İslâm medreseleri kapatıldığı zaman ehlullahtan bir zat çok üzülmüş, “Ah, keşke medreselerin yerine camileri kapatmış olsaydılar. Medreseler ileride camileri açtırırdı ama ilim gidince her şey biter” buyurmuş. İlimsiz, irfansız, kültürsüz, bilgisiz islâmî hareket, islâmî kalkınma, kurtuluş olmaz. Bunu niçin anlayıp idrak edemiyoruz? Bugünkü hâfız mektepleri,

Kur’ân kursları, İmam – Hatipler, İlâhiyatlar ile ilim boşluğu doldurulmaz.

Medreseler bin küsur yıllık bir ilim geleneğini yaşatıyordu. Yerleri boş kaldı.

Caminin iki desteği vardı. Biri medreseler, diğeri tasavvuf tekkeleri. Camiler bunlardan mahrum kalınca mânen harap oldular. İslâm İslâm diyorlar. İlimsiz, irfansız, kültürsüz, sanatsız, edebsiz, medeniyetsiz islâmî hareket olur mu? İnsan biraz sarf nahiv okumakla alim, ârif, fazıl olmaz.

Sadece taylasan sarık, taç, hırka ile ne derviş olunur, ne şeyh.

Bunlar zâhirî alâmetlerdir. Önemli olan içteki zenginliktir. Cami betonarme bina, mermer, çini, kubbe, tezyinat değildir. Mâmur da görünse, cemaati olmayan, güçlü hademe-i hayrata (din görevlilerine) sahip bulunmayan cami haraptır.

Peygamber’in gerçek vârisleri ve halifeleri paraya önem vermezler, hizmetlerini parayla yapmazlar, Müslümanlardan para toplamazlardı. Onların fütuhatı para gücüyle elde edilmemiştir.

Türkiye’de yetmiş binden fazla cami var. Günde üçyüzelli bin kere ezan okunuyor. Yetmiş bin değil, yediyüz bin cami olsa, şayet ilim, irfan, kültür, edeb olmazsa bu binalar fazla bir işe yaramaz.

Bilgi aksiyon haline gelmeli ki, kurtuluşa ve yükselişe sebep olsun. Kitaplarda güzel şeyler yazılıyor, bu kitaplar milyonlarca adet satılıyor, fakat içlerindeki bilgiler hayata geçirilmiyor. Ne işe yarar bunlar?

Kur’ân’da en fazla emredilen amel beş vakit namazdır. Bu farz, hadîslerle, sünnetle de te’yid edilmiştir. Bu konuda ondört asırlık güçlü bir icma vardır. Peki Müslümanların büyük kısmı, bunları bildikleri halde niçin hayatlarına uygulamazlar? Çünkü halka nasihat edecek, toplumu doğru yola sokacak, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacak âlimler kalmamıştır. Ender birkaç istisnâ durumu değiştirmez.

Farz namazlar cemaatle eda edilmelidir.

Şeriat’ın emri böyledir.

Müslümanların ilmi, iradesi, ahlâkı, karakteri bunu anlamaya, algılamaya yetmiyor.

Nice zavallı beyinsiz var ki, hem kurtulmak istiyorlar, hem de namaza ve cemaate gereken önemi vermiyorlar. İdrakleri kâfi gelmiyor.

Namaz kılmak, cemaate katılmak o kadar zor değil. Oldukça kolay bir iştir bunlar. Bunları bile yapamayanlar nasıl olur da, daha zor, daha çetin, daha meşakkatli ve çileli işleri yapabilir?

“Biz İslâm nizamını kurmak için çalışıyoruz, şimdi namazın, cemaatin sırası mı?..” diyenlere şaşılır. Böyle düşünenlerin kalplerinde maraz vardır muhakkak.

“Bazı imamlar ehil değil. Kendilerinde namazın sıhhatini bozacak haller var…” diyenler olursa, onlara, “Efendi, bütün imamlar da böyle değil ya. Ara tara, civarındaki camilerin birinde elbette ardında namaz kılınacak biri vardır. Git ona uy” cevabını veririz.

Ehl-i sünnet Müslümanlığında, kendisindeki bid’at veya fısk imanını götürmeyen ve namazın sıhhatine mâni olmayan herkesin ardında namaz kılınacağına dair hüküm vardır.

Uyanık ve şuurlu Müslümanların para ve zenginlik fitnesinden uzak durmaları, bunlara karşı uyanık bulunmaları gerekir. Ümmet’e bunu anlatacak öğütçüler nerededir? Para sanki din iman olmuştur. Nefisler putlaştırılmıştır. İslâm’a tamamen zıt hedonist felsefe ve ahlâk kütlelere hâkim olmuştur. Lüks, konfor, israf, aşırı tüketim hayatın gayesi haline gelmiştir. Bu konuda Müslümanları çekip çevirecek, onlara nasihat edecek âlimler ve vaizler nerededir?

Hizmet ve istihdam…

İslâm’a ve Ümmet’e hizmet etmek ne demektir; İslâm’ı ve Ümmet’i kendi şahsî emelleri uğrunda âlet, istihdam, istismar etmek ne demektir? Bu nazik, hayatî, önemli konuyu Müslümanlara anlatmak gerekmez mi?

Eski zaman âlimlerinin gerçekleri birtakım kitap ve risalelerde beyan etmiş olmalarıyla mesele bitmez.

Gerçek devamlı olarak söylenecek, yazılacak, öğretilecektir.

İslâm dini, sadece kitap okumakla iyice öğrenilmez.

Mutlaka bir üstaddan, mürşidden, âlimden, ehil kişiden ders almak gerekir.

Hocalar ve önderler talebelerine ve bağlılarına yapılacak işleri anlatacaklar, emir ve nasihat verecekler, onlar da bunları hayatlarına tatbik edeceklerdir. Meselâ, onlara, ezan okununca camiye, cemaate gitmeye çalışınız denilecektir. Bu devirde böyle bir yapı ve teşkilât var mıdır?

Âlim, ârif, fazıl, ehil kimseler pek azalmış, onların yerini ehil olmayan bir sürü insan almış. Peygamber, “Siz ne haldeyseniz o şekilde idare olunursunuz” buyurmuştur. Şimdi nice cahil bu nebevî hikmeti düşünmüyor ve Müslümanların kendi hallerini islâh etmeden kurtulacaklarını, zafer bulacaklarını sanıyorlar. Arap dünyasında yetmiş seneyi aşan bir zamandan beri şiddete, ihtilâle dayalı aktivist metodlar uygulandı. Netice ne oldu? Her geçen gün daha kötü oldular. Tunus’ta tesettür yasak, namaz kılmak yasak, din ve dindarlar üzerinde büyük baskı ve zulüm var. Demek ki, Müslümanlar gevşek davranmışlar, din hükümlerini ihmal etmişler, vazifelerini yapmamışlar ve sonunda bu kötü idareye maruz kalmışlar. “Biz bu zalim idareye lâyık değiliz” diyenlere kulak asmamak gerekir. Onlar, Peygamber’den daha mı iyi bilecekler?

Sırf parayla ve palavrayla din hizmeti, islâmî fütuhat mümkün olsaydı, Türkiye Müslümanlarının şimdiye kadar kırk kere kurtulmuş olmaları gerekmez miydi? Otuz kırk senedir milyarlarca dolar hizmet parası toplandı ve bunların bir kısmı harcandı da ne oldu?

Kur’ân’da “Peygamber sizin için güzel bir örnek ve modeldir” meâlinde âyet bulunmaktadır. Bugünkü islâmî hareket Peygamber’in metoduna, sünnetine, ahlâkına uygun mudur? Din baronları Peygamber’in yolundan gidiyorlar mı?

Kur’ân’da ve hadîste, Müslümanlara, “Yapamayacağınız şeyleri söylemeyin” mealinde nasihat vardır. Birtakım din baronları bu nasihatlara kulak asıyor mu? Müslümanlar aynaya baksınlar.

Günah, isyan, tuğyan, nifak, şikak, gaflet, ihmal, tehâvün, hamiyetsizlik, mürüvvetsizlik, kin, düşmanlık, tefrika, irtibatsızlık, cahillik almış yürümüştür. Kibir, gurur, azamet, şatafat, israf, sefahat, beyinsizlik yaygın hale gelmiştir. Din sömürüsü, din düşmanlığından da kötüdür. Nasıl uyanacağız? Kendimizi nasıl düzelteceğiz?