İkiyüz Çeşit Geleneksel Sanatımızı Canlandırmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Şubat 2019
Perşembe
1991’den beri bu sayfada günlük yazılarım yayınlanıyor. Şimdiye kadar çok sayıda teklif yaptım, çare ve çözüm sundum. Bunların hiçbirisi için herhangi bir tepki almadım. Bir şahıs, bir vakıf, bir grup telefon açıp, yahut mektup yazıp da “Bu konuda görüşelim…” demedi.
Cam sanatından, el yapımı kağıt imaline; görgü ve edeb kursundan, siyasî kültür edinme kursuna kadar yüzlerce konuda bir şeyler yapılmasını, harekete geçilmesini istedim. Bilgi Bankası, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını Araştırma Merkezi kurulmasını; sayıları iki yüzü bulan ve çoğu ölmüş, unutulmuş olan geleneksel el sanat ve zenaatlerimizin teker teker ihyasını teklif ettim. Bunlar ilgi görmedi. Ümitsiz değilim. Bir gazeteci, düşünen bir vatandaş olarak vazifemi yapmaya çalışıyorum. Benim elimden bu kadar geliyor.
Bu memlekette doların milyarlarıyla oynayan kodaman Müslümanlar vardır. Bu memlekette yüzlerce islâmî vakıf kurulmuştur. Bu memlekette bir meskene bir milyon dolar veren, lüks bir otomobili 150 bin dolara satın alabilen, su gibi para harcayan, Karun gibi zengin dindarlar vardır. Nedense, bunlar genellikle kültür, sanat, medeniyet hizmet ve faaliyetler ile meşgul olmazlar.
Türkiye’de geleneksel el sanatları ve zenaatleri ihya edildiği takdirde, beş on sene içinde bir milyon vatandaşımıza iş ve aş imkânı bulunabileceğini sanıyorum. Ancak üretilecek malların ucuz olması, ihracata ve turizme yönelik bulunması şarttır. Bizde her şeyi mahveden çok kötü bir felsefe vardır: Köşeyi dönme felsefesi. Bir sanat öğrenecek ve bununla kısa zamanda köşeyi dönecek. Komşularımızda, dünyada el sanatları ürünleri çok ucuza satılmaktadır. İran’da, Pakistan’da, Hindistan’da, Suriye’de, Mısır’da, Burgaristan’da, Tunus’ta sanatkârlar, zenaatkârlar harıl harıl çalışmakta, üretmekte, ucuza vererek hem kendi geçimlerini temin etmekte, hem de ülkelerinin ekonomisine katkıda bulunmaktadır.
Bulgaristan’ın Filibe şehrinde bir meydanda ressamlar yağlı ve sulu boya tablolarını teşhir edip satarlar. Oraya gittiğimde çok ucuz fiyatlara bunlardan üç adet satın almıştım. Bizde, şu kocaman İstanbul’da böyle bir meydan ve ucuz sanat eserleri bulamazsınız.
İran’dan, Hindistan’dan eski kağıtlar, yazma kitap varakları üzerine minyatür yapıp getiriyorlar ve İstanbul’da, bizim minyatürcülerin yaptıklarının beş misli ucuza veriyorlar. Onlar ucuza veriyor da, biz niçin veremiyoruz?
Birtakım hattatlarımız bir hüsn-i hatta bin dolar istiyor, müzehhibler (tezhipçiler) hattın birkaç misli ücret talep ediyor, ebrular da genellikle pahalı. Ucuza çalışan değerli sanatkârlarımız da var ama genellikle sanat bizde pahalı ve lüks bir şeydir.
Bizde devlet, sanatları ve zenaatleri canlandıramaz. Bu işi sivil kuruluşlar, vakıflar, idealist ve zengin şahıslar yapmalıdır. Son on sene içinde yirmi vakıf, her yıl bir sanatımızı canlandırmış olsaydı şimdi iki yüz millî, geleneksel sanat ve zenaatimiz ihya edilmiş olurdu.
Bir ara ahşaptan tavan göbekleri yapılmasını ve imkânı olan her ailenin misafir odasının veya salonun tavanına böyle bir göbek asmasını teklif etmiştim. Bu teklife de, ötekileri gibi hiçbir alâka ve tepki gelmemişti. İlgilenilmiş olsaydı hem evlerimiz güzelleşecek, hem eski bir sanatımızı canlandırmış olacak, hem de nice vatandaşımız bu işten ekmek yiyecekti.
Yakın ve kadim dostlarımdan Sezgin Özaytekin beye bir rapor yazıp gönderdim, eski usûl, elle yapılan geleneksel kağıt sanatımızın veya zenaatimizin öğretilmesi, tanıtılması, bu konuda bir kurs açılmasını teklif ettim. Bunu öğretecek bir hoca da tavsiye ettim. İlgileneceğini söyledi. İnşaallah bu iş gerçekleşir de, bir eski sanatımız ihya edilmiş olur.
Hindistan’da yüzlerce çeşit el yapımı kağıt üretiliyor ve dünyaya ihraç ediliyor. Bizde niçin yapılmasın?
Türkiye çok bozuldu. Şu koskoca ülkede bir kavanoz yüzde yüz hâlis, katışıksız bal bulmanız çok zordur. Herkesi suçlamıyorum ama hilekârlık, gaşşaşlık, düzenbazlık, sahtekârlık almış yürümüştür. Arılara şekerden, glikozdan yapılma şerbetler vereceksin, bol miktarda ucuz bal üreteceksin ve para kazanacaksın. Böyle bir paranın hayrı olur mu? İçine şeker karıştırılmış bal satmak haramdır. Onun parası uğursuzdur.Halkı aldatanın yeri cehennemdir. Diyanet teşkilâtımız ticaret ve iktisat ahlâkı konusunda halkımızı uyarmalıdır.
İş yerlerine, dükkanlara, atölyelere İslâm’ın ticaret ve iktisat ilkelerinin ve hükümlerinin belli başlılarını ihtiva eden levhalar asılmalıdır.Alışverişte yalan söylemek haramdır… Müşteriyi aldatmak haramdır… Kusurunu söylemeden mal satmak haramdır… Mal hakkında yalan övgü ve propaganda haramdır… Fahiş kazanç haramdır…
En güzel kazanç az da olsa helâl ve bereketli olan kazançtır; çünkü o uğurludur, feyizlidir.
Yaz geliyor, okullar tatil olacak. Vakıflarımız, derneklerimiz, holdinglerimiz, belediyelerimiz sanat ve zenaat kursları açmalıdır. Hat, tezhib, ebru artık yaygınlaştı. Öteki sanat ve zenaatlerimize yönelmeliyiz. Şam’dan, Kahire’den, Uzukdoğu’dan sedef ustaları getirtip burada kurslar açıp sedefli mobilya sanatını canlandırmalıyız.
İran’dan, başka ülkelerden cam ustaları getirtip bizde de bu sanatı güçlendirmeliyiz. Şu anda Türkiye’de cam sanatı yok değil ama yeni ustalar, yeni sanatkârlar yetiştirmekte pek başarılı değiliz. İranlılar kendi ülkelerinde güzel opalin gül-âbdanlar yapıp, bizde yapılanlardan on misli ucuza satıyorlar.
Türkiye’nin her yerinde el dokuması güzel ve değerli kumaşlar üretip ihraç etmeliyiz.
Bakırcılık, diğer maden sanatları, tahta oyma ve işlemeleri, pişmiş toprak eşya, eski geleneksel sabunculuk… ve daha yüzlerce geleneksel sanat ve zenaatimizi canlandırmak için niçin bekliyoruz?
Türkiye’de en az yüz bin evin bir odası veya köşesi atölye haline getirilmeli ve satış kabiliyeti, ihraç imkânı olan bir şeyler üretilmelidir. Bu hususta bir kampanya açılması gereklidir. Bunu kimler açacaktır?
Üretmeden tüketmek, kazanmadan harcamak, fosur fosur Amerikan sigarası tüttürürken ABD’nin saldırganlığına küfr etmek, tembel tembel oturmak…Biz bu kafayla her gün biraz daha batarız. 30 Mayıs 2003