İki Kimliklilere ve “Benzettiklerine” Açık Mektup
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Çarşamba
Şu Türkiye’nin haline, hal-i perişanına bakınız. Bütün memleket mânevî, sosyal, kültürel, siyasî, iktisadî, malî (finansal) bir yangın yeri gibi. Sarsılmadık, çivisi çıkmadık müessese kalmamış. İki yüz elli milyar dolarlık bir borç dağı altında kalmışız. Bu paralar yerli yerinde harcanmış olsaydı ülkemiz Güney Kore gibi, Japonya gibi,Taiwan gibi kalkınmış ve zenginleşmiş olurdu… Bizdeki kara paranın miktarı iki yüz milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Çok daha fazladır zannımca. Kara para ne demektir? Haram, pis, kirli, necis, uğursuz, hırsızlama, hortumlama paradır. Bütün bunlar sizin ahlâkınızın, sizin felsefenizin, sizin şeytanî zekânızın eseridir.
Bu ülkede ne kadar yanlışlık, kötülük, bozukluk, hatâ, çirkinlik varsa hepsinin altında sizin imzanız bulunuyor.
Medeniyetin, millî kültürün ana vasıtası olan yazılı ve edebî zengin Türkçe’yi sizler mahv ve katl etmediniz mi? Müslüman Türkleri dilsiz, lisansız bıraktınız. Şu basınınıza bakınız, birkaç yüz kelimelik sokak, çarşı, pazar, şifahî iletişim Türkçesiyle tefekkür (düşünce hareketleri) olur mu? Elbette olmaz. Milyonlarca zekî insanımızı lisansız bırakıp zekâ özürlü seviyesine indirdiniz. Her milletin lise, kolej, jimnazyum mezunları o milletin tarih boyunca yetiştirmiş olduğu büyük edipleri, şairleri, yazarları okur, anlar, bu kıraatten zevk ve haz alır ama Türkler Fuzulî’yi, Bâki’yi, Nedim’i, Şeyh Galib’i, Koca Ragıb Paşa’yı, Evliya Çelebi’yi ve diğerlerini okuyup anlayamaz. Çünkü siz onların dilini kestiniz.
Bütün dünyanın büyük şehirlerinde büyük, ciddî, zengin kütüphaneler bulunur. Şehir demek öncelikle kütüphane, müze, maarif (eğitim ve kültür), üniversite, sanat demektir. Şu İstanbul’un haline bakınız: Nüfus 15 milyon, en büyük kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki kitap vesaire (sadece kitap değil) sayısı sadece 450 bin. Bu utanılacak fakirliğe sizin yüzünden düştük. Komşu ve kardeş ülke Mısır İskenderiye şehrinde, beş milyon kitaplık muazzam ve muhteşem bir kütüphane açtı. Geçen yıl, açılış törenine krallar, cumhurbaşkanları, dünya çapında adamlar katıldı. Bizde bu yolda bir faaliyet var mıdır? Yoktur. Müslüman Türkler cahil ve kültürsüz kalmalı, okumamalıdır.
Şu üniversitelerimizin haline bakınız. Haydi Nobel’den geçtik, bari uluslararası başka ödüller kazansalar, birtakım sosyal kültür başarılarına imza atsalar. Sayenizde üniversitelerimizin Londra’daki Rekorlar Kitabı’na geçecek bir başarısı var: Başörtüsü yasağı… ABD’nin büyük, ünlü, vasıflı üniversitelerinden Berkeley’de, fakültelere ve derslere serbestçe giren 150 kadar başörtülü-tesettürlü Müslüman kız öğrenci varmış, bazı Amerikalı mühtedi (Müslüman olmuş) erkek öğrenciler sakalla, takke ile islâmî elbiselerle derslere giriyormuş, hattâ bazısı sınıfa veya amfiye girerken “Selamün aleyküm” diyormuş, o üniversitenin kampüsünde her hafta beşyüz kişilik cemaatle cuma namazı kılınıyormuş. Müslümanların başörtüsüne, çarşafına, sakalına, takkesine, selamına, namazına hiç kimse bir şey demiyor, yan gözle bile bakmıyormuş. Bir de Türkiye’ye bakınız. Bir profesör, dersine başı örtülü bir kızcağız alsa, kolundan tutup işinden atarlar. Bunlar hep sizin eserinizdir, sizin…
Türkiye’yi ne kadar çirkinleştirdiniz. Hangi medenî yönetim Karadeniz sahilinde denizle kara ve yeşillik arasına o korkunç, berbat, iğrenç, rezil yolu yaptırırdı? Ülke betonlaştı ama güzel, zevkli, sanatlı bir bina bulmak için günlerce gezmek gerekiyor. Hep sizin eseriniz, hep sizin eserinizdir bunca çirkinlik.
Ahlâkı çökerttiniz, fazileti yerlere serdiniz. Küçük bir kasabada on üç yaşında zavallı bir kıza tecavüz ediliyor. Tecavüzcülerin listesine bakıyorsunuz, tek kelimeyle korkunç. Bu ahlâkî yıkım bizim değil, sizin eserinizdir.
Ziraati, havyancılığı, sanayii, üretimi, emeği, alın teriyle helâl ve tayyib kazancı ikinci plana attınız ve ribayı, tefeciliği, repoyu, rantı, alavere dalevereyi, hortumculuğu, devleti ve belediyeleri soymayı, haram kazançları, spekülasyonları birinci plana çıkarttınız ve memleketi maddeten, iktisaden batırdınız.
Şu kontrolunuzdaki medyaya bakınız. Bunlar renkli basın bile değildir, boyalı basındır. Ya televizyonlarınız: Dedikodu, fasa fiso, ha ha hi ho, fuhuş, zina, kumar, zevk ü sefa, televole, dans, çıplaklık; ne kadar boş, faydasız, zararlı, ahlâka ve fazilete zıt, toplumu çökerten fenalık, havailik, günah varsa onlarda. Türkiye’nin bugünkü halinde sizin medyanızın, sizin gazete ve televizyonlarınızın büyük tuzu, biberi vardır. Eserinizle iftihar ediniz.
Güney Kore de bizim gibi Asyalı, doğulu bir ülke. Oranın yüzölçümü bizimkinden küçük, nüfusu, bizimkinden az, coğrafî durumu ve jeo-stratejisi bizimki kadar müsait değil. Onlar orada akıllara durgunluk verecek bir kalkınma ve zenginlik meydana getirdiler. Sadece otomobil sanayileri bile bir harikadır. Biz, sâyenizde Batı’nın demode, geri, çaptan düşmüş vasıtaları montaj usülüyle üretir ve iç piyasayı tokatlarken, onlar dünyanın en ileri ve zengin ülkelerine lüks Kore otomobili ihraç ediyor. Kore, gemi inşası ve üretiminde dünya birincisidir. Onların Samsung’u gibi bizde bir tek elektronik cihaz firması yoktur. Güney Kore böylesine kalkındı, başarılı oldu da Türkiye niçin geri kaldı, bugünkü vahim krize yuvarlandı. Çünkü orada bizdeki iki kimlikliler ve benzettikleri gibi bir taife yoktu da ondan. Olaydı, bizden beter olurlardı!
Dünyanın hangi ileri, medenî, kalkınmış dengeli, sağlıklı, hukuklu ülkesinde siyasî sistem ile ülkenin hakim dini arasında bitmez tükenmez müzmin bir kavga ve çekişme vardır. Bu da sizin eserinizdir. Lâiklik lâiklik diyorsunuz. Gerçek lâiklikte din devlet kavgası var mıdır? Niçin İslâmla, dominant unsur olan Müslümanlarla barışmıyorsunuz, uzlaşmıyorsunuz, anlaşmıyorsunuz; onlara evrensel insan hakları metinlerinin sağlam olduğu temel hak ve hürriyetleri vermiyorsunuz? İşinize gelmiyor değil mi?
Türkiye’de gelir dağılımı çok adaletsiz. Arslan payını yüzde ikilik bir zümre alıyor, geri kalanı yüzde 68’e yetişmiyor. Bu da sizin eserinizdir.
Bu memleketin işleri niçin bozuldu? Bunun ana sebeplerinden biri de büyük ve önemli işlerin ehil ve layık olanlara değil, birtakım “ırkdaşlara, dindaşlara, cemaatdaşlara” verilmesindendir. Layık ve ehil olmadıkları halde. Velhasıl Türkiye’yi A’dan Z’ye kadar bozdunuz, işleri içinden çıkılamayacak hale getirdiniz.
Karşınızda bir alternatif olmaması için milliyetçi, Türkçü, İslâmcı cepheyi de kontrol ve manipüle ettiniz; onların arasına kendi ajanlarınızı, provokatörlerinizi, casuslarınızı, emir kullarınızı koydunuz ve hepsini yıprattınız, dejenere ettiniz, alternatif olmaktan çıkarttınız.
Milletler millî tarihlerinden güç alırlar. Siz tarihi de tahrif ettiniz; uyduruk, ideolojik, gerçek dışı düzmece bir tarih çıkarttınız.
Geleneksel ve millî sanat ve zenaatlerimizi körlettiniz. Bale sanatına yatırım yaparken, yüzlerce yıllık kendi sanatlarımızı ihmal ettiniz, onlara üvey evlât muamelesi edip çökerttiniz.
Türk toplumunun temeli olan aileyi sarstınız. Millî ve geleneksel ne kadar haslet ve fazilet varsa sarstınız, yıktınız. Çoğunluğa sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, parya, zenci muamelesi yaptınız.
Artık eseriniz tamamlanmış sayılabilir. Şu manzaraya bakınız: Batmışlık, bitmişlik, yıkım, sarsıntı, çökme alâmetleri, çözülme, dağılma, rezaletin bin türlüsü; kokuşma tufan gibi, rüşvet yaygın, iflâs, çivisi çıkmışlık, IMF tuzağına düşmüşlük, borç batağı, boyumuzu ve imkânlarımızı aşan faiz yükü…
Eserinizle iftihar edin! 03 Temmuz 2003