Perşembe

Erkek veya kadın, her Müslümanın, kendisini kurtaracak kadar ilim öğrenmesi farz-ı ayndır. Bu ilim, öncelikle ilmihal dediğimiz temel dinî bilgilerdir. Akaid (inançla ilgili), temizlik, namaz, oruç, zekât, hac; nikah, boşanma, süt emme, helâl ve haram ticaret; dinî emirler ve yasaklar; İslâm ahlâkının esasları… Kişi bunları öğrenmeden kendisini kurtaramaz, ebedî mutluluğu bulamaz.

Kâmil mürşidler, hakikî şeyhler, kendilerine intisap eden Müslümanlara, bu bilgileri öğretirler, öğrenmelerini sıkıca tavsiye ederler.

“Ben büyük bir şeyhe bağlandım, artık bana ilim milim gerekmez, ben bu bağlılıkla Mevlâmı buldum…” gibi kuruntular, ehl-i sünnet Müslümanlığı ile bağdaşmaz. Bunlar, bâtinîlik denilen bozuk fırkaların görüşüdür.

Zamanımızda bazı islâmî cemaatlerde, fırka ve hiziplerde, bozuk tarikatlarda maalesef bâtinî görüş hâkimdir. Gavs, kutub, mehdi, yegâne-i zaman olan zata intisap ettin ve kurtuluverdin… Mesele o kadar kolay değil, kurtuluş o kadar ucuz değil.

Kâmil mürşidler, hakikî şeyhler, kendilerine intisap ve itaat eden Müslümanların elbette kurtuluşlarına vesile olur. Ama nasıl? Onlara ilmihallerini, ahlâk bilgilerini, dünya ve âhiret saadetini kazandıran bilgileri öğreterek.

Zamanımızda Müslüman dünyasında nice kötü haller var. Bunların en kötüsü bence din rantı yenilmesidir. Yâni dinimiz, imanımız, mukaddesatımız, Kur’ânımız, dinî his ve heyecanlarımız birtakım şerir, rezil, sefil, madrabaz, şu’bedebaz, hokkabaz, sahtekâr, münâfık, fâsık, soytarı adamlar tarafından ticaret konusu yapılmakta ve bu yolla milyarlarca dolar para kazanılmaktadır. Saf, câhil, çabuk kanan ve inanan Müslümanlar maalesef din sömürücülerine büyük miktarda para ödemektedir. İslâm dâvâsının, Muhammed ümmetinin belini kıran en büyük olumsuzluk budur.

Din sömürücüleri, mukaddesat baronları etraflarında kümeleşen mü’minlerin ilim öğrenmelerinden, kültürlerinin artmasından, uyanık ve şuurlu Müslümanlar olmalarından hoşlanmazlar. Çünkü âlim, ârif, firasetli, bilgili, kültürlü, uyanık, şuurlu, basiretli mü’minler sahtekârların peşinden gitmez, onlara para vermez, onları alkışlamaz.

Halk, köylü, işçi, esnaf tabakasına yüksek kültür gerekmez. Lâkin üniversite gençliği, aydınlar, okur yazar kesim yüksek ve engin kültürlü olmalıdır. Zamanımızda kültür en büyük güçtür. Bundan mahrum olan çoğunluklar, buna sahip olan azınlıkların esaret ve tahakkümü altına girer, zillete düşer.

Birtakım din baronlukları, kendilerine tâbi olan üniversite öğrencilerinin, yüksek tahsillilerin, okur yazarların kültürlerinin artması için çalışmaz. Çünkü onların kültürleri artarsa sorgulama yapacaklar, körü körüne itaat etmeyecekler, kazandıklarının büyük kısmını din baronuna vermeyeceklerdir.

Marksistler için şöyle bir fıkra söylenir: Karl Marx’ın “Das Kapital” adlı kitabını okuyan bir kimse Marksist olabilir ama, onu anlayan kimse kesinlikle Marksist olamaz…

İlim, irfan, firaset, basiret, hikmet, kültür sahibi bir Müslüman asla sahte bir din büyüğüne intisap etmez; yalancı bir şeyhin tuzağına düşmez; din sömürücülerine para kaptırmaz.

Birtakım bozuk cemaatlere mensup Müslüman gençlerin bilgisizlik ve kültürsüzlükleri beni dehşete düşürüyor. Bu gençler üniversite tahsili yaptıkları halde edebiyat, tarih, felsefe (psikoloji, mantık, ahlâk, estetik, metafizik), sosyoloji, sanat tarihi gibi konularda utanç verici bir cehalet ve yetersizlik içindedir. Onlara ilim, irfan, kültür, sanat öğrenin diyen yoktur. Bize bağlanın, bizi destekleyin, bizi alkışlayın, bize para toplayın… İstenen şeyler bunlardır. Bunlarla adam olunmaz ki.

Yanlış anlaşılmasın, ben hakikî şeyhlere, kâmil mürşidlere hürmet eden, onların ne büyük bir hizmet yaptıklarını bilen, tasavvufa taraftar olan bir Müslümanım. Benim kasdettiklerim hakikî şeyhler, kâmil mürşidler değildir.

Müslümanlar, büyük çoğunluk itibarıyla, birtakım tarihî ârızalar dolayısıyla gecekondu, kırsal kesim, varoş ve taşra kültürü sahasında kalmışlardır. Kurtulmak için vasıflı, güçlü, üstün aydınlara, uzmanlara, elemanlara ihtiyacımız vardır. Zaten İslâm bir şehir ve medeniyet dinidir. Bizim dinimiz köylülerin de dinidir ama asla bir “köylü dini” değildir.

Din sömürücüleri en büyük vurgunu kültür seviyesi düşük kalabalıklar arasında yapmaktadır.

Din rantı yeme felâketinden kurtulduğumuz zaman birçok işimiz yoluna girecektir.

Din rantı toplayan kişiler ve onların vergi memurları en ufak bir tenkit ve sorgulamayı bile dehşetli bir tepki ile karşılamakta, “Sizin hesap sormaya hakkınız yoktur. Vazifeniz bize para vermektir, gerisine karışamazsınız” demektedir.

Şimdiye kadar din rantı olarak milyarlarca dolar toplandı. Bu paralar ile güçlü, vasıflı, üstün Müslüman kadrolar kurulmuş; güçlü ve üstün bir islâmî medya tesis edilmiş; ilim, irfan, sanat, kültür sahasında Müslümanlar karşıtlarından yüksek hale gelebilmiş olsalardı özlenen kurtuluş güneşi doğmuş olurdu.

İslâm düşmanları birtakım din sömürücülerinin saf ve çabuk kanan Müslümanlardan milyarlarca dolar din rantı topladıklarını bilmiyorlar mı? Hiç bilmez olurlar mı? Müslüman kesimin içi sürüyle casus, ajan, provokatör, manipülatör ile doludur. Telefonlar dinlenmektedir. Cep telefonları, bilgisayarlar mikrofon vazifesi görmektedir. Her yerde gizli kameralar vardır. “İslâm’la Mücadele Seksiyonları” binlerce dosya hazırlamıştır, hazırlamaktadır. Lâkin, İslâm karşıtları, Müslümanları kendi içlerinden çürütmek ve çökertmek için birtakım din sömürücülerini, mukaddesat baronlarını sinsice desteklemektedir. Siyasetleri şudur: Din sömürücüleri İslâm dâvâsını dejenere etsinler; Müslümanların güçlerini, ümitlerini, enerjilerini, imkanlarını, paralarını, potansiyellerini boşa harcatsınlar, buna karşılık milyarlarca dolar devşirsinler.

Daha fazla ilim, daha fazla irfan, daha fazla kültür, daha fazla sanat… Firaset, basiret, şuur, uyanıklık… Müslümanların bunlara şiddetle ihtiyacı var. 27 Nisan 2001