İçyüzünü Öğrenmek İstiyoruz!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Şubat 2019
Cumartesi
Bazı konular açıklık, şeffaflık gerektirir. Dinlerarası diyalog, hoşgörü, tevhid-i edyan (dinleri birleştirmek) gibi çok önemli bir konu şeffaflıktan ve açıklıktan uzak olarak işlenmekte, bu sahada yapılan işlerin yüzde doksan dokuzu halktan, aydın ve seçkin sınıftan gizlenmektedir. Müslümanların bu gibi faaliyetler konusunda bilgilendirilmeleri gerekir.Doğru şekilde bilgilendirilmeleri…
Dinlerarası diyalog hareketini kim, yahut kimler başlatmıştır?.. Böyle bir hareketi bizim Diyanet İşleri Başkanlığımızın başlatmış olmasını, öncülüğü onun yaptığını iddia etmek saflık olur.
Amerikalılar mı?.. Papalık mı?.. İsrail ve uluslararası Siyonizm mi?.. Farmasonlar mı?. Evet, hangi güçler başlatmıştır bu hareketi?
Bu işin gayesi nedir? Hiçbir hareket durup dururken çıkmaz. Bu cereyanı başlatanların elbette bir amaçları, gayeleri, hedefleri bulunmaktadır. Nelerdir bunlar?
Zamanımızda parasız, menfaatsiz hiçbir iş yapılmıyor. Dinlerarası diyalog faaliyetlerinde ne gibi paralar dönmektedir? Yapılan toplantıların masraflarını kimler karşılamaktadır? Masrafların ötesinde, bu konuya yardımcı olan, destek veren bazı kişi ve kuruluşlara ne gibi paralar verilmekte, menfaatler sağlanmaktadır?
Birtakım hocalara ısmarlama yazılar yazdırılıyor, “Biz Müslümanların Ehl-i Kitab ile inanç ve âmentü konusunda ihtilafımız yoktur; usûlde bir ve beraberiz…” meâlinde propagandalar yaptırılıyor. Gerçek öyle midir? Elbette değildir. İnanç temelleri, âmentü, usûl (asıllar) konusunda Hıristiyanlarla aramızda çok büyük ihtilaflar bulunmaktadır. İslâm tevhid dinidir; Hıristiyanlık ise teslis (üçleme) dinidir. Hıristiyanlar Hazret-i İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna inanırlar, biz ise böyle bir şeyi asla kabul etmeyiz. Kur’ân bu inancı kesin şekilde reddetmektedir.
İslâm, Hazret-i Muhammed Mustafa’nın insanlığa tebliğ ettiği hak dindir. Hıristiyanlar ne Hazret-i Muhammed’in peygamberliğini, ne de İslâm’ın hak din olduğunu kabul ederler.
Musevilik ile de aramızda büyük farklılıklar vardır. Musevilikte, bizim inandığımız şekilde bir âhiret inancı yoktur. Onlar da son Peygamber’e, İslâm’ın hak din olduğuna inanmazlar.
Ülkemizde birkaç yıldan beri dinlerarası diyalog, hoşgörü, dinleri birleştirme toplantıları yapılıyor. Müslümanlara şirin görünmek için Hazreti Mevlana, Yunus Emre gibi din büyüklerimiz paravana olarak kullanılıyor. Beş yıldızlı büyük otellerde, ihtişamlı toplantı salonlarında günlerce süren konferanslar, açık oturumlar, seminerler, ziyafetler… Su gibi para harcanıyor… Diyanet mensupları, Katolik papazları, Protestan misyonerleri, Masonlar, Rotaryenler, Lionsçular, Dr. Moon dini temsilcileri, Bahaîler; çeşit çeşit dinlere, tarikatlara, mezheplere mensup kimseler arz-ı endam ediyor.Bütün bu yapılanların içyüzü, amacı nedir? Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
İslâm dininin ilerlemesi, taraftar kazanması Hıristiyan dünyasını, Siyonistleri, Amerikalıları endişelendiriyor, tedirgin ediyor. Geleneksel klasik İslâm’ı kendileri için büyük bir tehdit ve tehlike olarak görüyorlar. Yeni bir İslâm türetmek için çalışıyorlar. Ilımlı, ehlileştirilmiş; şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız bir İslâm. Bazı Protestan kiliselerinde olduğu gibi İslâm dinini bir hümanizma haline getirmek istiyorlar.Müslümanların musalli Müslüman olmalarını değil, musallâ Müslümanı olmalarını istiyorlar.
İstedikleri sulandırılmış İslâm’ı, Müslümanların içindeki birtakım reformculara, yenilikçilere, Fazlurrahmancılara hazırlattırmak istiyorlar.
Müslümanlar Katolik kilisesinin iç işlerine, protestanların dinlerine, Musevilerin Şeriatına karışmıyor ama onlar İslâm’a, Müslümanlara karışıyor. Bu konuda yıllardan beri kapalı kapıların ardında harıl harıl toplantılar yapılıyor, planlar programlar hazırlanıyor, milyonlarca dolar harcanıyor; bazı kişi ve kuruluşlara milyonlarca dolar yardım ve destek yapılıyor.
Gayr-i Müslimler bütün bu işleri İslâm’ın, Müslümanların iyiliği için yapmaz. Onlar bizim dinimizin, bizim Kitabımızın, bizim Şeriatımızın, bizim peygamberimizin, bizim fıkhımızın hak olduğuna inanmıyorlar ki, bizim din konusunda ilerlememizi istesinler. Aramızda o kadar büyük farklılıklar, ihtilaflar, anlaşmazlıklar var ki, onların bizim için istediği “iyilikler”, Kur’ân ve Şeriat ölçülerine göre kötülüktür.
Fransızca kitaplar yayınlayan Hırvat-Rus karışımı bir zatın cümlesini hatırlıyorum. “Son savaştan önce dünyanın en iyi Müslümanları Bosna Müslümanları idi; çünkü onlar bizimle birlikte rakı içer, domuz eti yerlerdi…” diyor. (Bu konuda ileride ayrı bir yazı yazacağım, isim ve kaynak vereceğim). İşte Batı dünyası, Farmasonlar böyle Müslümanlar istemekte böyle bir İslâm çıkartmak için çalışmaktadır.
Dinlerarası diyalog, hoşgörü, tevhid-i edyan konusunda birtakım dolapların döndüğünde hiçbir şüphem yoktur.
Bu ülkede yaşayan on milyonlarca Müslümanın bu konuda aydınlatılması, bilgilendirilmesi gerekmektedir. Böyle faaliyetlerin mutlaka son derece şeffaf ve açık olması gerekir.
Biz Müslümanlar Hazret-i Musa’ya da, Hazret-i İsa’ya da (Her ikisine de selam olsun) iman ediyoruz, onların peygamber olduğunu kabul ediyoruz; Hıristiyanlar ve Museviler ise bizim Peygamberimizi kabul etmiyorlar. Böyle bir inkâr ve kabulsüzlükle ne dinlerarası diyalog olur, ne anlaşma. Hoşgörüyse, o, biz Müslümanlarda zaten vardır. 1492’de Katoliklerin İspanya’dan kovduğu Yahudileri ülkemize kabul ederek hoşgörümüzü isbat etmişizdir, Osmanlı İslâm devleti bir “Milletler Birliği” idi. Başka dinlere mensup olanlar o devletin gölgesinde varlıklarını, kimliklerini, kilise teşkilatlarını korumuşlardır.
Haçlı ve Siyonist güçler Türkiye’de ve İslâm dünyasında dindar Müslüman istemiyor. Domuz eti yiyen, şarap içen, günah işleyen “hoşgörülü” ileri, sekülerleşmiş, kendilerine benzemiş, yabancılaşmış, ılımlı, ehlî, sulandırılmış, çağdaş Müslümanlar istiyor.
Birtakım İslâmcı şahsiyetler bu konuda Haçlılarla, Siyonistlerle, Amerikalılarla, İsrail’le işbirliği yapmaktadır. Bu konuda çok büyük harcamalar yapılmaktadır. Asıl diyalog, arada bir lüks otellerde, tiyatro salonlarında yapılan toplantılar değildir.Kapalı kapılar ve paravanalar ardında neler yapıldığını, ne planlar hazırlandığını, birtakım İslâmcılara ne gibi vazifeler verildiğini, onlara ne gibi maddî imkânlar sağlandığını, bu işin asıl bütçesinin kaç milyon dolar olduğunu öğrenmek istiyoruz. Yaptıkları iş doğru, güzel, iyi bir işse niçin gizliyorlar?
Bu diyalogların ardında çok garip, çok karanlık, çok şaibeli planlar ve maksatlar olduğunu düşünüyorum.
Sormak, öğrenmek en temel hakkımızdır.Şeffaflık ve açıklık istiyoruz. Bu hareketin içyüzünü öğrenmek istiyoruz! 05 Ocak 2003