cihanın en büyük gecekondu mahallesine dönüştü.

Büyük bir kütüphanesi olmayan bir megapolis… Şehir mi? Hayır. Köy mü? Hayır. Peki ne? Mezraa efendim mezraa. Dünyanın en büyük mezraası.

Geçen sene yazmıştım. Birtakım güçler, İstanbul’daki mafyanın etnik yapısını değiştirmek istiyorlar. (T…) mafyasının gücü kırılacak, yerine (K…) mafyası hakim olacak. Bu konuda büyük yol aldılar, hedefe yaklaştılar.

Siz, kapkaççılığı 18’den küçük yaramaz ve haylaz çocukların organize ettiğini mi sanıyorsunuz? Bırakın aptallığı. Kapkaççılık organize bir iştir ve bu işin arkasında mafyalar vardır, kodaman ve kocaman adamlar vardır. Kocaman ve kodamanlar malı götürür de, alt tabaka boş durur mu? Onlar da, kendi çaplarında götürmeye çalışıyor.

İstanbul bir kültürsüzlük, medeniyetsizlik, güvensizlik, bayağılık bataklığı haline gelmiştir. Şehirde bir kere güven yok. Güven neyle olur? Medeniyetle olur, medeniyetle… Bizde medeniyet yok, uygarlık var, o da bir işe yaramıyor. Medeniyet ne ile olur? Ciddî, vasıflı, millî kimliğe saygılı, tesirli bir eğitim sistemi ile olur. Bizde böyle bir eğitim yok.

Sizin belki haberiniz yoktur. Okullarımızda üzücü havalar esiyor. Bazı ilköğretim okullarında seks skandalları yaşanıyor. Geçen hafta, tanıdıklarımdan otuz yaşında genç bir vatandaş, şehrin büyük kenar mahallelerinden birinde bir kuruyemişçiye adres soruyormuş. Oradan geçen iki kız, “Yakışıklı!.. Biz seni oraya götürelim…” demişler. Bu kızlar öğrenci imiş.

Pazar günleri şehrin sahil yolları yüz binlerce kişilik bir kalabalık tarafından işgale uğruyor. Otomobiller, biralar, mangallar, kebaplar ve sağa sola şar şar işeyenler. Görenler anlatıyor: On, yirmi kilometre boyunca genizleri yakan mangal dumanları, kızarmış et kokuları etrafı kaplıyormuş.

Beyler! Yeni ve modern Türkiye sizin eserinizdir. Eserinize bakınız ve iftihar ediniz. Bugünkü cehennemî çorbada büyük medyanın bol miktarda tuzu, biberi vardır.

Politikacılar! Türkiye’yi ne hale getirdiniz, doya doya seyrediniz.

Üniversitelerdeki başörtüsü düşmanı karacüppeliler! Siz de eserinize bakınız. Ne denilmiş?

“Öğretmenler! Modern Türkiye sizin eseriniz olacaktır…”

Eserinize bakınız, eserinize bakınız.

Farmasonlar! Dönmeler! Yeni Jön Türkler! Kasıla kasıla eserinizi temaşa ediniz.

Mafyacılık yapan bir takım İslâmcılar! Kirli işlere bulaşan bazı ülkücüler! Bir yandan malı götüren; ülkeyi, milleti, devleti soyup soğana çeviren, bir yandan da “İrtica var, Atatürkçülük ve laiklik tehlikede!..” diye avaz avaz bağıranlar, seyredin eserinizi.

Dedelerinin ve ninelerinin mezar taşlarını bile okumaktan aciz olan kara cahil sözde okumuşlar, anti aydınlar! Seyredin, seyredin…

Ayda onbinlerce dolar maaş alırken, “Halk sefalet içinde, ortadirek bel veriyor” makaleleri yazan satılık kalemler, seyredin, seyredin…

Malı götürürken kimileri İslâmcılık, kimileri Türkçülük, kimileri Atatürkçülük şarkıları söylüyor. Yakın tarihimizde devlet feci şekilde soyuldu, söğüşlendi. Belediyeler soyuldu, yağmalandı.

Dış ülkelerdeki vatandaşların paralarıyla kurulan birtakım holdingler ne oldu? Battılar, batırıldılar…

İhalelere fesat karıştırıldı. İşlerden, yüzde ondan başlayan komisyonlar alındı, milyarlarca dolar vuruldu. Çeteler, ülkeyi babalarının, atalarının çiftliği gibi gördüler. Kadrolar şişirildikçe şişirildi.

Hatırlıyor musunuz, bundan on yıl kadar önce Zonguldak kömür ocaklarına on binden fazla yeni memur ve işçi alınmıştı. Neticede ne olmuştu? İşletme batmıştı…

Türklere ve Müslümanlara Acı Soğan diyenler, Acı Soğanlar ülkesinin canına okudular. Kendilerinden olmayanların bir kısmını da uygarlaştırıp kendilerine benzettiler.

Ahlâk ve fazilet, iffet ve şeref, namus ve haysiyet böylelerinin gözünde geri, arkaik değerlerdi. Nasıl bağırmıştı birisi zina konusunda: “Bizim hayvanlar kadar özgürlüğümüz olmayacak mı” diye feryat etmişti. İrtica varmış, Atatürkçülük ve laiklik elden gidiyormuş; aşırı dinciler en büyük iç-tehlike ve tehditi oluşturuyormuş… Malı götüren bir kısım yağmacı Vandallar böyle bağırıyorlar. İrtica, laiklik elden gidiyor feryatları içinde mal gidiyor. Bu mal nedir? Türkiye’dir Türkiye!.. Çeteler, mafyalar, hâinler bu memleketi, bu halkı sattılar.

Efendi nasıl konuşuyorsun sen? Kes sesini! Ben namuslu, şerefli, haysiyetli, vatansever, erdemli, dürüst, vazifesini yapan hiç kimseyi suçlamıyorum. Sadece hırsızlara, aç köpeklere, fesatçılara, komisyonculara, halkın, devletin, ülkenin, belediyenin imkanlarını yağmalayanlara, saçı bitmedik yetim hakkı yiyenlere, haram yiyicilere, uyuşturucuyu helikopterle taşıyanlara çatıyorum.

Türkiye’ye yazık oldu. Türkiye bundan sonra kurtulur mu? İnşaallah kurtulur. Allah’tan ümit kesilmez. Bu kurtuluşun faturası ne olur? Çok ağır ve yüklü olur. Ödemeye hazır mısınız? 17 Nisan 2005