PazarÇocukluğumda, 40’lı yıllarda ortaokullarda Yurtbilgisi dersleri vardı. Büyük Millet Meclisi’nin adı Kamutay’dı, milletvekillerine de saylav denilirdi. Yurtbilgisi kitabında “Egemenlik ulusundur” diye yazılıydı ama gerçek öyle değildi. Tek parti oligarşik sistemi yürürlükteydi. Temel hürriyetler yoktu, tenkit yasaktı. Necip Fazıl,Büyük Doğu’nun kapağına “Başımıza kulak istiyoruz” diye yazdığı için tutuklanmıştı. Milli Şef İsmet Paşa ağır işitirdi de… Marksistlere göz açtırılmazdı. Komünistlikten zanlı kişinin çıkarttığı şiir kitabının kapak isminde T harfi çekice, Ç harfi orağa benziyor diye adam içeri alındı. Türkçüler ve milliyetçiler de rahat değildi. 1944’te, başta Nihal Atsız olmak üzere bir grup Türkçü tutuklanmış, emniyetteki (Sansaryan Hanı) tabutluklarda işkenceye tabi tutulmuştu.

Aradan uzun yıllar geçti, köprülerin altından çok sular aktı ama özlenen demokrasi ve hürriyet yine gelmedi. Yine “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” deniliyor ama gerçekte öyle mi?

Halk kitleleri ve aydınlar demokrasi gelsin, temel hak ve hürriyetlere saygı gösterilsin, riayet edilsin, millî irade ne istiyorsa öyle olsun istiyorlar ama bir türlü olmuyor. Saf kişiler, önümüzdeki seçimlerde Türkiye’nin düze çıkacağını sanıyor. Bilmiyorlar ki, Türkiye’de bir tek iktidar yoktur, birçok iktidar vardır. Bunlardan sadece biri seçimle gelir ve gider, diğerlerinin seçimle, halkın iradesiyle ilgisi yoktur. Bu iktidarları sayayım:

(1) Seçimle gelen siyasî iktidar. Bu sahada oldukça hürriyet ve serbestlik vardır ama seçim kanunu ve partiler kanunu, partilerin antidemokratik iç yapıları dolayısıyla halk bundan pek yararlanamaz. Rejim demokratiktir, lâkin partilerin yapısı demokrtik değildir. Partilerde aşiret, kabile sistemi hakimdir. Genel başkanlığı ele geçireni bir daha o mevkiden indirmek mümkün değildir. Siyasî iktidarların gücü de sınırlıdır.

(2) Seçimsiz iktisadî, yüksek finans, para iktidarı. Bu iktidar ile siyasî iktidar arasında bir çatışma çıkarsa nihâî zafer daimaiktisadî iktidarın olur.

(3) Medya iktidarı. Büyük gazetelerin ve televizyonların siyasî, sosyal, kültürel gücü, diğer bütün iktidarların üzerindedir.

(4) Sabataycı lobinin iktidarı. Yalçın Küçük Tekelistan adlı kitabında ülkemizdeki Sabataycıların gizli, esrarlı, meraklı saltanat ve hakimiyetine ışık tutuyor. İkinci ilaveli baskısı çıkan bu kitabı siz daha okumadınız mı?

(5) Mason iktidarı. Atatürk 1935’te Mason localarının kapatılmasını istemiş ve kapattırmıştı. Ölümünden sonra 1945’te Millî Şef İsmet Paşa locaları tekrar açtırdı. Masonların sayısı azdır ama siyasî güçleri çok fazladır. Localarını kapattırmış, Masonluğu yasaklamış olan Atatürk’ü de herkesten fazla severler (!)

(6) Rumeli, Bektaşi, Arnavut lobisi.Bu da çok güçlü bir iktidardır. Arnavut kökenli bazı dostlarım böyle yazdığım için üzülüp kırılıyorlar.Bu satırları Arnavut menşeli vatandaşları üzmek için yazmıyorum, önemli bir gerçeğe parmak basıyorum. Bu konuda fikir edinmek isteyenler merhum Profesör Mehmet Ali Aynî beyin 40’lı yıllarda yayınlanmış olan “Millet ve milliyetçilik” adlı kitabını tedkik edebilirler.

(7) Kötülemek maksadıyla yazmıyorum ama ülkemizde çok güçlü bir Çerkes lobisi olduğunu da kaydetmeden geçemeyeceğim. Bu lobi de gizli bir iktidardır.

(8) Fikir, sanat, estetik lobisi. Bu da nereden çıktı demeyiniz. Düşünce, edebiyat, sanat, mimarlık ve bunlara benzeyen diğer şeyler de büyük bir güçtür.

(9) Müzik iktidarı. Evet, böyle bir iktidar da vardır. Müzik hem bizde, hem dünyada büyük bir güçtür.

(10) Militer iktidar. Bu konu netameli olduğu için bu kadarcık yazıyorum.

Seyyar köfteci, kokoreçci, bakkal, küçük esnaf gibi halk “gelecek seçimlerde iyi bir parti iktidar olur ve memleket, millet, devlet kurtulur”zannediyor. Maalesef doktor, mühendis, hukukçu, işletmeci gibi birtakım yüksek tahsil mensupları da bu ucuz ümit reçetesine bel bağlamış bulunuyor.

Siyasî kültür ve uzmanlık diye bir şey vardır. Bu sahada bilgisi, birikimi olmayanların fazla konuşmaması, hüküm vermemesi gerekir. Siyaset, parti, devlet, iktidar demekle iş bitmiyor. Ünlü Fransız siyaset bilimi uzmanı Duverger’in lisanımıza çevrilmiş on kadar kitabı bulunmaktadır. Atıp tutan okur yazarlarımızdan kaçta kaçı bu kitapları alıp okumuştur?

İktidar- güç hakkında dünya çapında on kadar önemli kitap bulunmaktadır. Siyaset konusunda kurusıkı atan aydınlarımızın kaç tanesi bu kitapların birkaçını incelemiştir?

Bizdeki anarşik hürriyetin en kötü tarafı, bilmezlerin devlet, siyaset ve din işlerine karışmaları ve saçma sapan hükümler vermeleridir.Asma köprü inşası tekniğinden veya beyin ameliyatından anlamayanlar bu ihtisas konularına burunlarını sokmazlar ama devlet işleri, din konuları olunca onları susturmak kabil değildir.

Türkiye’de büyük, derin, korkunç bir kriz var. Ortada ciddî vasıflı, etraflı bir kurtuluş reçetesi, çare ve çözüm teklifi yok. Saçma sapan konularla uğraşıyoruz. Anayasa değişirse kurtulurmuşuz. Amerika’dan gelen Derviş kurtarırmış.Hayır Derviş kurtaramazmış, tekrar Amerika’ya dönmesi gerekirmiş. Başkanlık sistemi Türkiye’yi kurtaracak çareymiş…

İkinci Meşrutiyet’ten sonra Prens Sabahaddin “Türkiye Nasıl Kurtulur?” diye bir kitap yazarak fikirlerini açıklamıştı. Avukat Haşim Nahit (Erbil) “Türkiye İçin Necat ve İtilâ Yolları” adlı kitabıyla ortaya birtakım çareler, çözümler, teklifler, reçeteler getirmişti. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi de bu kitaptaki bazı dinî yanlışları tashih maksadıyla bir reddiye kaleme almış, yayınlamıştı. Eskiden ülkenin nasıl kurtulacağı, yüceleceği, selamete çıkacağı hakkında iyi veya kötü isabetli veya isabetsiz fikirler görüşler, teklifler vardı. Şimdi onlar da yok. Ülke batıyor, halk perişan, devlet ağır yaralar almış ve on kadar iktidar bir araya gelip de Türkiye’yi kurtaracak ve yüceltecek tedbirleri alamıyor. 10 Aralık 2001