Pazar

 

Bir Müslüman olarak canımı çok sıkan haberler okuyorum. Neymiş efendim, bir belediye nikâhlarda, İslâm’ın evlilik ahlâkı ile ilgili bir broşür dağıtıyormuş, bunda yabancı kadın ve erkeklerin el sıkışmalarının caiz olmadığı yazılıyormuş; yine Müslüman kadınların plajlarda çok açık saçık kıyafetlerle erkeklerle birlikte denize girmelerinin doğru olmadığı beyan ediliyormuş… Birtakım kuruluşlar, şahıslar, medya organları yaygarayı kopartıyorlar: Gericilik yapılıyormuş, bunlar irtica imiş. Falan filân…

Azıcık din kültürü ve ilmihal bilgisi olan bir kimse bilir ki:

1. Nâmahrem Müslüman erkeklerle kadınların tokalaşmaları dinen câiz değildir.

2. Yine Müslüman kadınların mayo giyip plajlara gitmeleri ve erkeklerle birlikte denize girmeleri İslâm dini bakımından uygun görülmez.

3. Hür kadın ve kızların başlarını örtüp tesettür kıyafetine bürünmeleri Kitab, Sünnet ve İcma ile sâbit bir farz-ı ayn’dır. Bunu inkâr edenler dinden çıkmış olurlar. İnkâr etmeden tesettür farzını terk edenler günah işlemiş olurlar.

TC Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başörtüsü, tesettür, örtünme konusunda iki adet gerekçeli kararı yahut fetvası bulunmaktadır.

Birinci resmî karar: Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 3 Şubat 1993’te açıkladığı karardır. Bunda âyetler ve hadisler zikredilerek kadınların “Vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik caiz olan erkekler yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri”, “Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları; dinimizin Kitab,Sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakı ile kesin olan emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecibedir” denilmektedir.

İkinci resmî karar: 30.12.1980’de yine Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından İmam-Hatip liselerinde okuyan kız öğrencilerin kıyafetleri konusunda verilmiştir. Bunda da tesettürün kesin bir farz olduğu ve binaenaleyh “İmam-Hatip liselerinin, yönetmeliğinde, dinimizin Müslüman kadınların örtünmesiyle ilgili hükümlerine aykırı, anayasamızın tanıdığı, kişinin temel hak ve hürriyetlerini zedeleyici ve sözü edilen okulların yönetim, eğitim ve öğretim faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyici nitelikte hükümlerin yer almasının uygun olmayacağı mütalaa olunmuştur.”

Bu iki fetvayı yahut kararı herhangi “sivil bir hoca” vermiyor, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Din İşleri Yüksek Kurulu veriyor.

İslâm dininin herhangi kesin bir hükmünün gericilikle, irtica ile, yobazlıkla vasıflandırılması büyük bir saygısızlık, haddini bilmezlik ve küstahlıktır.

Müslüman değilmiş yahut eskiden Müslümanmış, şimdi dinden çıkmış veyahut zâhiren Müslüman görünen bir Sabataistmiş, şuymuş, buymuş… Olabilir. Ancak bir şey olmaz:O da, halkının ezici çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede kesin dinî hükümlere, haramlara, helâllere, dinî emir ve yasaklara saygısızca saldırmak.

Bir hatıramı anlatmak istiyorum: 1960’lı yılların sonlarına doğru Fatih’te Kadınlar Pazarı civarında bir eve misafir gitmiştik. Paris’te ikamet eden Profesör Hamidullah bey ve yanında iki Fransız Müslümanı ile tesettürlü beyaz başörtülü yine Fransız eşleri vardı. Onlar da Müslümandı. Bendeniz gaflet edip o Müslüman hanımların elini sıkmıştım ve ayıplanmıştım.Beni ayıplayanlar çok haklıydılar…

1970’lerde Almanya’da Alman Müslümanı iki dostum vardı: Muhammed Sıddık ve Muhammed Hamis. Bunlar evlenmeye karar verdiler, Malezya’ya gittiler.İki genç hanım ile anlaştılar. Hanımlar tesettürlüydü, ancak yüzleri açıktı. İki Alman Müslümanı evlenmek için bir şart koştular: Hanımlar yüzlerini peçeyle örteceklerdi. Kızlar kabul ettiler ve evlendilerdi. Almanya’ya geldikleri vakit bu peçeli iki İslâm hanımına hiç kimse saldırmadı, hakaret etmedi, onlara gerici ve yobaz demedi. “Öyle inanıyorlar, öyle istiyorlar, yapsınlar..?” Hatta bir seferinde otoyolda polis kontrol yapıyormuş, bizimkilerin ve peçeli hanımlarının bulunduğu otomobili durdurmuşlar, hanımların peçelerini açtırtmışlar ve sonra da çok özür dilemişler. Medeniyet budur.

Bu memlekette halk arasında sosyal barış, millî mutabakat, dirlik düzenlik olmasını istiyorsanız Müslüman çoğunluğun inançlarına, kıyafetine, örf ve âdetlerine, dindarlıklarına karışmayacaksınız. Adam sofudur, namahrem kadınların ellerini sıkmıyor. Bunu tabii karşılayacaksınız. Dindar kadınların plaja gidip mayoyla denize girmemelerini de tabii karşılayacaksınız. Başını örtmeyen bir Müslüman kadının günahkâr olacağını bileceksiniz.

Dinlerinin kesin emirlerini yerine getiren Müslümanlara yobaz ve gerici, çağdışı demeyeceksiniz.

Dindar Müslümanlar kesinlikle gerici değildir. Dindarlık kesinlikle yobazlık değildir. Asıl yobazlar, ülkedeki dominant dinin mensuplarına saygısızca, sorumsuzca, küstahça, teröristçe saldıranlardır.

Birkaç yıl önce Amerikan ordusunda psikolog olarak vazife gören Amerikalı bir hanımla tanışmıştım.Ona “Amerikan ordusundaki kadın personel başlarını örtebiliyorlar mı?” sorusunu yönelttiğimde, “Şu anda böyle bir uygulama yok, fakat ileride inançlarına uygun bir kıyafetle hizmet görebilmeleri için bunun da sağlanacağından ümitvarım” cevabını vermişti.

Namahrem kadınların ve erkeklerin el sıkışmalarının yasak ve haram oluşuna gericilik ve yobazlık diyen, “çok terbiyeli” kişilere soruyorum:

Üzerinde resmî TC anteti bulunan “vesikalarla” birtakım bedbaht Türk kadınlarına fahişelik yaptırılmasına ne diyorsunuz? Bunu hiç tenkid etmediğinize göre doğru buluyorsunuz galiba.

TC’li “vesikalarla” kadınlara fahişelik yaptırılmasını uygun gören ve doğru bulan bir zihniyetin İslâm’a saldırmasını fazla yadırgamamak gerekir… 25 Aralık 2006