İflâsın Sebepleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 18 Şubat 2019
Salı
Bu ülkeyi, bu milleti bugünkü hale getiren belli başlı sebepler ve âmiller (faktörler) şunlardır:
(1) Her tarafı sarmış olan haşarat, eşkıya, talancılar, mafya, büyük hırsızlar, haydutlar, yiyiciler. Bunlar tasfiye edilmedikçe, bunlar temizlenmedikçe Türkiye’nin geleceği karanlıktır.
(2) Ehliyetsizlik. Türkiye, yeter sayıda çağ seviyesinde vasıflı, güçlü, üstün beyinlere sahip değildir. Bugünkü eğitimle ve üniversitelerle böyle beyinler yetiştirmek mümkün de değildir. Türkiye’nin en büyük ihtiyacı beyin ihtiyacıdır. Yıllardan beri süren beyin göçü ile her gün biraz daha kan ve can kaybediyoruz.
(3) Türkiye, yıllardan beri süren din-siyasî rejim, resmî ideoloji kavgasına son vermedikçe iflah olmayacaktır. Dinle savaşanlar çok aptalca bir savaş içinde olduklarını, bu savaşı asla kazanamayacaklarını, sonunda Türkiye’yi batıracaklarını bilmelidir. Sovyetler Birliğindeki Marksist-Leninist ideoloji ve iktidar yetmiş küsur yıl dinle amansızca savaştı da ne oldu? Sonunda rejim battı, din galip geldi; lakin ülkeye, millete ve devlete olan oldu.
(4) Türkiye’nin millî kimliğine, ülkenin dini olan İslâm dinine, çoğunluğunu teşkil eden dindar Müslümanlara yabancı ve düşman olan çok sinsi, çok esrarlı, çok gizli güçler ülkeye, sömürgeleri gözüyle bakmaktadır. Ülke onların tekelistanı olmaktan çıkarılmadıkça selamet, refah, istikrar bulamaz.
(5) Güney Koreliler kendi yüzde yüz millî ve yerli otomotiv sanayilerini kurdular, ABD’ye ve gelişmiş Avrupa ülkelerine bile her yıl büyük sayıda otomobil satmayı becerdiler; biz ise yabancıların demode, çirkin, kalitesiz otomobillerini montaj metoduyla üretip iç piyasayı tokatlamakla uzun yılları boşa harcadık. Türkiye’yi batıran bu zihniyettir. Türkiye her sahada Japonya gibi, Güney Kore gibi, Taiwan gibi hamleci, yapıcı, rekabet yahut müsabaka edici hareket etmedikçe büsbütün batacak, büsbütün perişan olacaktır.
(6) Bir akıllı ve başarılı milletlerin demiryollarına bakınız, bir de bizimkilere. Japonya’da, Fransa’da, İngiltere’de, İtalya’da saatte iki yüz elli kilometre hız yapan son derece modern ve konforlu trenler var. Bunlar havayollarıyla bile rekabet ediyor. Bizim trenlerimiz ise 19. asır standartları ile çalışıyor. Meselâ Japonlara, İstanbul Ankara arasını üç saate indirecek hızlı demiryolu yaptırılabilirdi. Birtakım otobüs firmaları milyonlarca, yekûn olarak milyarlarca dolar kazansın diye Türkiye böyle trenlerden mahrum bırakılmıştır. Bu ülke bu kafa ile elbette batmaya mahkumdur.
(7) Üç tarafı denizlerle çevrilmiş bir ülkede deniz taşımacılığı da gülünç denecek derecede cılız ve güdüktür. Bu ihmaller, bu beceriksizlikler hep o kafaların, o mankafaların eseridir.
(8) Ülkenin birinci siyasî, sosyal, kültürel gücü haline gelmiş olan medya islah edilmedikçe, bugün olduğu gibi gelecekte de Türkiye’yi batırmak için her şeyi yapacaktır. Bütün medenî ülkelerde medya gücünün suiistimalini önlemek, tekelleşme ve kartelleşmeye engel olmak, medya patronlarının dev iktisat ve finans müesseseleri kurup devleti ve ülkeyi soymalarına imkan vermemek için kanunî düzenlemeler yapılmıştır. Bizde de medya zapt u rabt altına alınmalıdır. Yanlış anlaşılmasın, hürriyetler kısıtlansın, sansür getirilsin, yazarlar ve fikir adamları cezalandırılsın demiyorum. Medyanın çeteleşmesi, mafyalaşması, kartelleşmesi önlensin diyorum.
(9) Bazılarına garip gelecektir ama ben ısrarla lisan konusu üzerinde duracağım. Türkiye’nin çökmesinin ana sebeplerinden biri de, edebî-yazılı Türkçenin yozlaştırılmış, bitirilmiş, kuşa çevrilmiş, ilkel bir kabile dili haline getirilmiş olmasıdır. Yeniden zengin Türkçeye, 1920’lerin en az 100 binin üzerinde kelime hazinesi olan Türkçesine dönülmesi gerekmektedir.
(10) Millî irade, millî tarih, millî kimlik, millî kültür ve kişilik üzerindeki bütün ipotekler, tabular, yasaklar kaldırılmalıdır. Bunlar devam ettiği taktirde, Amerika’dan ve dünyadan 500 milyar dolar yardım alınsa yine kurtuluş olmaz, yine düze çıkılmaz.
(11) Modern Türkiye’nin uluslararası meşruiyet belgesi olan Lozan andlaşması müzakereleri çıkmaza girince, Başhaham Hayim Nahum’un tavassutuyla, metni şimdiye kadar açıklanmamış olan gizli bir protokol yapılmış ve imzalanmıştı. ABD Lozan andlaşmasını tasdik etmemiştir. Avrupa devletleri ise sinsice Türkiye’nin bütünlüğünü bozmak için faaliyet gösteriyor. Türkiye, bağımsızlığına gölge düşüren gizli Lozan protokolunun hükümsüzlüğünü ilan etmelidir.
(12) Şu anda dünyada, anayasalarına laiklik ilkesini koymuş iki büyük devlet vardır ki, bunlar Fransa ve Türkiye’dir. Fransa’daki laiklik gerçek laikliktir. Orada laiklik ile birlikte din, inanç, vicdan, inançlarına göre yaşamak hürriyeti vardır. Başta Katolik kilisesi olmak üzere bütün dinler hürdür, devlet baskısından azadedir. Bizdeki laiklik gerçek laiklik değildir. Bizde “Devlet dini” sistemi vardır. Türkiye bugünkü yanlış laiklik anlayışı ile daha çok sıkıntılar çekecektir. Bir an önce din ve inanç hürriyeti, laiklik meseleleri evrensel insan hakları metinlerinin, aklıselimin, çağdaş dünyanın, millî kimlik ve millî tarihin ışığında çözüme kavuşturulmalıdır. Unutulmamalıdır ki, din ve inanç hürriyeti evrensel bir değerdir. Laiklik ise bir değer değildir.
(13) Cumhuriyet, fazilet (erdem) prensibi üzerine kurulu bir rejimdir. Afrika’da, faziletsiz birtakım cumhuriyetler var ki, onlara “Muz cumhuriyeti” deniliyor. Ülkeye fazileti, adaleti, hikmeti (bilgelik), güveni, hukuku hakim kılamayan bir cumhuriyet vahim ve hayatî tehlikelere ve tehditlere mâruzdur. Ülkede genel bir kokuşmaya yol açan haşarat Cumhuriyetin temellerini dinamitlemektedir. Bunların izalesi, imhası gerekir.
(14) Din en büyük ve en kutsal değerdir. Dünyanın süpergücü ABD’nin paraları ve pulları üzerinde “Biz Allah’a güveniyoruz” yazılıdır. Demokrasinin ve insan haklarının beşiği olan İngiltere’de Din ve Devlet birdir, hükümdar hem devletin, hem de kilisenin başkanıdır. Türkiye’nin dini İslâm dinidir. İslâm’a saldırılması ne kadar yanlışsa, birtakım sahtekarların ve münafıkların dini istismar ve istihdam etmeleri ondan daha vahim bir yanlışlıktır. Türkiye’de dinsizler iki koldan çalışıyor: Bir taratfan dinle mücadele ederken, bir taraftan da dinî kesim içine sızmış olan ajanları, casusları, provokatörleri, bir de satınaldıkları veya kiraladıkları birtakım seviyesiz ve düşük sahte İslâmcılar vasıtasıyla dinî hareketi yozlaştırmak, dejenere etmek için çalışıyorlar. Bunun sonucu da ortaya dehşet verici bir din sömürüsü tablosu çıkıyor. Gerek din düşmanlığı, gerekse din sömürüsü, hukuk sınırları ve insan hakları prensipleri çiğnenmeden önlenmelidir.
(15) Türkiye’nin toplumsal ve millî bir barışa ve uzlaşmaya ihtiyacı vardır. Hangi felsefeye, görüşe, kesime mensup olurlarsa olsunlar bütün namuslu aydınların, entelektüellerin, okur-yazarların bu millî ve toplumsal barış için bir araya gelmeleri gerekmektedir. Bugünkü tefrika, mücadele, sen-ben kavgası, Bizans entrikaları, makyavelizm, çekişme, tepişme, nifak, şikak, fitne, fesat devam ederse ülkeye, halka, devlete yazık olacaktır.
(16) Devletle sistemi ve resmî ideolojiyi özdeşleştirmenin faturasını ödüyoruz. Devlet başka şeydir, sistem veya ideoloji başka şey. Rusya’da rejim değişti ama devlet devam ediyor. Akla, mantığa, sağduyuya, Türkiye’nin yüksek menfaatlerine ters düşen devlet-sistem (yahut düzen) özdeşleştirilmesine derhal son verilmelidir. Devleti kurtarmak istiyorsak, düzeni feda etmeye, değiştirmeye hazır olmalıyız. 15 Ağustos 2001