İki Vak’a ve Kısa Keskin Sözler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Ocak 2019
Pazartesi
Son onbeş sene içinde çok zenginleşmiş bir aile… Doların milyonlarıyla oynuyorlar. İslâmcı, muhafazakâr kesime mensuplar. Hanım su gibi para harcıyor giyime kuşama. Kimseye sorduğu yok, canının istediğini alıyor, sırtına geçiriyor. Elbiseler, başörtüsü en pahalısından ama renkler karmakarışık, tam bir cümbüş.
Başörtülü bir kadına yakışır mı demiyor, yırtmaçlı dar etek bile giyiyor. En pembe, en kırmızı, en mavi, en yeşil… Ayakkabıları da bir âlem. Topukları hem çok yüksek, hem çok ince. Kurşun kalemi gibi ince topuklu ayakkabı ile nasıl yürüyebiliyor, hayret doğrusu…
Birinci senaryo: Hanımefendi ne kadar güzel giyiniyor. Maşaallah, maşaallah… Tüh tüh tüh… Nazar değmesin…
Hanımın ve yakınlarının tepkisi: Aferin, bak ne olgun adam, bravo ona…
İkinci senaryo: Böyle tesettür kıyafeti olmaz. Cırtlak renkleri bırakıp göze batmayan pastel renklere bürünmeli. Elbisenin ve başörtüsünün pahalı olması ile iş bitmiyor. Aynı zamanda kibar, zarif, vasıflı, estetik, üstün olmalı. Doğrusu bu kıyafetinizi beğenmiyorum…
Tepki: Münafık!.. Hasetçi!.. Sen kim oluyorsunda bizi tenkit ediyorsun!.. Alçak adam!
BİR milyon dolar sarf ederek muazzam bir cami yaptırmışlar. Kubbesi yüksek, minareleri çok yüksek, aynı zamanda bol şerefeli. Lakin bu yapıda ahenk yok, estetik yok, zarafet yok. Nerede ecdadımızın inşa ettiği o güzelim eski camiler, nerede bu beton yığını.
Birinci senaryo: Aman ne güzel olmuş, aman ne büyük bir hayır etmişsiniz… Oh oh maşaallah… Mimar Sinan sizin elinize su dökemez…
Tepki: Teşekkür ederiz, sen mücahidsin, sen arslansın, sen kaplansın, sen bize lazımsın… Var ol, nur ol…
İkinci senaryo: Yahu aynı para ile çok güzel, çok zarif, mimarlık sanatının çok başarılı bir örneği yapılabilirdi. Şu caminin projesini niçin iyi bir mimara vermediniz? Harcanan paraya ve emeklere yazık değil mi? Madem ki mimarlık ve sanat konusunda uzman değilsiniz. Uzmanlara sormanız gerekmez miydi? Müslümanların camilerinin güzel olması gerekmez mi?
Tepki: Münâfık!.. Hâin… Tenkit ebesi, lâf kumkuması herif! Kes sesini! Sen hiç cami yaptırttın mı ki, bizi eleştiriyorsun?..
Cahil, ham, kendini beğenmiş, bencil kişiler; yalan da olsa övgülerden çok hoşlanırlar, doğru ve yapıcı da olsa tenkitlerden hiç hoşlanmazlar.
Peygamberlerden sonra hayırlı insanların ikincisi olan âdil halife Hazret-i Ömerü’l Faruk bile tenkitlere açıkmış. Kendilerini kainatın mihveri sanan ucb ve gurur heykellerini tenkit ederseniz, bendelerinin saldırılarına uğrarsınız, üzerinize kova kova pislik dökerler.
Ham, cahil, kalplerinde nifak bulunan kimseler; meşreb, tercih, fikir ve görüş ayrılıkları yüzünden âbid ve salih din kardeşlerine aşırı şekilde düşmanlık ederler; kendilerini (şeytanî maksatlarla) öven ve destekleyen münafık ve kâfirleri baştacı ederler.
Nice sahte mücahid, ellerine fırsat geçince sahte müteahhit oldu ve malı götürdü.
Agresif, militan, fanatik Evangelistler “İslâm’ı ve Müslümanları yeryüzünden kazımaya ahd ettik” diyorlar. Uyanık geçinen bir kısım Müslümanlar ise onlarla “Dinlerarası Dostluk, Evrensel Kardeşlik ve İbrahimî Dinler” işbirliği ve ittifakı yapıyor.
Dört ayaklı aç köpekler dünya kemiklerine düşkündür ama karınları doyunca fazlasını istemezler. İki ayaklı aç köpekler dünya kemiğine doymaz. Onlara bir vâdi dolusu kemik verilse, ikincisini isterler.
İlme, irfana, kültüre, sanata, hikmete, ahlâka, fazilete, hayır hasenata; lüks meskenler, şatafatlı binitler, pahalı elbiseler, leziz yemekler kadar önem ve değer vermeyenler medenî Müslümanlar değil, isterse en yüksek üniversitelerden diplomalı olsunlar, bedevî Müslümanlardır.
Her toplumda olduğu gibi Müslümanlar arasında da bilgi, aksiyon ve estetik boyutları yetersiz, vasıfsız kimseler bulunabilir. Ancak böyleleri İslâm’ın ve Müslümanların temsilciliğine soyunurlarsa, İslâmî hizmet ve faaliyetleri onlar yaparsa Ümmet hapı yutmuş demektir.
Din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı; kadın satmaktan, yol kesip eşkıyalık yapmaktan, haksız yere adam öldürmekten daha âdice, daha alçakça bir suç ve cinayettir.
Kur’ân’da ve ondan çıkartılmış olan Şeriat hükümlerinde haram olduğu kesinlikle bildirilmiş olan çirkin, kötü ve yasak işleri helal itikad ederek yapanlar kâfirdir.
Dolar ve Euro karşılığında, vatanın parçaları olan mülklerini İslâm düşmanı, Türkiye düşmanı yabancılara satanlar vatan hainidir. Vaktiyle 1930’lu, 40’lı yıllarda bazı hain ve gafil Filistin Arapları bol para karşılığında gayr-i menkullerini Siyonistlere satmışlar ve sonunda belâlarını bulmuşlardır. Bir gemideki bazı beyinsizler geminin dibini delmeye teşebbüs ederler, diğerleri onlara mâni olmazsa hepsi cümbür cemaat boğulur.
Müslüman için para bir değer değil, bir vasıtadır. Parayı değer haline getirenler, onu putlaştıranlar gizli şirke mübtelâ olmuşlardır.
Cemaatini, tarikatini, zümresini, hizbini, grubunu İslâm’ın üzerinde görenler, yahut onu İslâm ile özdeşleştirenler sapıktır.
Başını örtmekle iş bitmiyor. Tesettür sadece başını örtmekten ibaret değildir. Kur’ân’da mü’mine kadınlar uyarılıyor, eski cahiliyet devrinde olduğu gibi takıp takıştırıp, sürüp sürüştürüp sokaklarda sürtmenin İslâm kadınlarına yakışmayacağı beyan ediliyor. Gelip geçen herkesin bakışlarını çeken; cırtlak pembe, cırtlak kırmızı, dar, vücut hatlarını belli eden kıyafetlerle sokaklarda, caddelerde, meydanlarda fink atan Müslüman kadınlar kendilerine çeki düzen vermelidir.
Evinde kütüphanesi yok, kitaba para vermez, kitap alıp okumaz… Bu adam kitapsız mıdır nedir?
Adam ben Müslümanım diyor. Bakıyorsunuz, İslâm’ın yanında ikinci bir dini daha var: Para dini. A Efendi, kişinin bir dini olur. Söyle bana, senin asıl gerçek dinin hangisidir? İslâm mı, para mı?
Müslüman Roma’da nasıl cami yapıyorsa, Misyoner de Türkiye’de kilise açabilmeliymiş… Ya öyle mi? Cevap ver bakalım: Türkiye Müslümanının Hıristiyan misyonerler kadar hürriyeti, hakkı var mı? Meselâ Müslümanlar bu ülkede “İslâm’ı yayma ve tebliğ etme derneği” adında bir dernek kurabilirler mi? Sen önce Müslümanlara, aynı hakları sağla, ondan sonra Roma’da açılan camiyi bahane ederek misyonerlere yeşil ışık yak!
Türkiye’nin güneyi ile Suriye’nin kuzeyindeki Amik ovasında cereyan edecek Melhame-i Kübra savaşının vakti yaklaşıyor. Halinize, sevdiklerinize, işbirliği yaptıklarınıza, desteklediğiniz ve onlar tarafından desteklendiğiniz kimselere bakınız ve bu büyük savaşta hangi cephede olacağınızı söyleyiniz. Mehdi’nin ordusunda mı, Deccal’in ordusunda mı?12 Ekim 2004