Pazartesi

 

1. İslâm karşıtlarının işleri kesinlikle mükemmel değildir. Gaflet içindeler. Öküz altında buzağı arıyorlar. Allah basiretlerini bağlamış. İstihbarat sahasında akıllara durgunluk verecek derecede fazla para harcıyorlar. Bu paraların büyük kısmı kapanın elinde kalıyor.

2. Müslümanların da işleri mükemmellikten çok uzaktır. “Biz her şeyin en iyisini yaparız, bizim baronumuzun üstüne yoktur” diyenlere kulak asmayınız.

3. Bir takım büyük Müslüman gazeteler ve televizyonlar karşı tarafın kontrolu altına girmiştir, sokulmuştur. Bu iş anlaşmalı, uzlaşmalı olmuştur. Küfür cephesi islâmî hareketi, Müslümanları içinden idare ve sevk etmek hevesindedir. Bizimkilerin akılları böyle inceliklere ermez, İsrail istihbaratı ve gizli servisleri mi yardımcı oluyor?

4. Şimdi bütün dengeler Demirel’in şahsında noktalanmış vaziyettedir. Hazret, âdeta kubbenin kilit taşı gibi oldu. Cumhurbaşkanlığından ayrıldığı gün dananın kuyruğu kopacaktır.

5. Hizbullahın derin devletle olan ilgisi, derin devletten gördüğü yardımlar konusunda hem islâmî kesim, hem de çağdaş kesimin namuslu kadrosu çok kötü not almıştır. Aczden mi, korkudan mı, beceriksizlikten mi nedendir, sahih belgelerle, inkârı mümkün olmayan bilgilerle gerçekler ortaya çıkartılmalı idi. Bu yapılamadı.

6. Rusya ile Türkiye’nin arası her geçen gün biraz daha açılacaktır.

7. Beynelmilel şer güçleri ülkemizle İran’ı kapıştırmak için de hiç bir fırsatı kaçırmayacaktır.

8. Rusya’nın petrol trafiği Boğazlarda yoğunlaşacak, bu yüzden çekişme ve anlaşmazlık çıkacaktır.

9. İstanbul Boğazında çarpışacak iki petrol gemisi bütün şehri yakabilir, korkunç büyüklükte bir faciaya sebebiyet verebilir. İlgililer ve sorumlular buna karşı tedbir almamıştır.

10. İstanbul’da beklenen zelzele riski devam etmektedir. Şu anda zelzele konusu da gündemden çıkarılmış vaziyettedir. Lâkin felâket geliyorum diye davetiye göndermez. Ansızın olur.

11. Türkiye’de hiç değişmeyen bir gerçek var: Ülke son derece kötü idare edilmektedir.

12. Dürüst ve namuslu bir politikacı olan bakan Yaşar Okuyan Sosyal Sigortalar Kurumu’nun içinde bulunduğu durumu hiç çekinmeden anlatıp duruyor. Ülkemizde hıyanet, cinayet, soygun, talan, ahlâksızlık, namussuzluk kol geziyor.

13. Uyuşturucu ve silâh ticareti çok güçlü, çok amansız, çok gözükara bir kesimin zenginlik kaynağıdır. Onlar böyle bir sektörün kurutulmasına kesinlikle izin vermezler. Bu konuda yapmayacakları yoktur.

14. İslâmî kesim olup bitenler karşısında çok yetersiz ve tesirsiz cılız tepkiler göstermekten başka bir şey yapamıyor. Müslüman baronlar, adem-i şiddet = non violence üzerine kurulu güçlü bir muhalefet yapmaktan bile âcizler.

15. Ülkeyi sarsan şiddetli buhranlar ve fırtınalar içinde Diyanet teşkilâtı tamamen devre dışı vaziyettedir. Sovyetler Birliği yıkılmadan önceki yıllarda Polonya Katolik Kilisesi’nin rolünü, dolaylı muhalefetini düşününüz.

16. Lâik ve çağdaş kesimde, Türkiye’nin bugünkü sistemini şiddetle tenkit eden gerçekçi, medenî, cesur, namuslu insanlar var. Müslüman kesimin aydınları ve yazarları onlar kadar güçlü değil. Müslümanların çağdaş ve lâik kesimdeki gerçekçi ve cesur aydınlara büyük destek vermesi gerekiyor.

17. Birtakım rezil, yiyici, şarlatan, arivist, soytarı, makyavelist, hokkabaz, düzenbaz, şu’bedebaz, güvenilmez adamlar ve kadrolar islâmî hareketi kirletmeye, din sömürüsü yoluyla zenginleşmeye, ün ve itibar kazanmaya devam ediyor. Bu haşaratın ipliği pazara ne zaman çıkartılacak, zarar verenler ne zaman tasfiye edilecektir?

18. Amerika’nın, Türkiye’de ılımlı bir İslâm’a taraftar olduğuna, bazı kişilere ve cemaatlere böyle bir misyon verildiğine dair rivayet ve dedikodular var. Bunlar gerçek midir? Bu konuda ilmî ve ciddî araştırma yapacak güvenilir Müslüman şahıslar ve kuruluşlar var mıdır? Müslüman kesimin bir bilgi bankası, stratejik araştırmalar enstitüsü, araştırma merkezleri olsaydı bu konular incelenebilirdi.

19. Para, maddî menfaat ülkenin en büyük ve tek değeri olmakta devam ediyor. Kök paradır, diğer değerler başka değerlerdir.

20. Rüşvet ve hortumlama bir an bile durmaksızın, bütün hızı, bütün şiddeti, bütün tahripkârlığı ile devam etmektedir.

21. Başka ülkelerde bizimkilerden çok daha yüksek ve vahim enflasyonlar düşürülmüş, hattâ sıfırlanmıştır. Bizde hiçbir iktidar bu işi yapamıyor. Çünkü ülkenin balını, kaymağını yiyen beş bin aile buna izin vermiyor.

22. Kötü sistem, kötü idare, ahlâksızlık ve hiyanet yüzünden üretim düşmüştür. Ekmeklik buğdayımızı bile dışarıdan ithal ediyoruz. Nohut, pirinç, fasulye bile dışarıdan geliyor. Yabancı ülkelerden binlerce ton et (çoğu domuz eti) ithal ediliyor. Herşey tüketime, israfa, saçıp savurmaya, gösterişe, zevk u sefaya ayarlanmıştır. İçmeye ayranı olmayanlar helada bile cep telefonu ile konuşuyor.

23. Hiçbir ileri ve akıllı ülke nükleer enerjiye yatırım yapmıyor, böyle fabrikalar kurmuyor. Biz ise 70’li yılların teknolojisi ile ülkemizde nükleer santral kurdurtmak için teşebbüse geçtik. Niçin? Bu işte milyarlarca dolar var!

24. Otomobil sanayiimiz büyük kriz içinde. Çünkü bizde yüzde yüz yerli ve millî bir otomotiv sanayii yok. Yabancıların otomobillerini üretiyoruz. Dünya standartlarının altındaki bu vasıtaları yeteri sayıda ihraç edemiyoruz. Biz de, vaktiyle Güney Kore’nin yaptığı gibi güçlü ve millî bir otomotiv sanayii kuramaz mıydık? Pekalâ kurabilirdik ama kötü sistem ve kötü sermaye böyle bir şeyi istemedi. Dışarıdaki efendilerimiz “Siz kendi arabalarınızı değil, bizim uygun gördüğümüz geri teknolojili montaj arabaları üreteceksiniz” dediler. Bizimkiler de başüstüne dedi.

25. Türkiye’nin en büyük, en müzmin, en feci felâketi lisan ve kültür meselesidir. Yazılı-edebî Türkçe yakın tarihimizde büyük sabotajlara, hıyanetlere uğramıştır. Geçen asrın başında iki yüz bin kelimesi olan zengin dilimiz onbeş-yirmi bin kelimelik fakir bir dil haline getirilmiştir. Tarihe, sanata, millî kimliğe aykırı nice işler edilmiştir. Bir milletin kalitesi edebî lisanı, tarihi, sanatı, kültürü ne kadarsa o kadardır. Artık Türkiye’nin okur yazarları, altı milyon üniversite mezunu 1928’den önce bin yıl boyunca kullanılmış olan millî-islâmî yazımızı okumasını bilmiyor. Bundan daha büyük kültür yozlaşması, yabancılaşması olur mu? Aydınlarımız, seçkinlerimiz bu felâket karşısında niçin tepki göstermiyor, zararın telâfisi için çabalamıyor?

26. Türk milletinin vicdanı, 1923’te Lozan’ın gizli protokollarıyla ülkemize, devletimize, milletimize icbar edilmiş olan yakıcı, eritici, çökertici, afyonlayıcı şartlara karşı çıkmalıdır. Bunlar uygulandıkça Türkiye için kurtuluş, yükselme, selâmet, izzet ve saadet yoktur. 15 Şubat 2000