Ilımlı İslâm Tezgâhı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
CumartesiMemleketin, milletin, devletin bir sürü derdi var; korkunç bir fırtına, dehşetli krizler içindeyiz. Bütün bunlar futbol hastalarının umurunda mıdır? Cihan yıkılsa onları ilgilendirmez. Sırf futboldan bahseden günlük gazeteler vardır, onları alır okurlar. Öteki gazetelerin de öncelikle sondaki futbol sayfalarını tedkik ederler.
Müslümanların içindeki cemaat, hizip, fırka, grup hastaları da böyledir. Onlar dine, ümmete, dünyaya, ülkeye futbol hastalarının gözlüğüyle bakarlar. Çünkü beyinleri şartlandırılmıştır, düşünme yetenekleri çok sınırlıdır.
Bir Müslüman elbette bir tarikata, bir cemaate mensup olabilir. Lâkin bir Müslüman tarikatlı olabilir, tarikatçi olamaz.
Tarikatını, cemaatini, meşrebini İslâm dininin üzerinde ve önünde görmek sapıklık değil midir?
Müslüman kötülükleri sevmeyen, onlardan dolayı üzülen, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapan (Durumuna göre fiilen, lisanla, kalben) bir insandır. Memlekette bunca kötülük cereyan ediyor ve cemaat hastaları bunlardan dolayı üzülüp, öfkelenmiyor; olur mu böyle şey?
Neymiş efendim, bu muhterem ve mübarek zatların kendi özel hizmetleri varmış, dünya batsa başka konularla ilgilemezlermiş. Bu ne biçim felsefedir?
Aklıkıtın birisi, memleket meseleleriyle ilgisizliğini haklı göstermek için bana “Bediüzzaman dünya ile ilgilenmezdi, biz de onun yolundan gidiyoruz” demez mi? Yahu Bediüzzaman kim, sen kimsin… O hazret şeytanî politika işlerine karışmazdı; yüreği bu milletin başına gelen felâketlerden dolayı sızlıyordu. Ölünceye kadar millete, ülkeye hizmet etmiştir. İnsanların imanlarını kurtarmak; İslâm ve Kur’ân hakikatlarını ve nurlarını yaymak ülkeye, millete en büyük hizmet değil midir?
İslâm dinini bir futbol takımı gibi görenler, islâmî hizmet ve faaliyetleri böyle bir zihniyetle yapanlar şimdiye kadar büyük hatâlar etmiştir, büyük zararlar vermişler, büyük tahribata sebep olmuşlardır. Artık bu yanlış yoldan dönülmelidir.
Hiçbir meşreb, mezheb, tarikat, fırka, hizip, grup, klik yüce İslâm dini ile özdeşleştirilemez.
Cemaat, hizip, tarikat, fırka, grup fanatikleri lisan ile “Bizim cemaatimiz din ile özdeştir” demiyorlar ama uygulamaları bunu göstermektedir. Hattâ öylesine aşırı gidenler vardır ki, bırakınız cemaatini ve tarikatını din ile özdeşleştirmek, onu dinden üstün görenler bile vardır. Bu ne korkunç bid’at ve sapıklıktır.
Ehl-i Sünnet İslâmlığında, bazı bozuk mezheplerde olduğu gibi mâsum (yanılmaz, günahtan korunmuş, hatâ etmez) imam inancı yoktur. Hiçbir cemaatin, fırkanın, tarikatın, hizbin hocası, hocaefendisi, hazreti, büyüğü akl-ı evvel değildir, yanılmazlık sıfatına sahip değildir. Birtakım hocaları, hazretleri putlaştırmak Kitabullah’a ve Sünnet’e uygun düşmez. Dinimiz toplum işlerinin, ehil olan kimselerle istişare yapılarak görülmesini emretmektedir.
Otuz kırk yıldır İslâm dâvâsı için toplanan paralarla ne yapılmıştır? 28 Şubat’tan sonra Müslümanların durumu son derece kötüleşmiş bulunuyor. Birtakım islâmî gazeteler ve televizyonlar için samimî dindar halktan, Avrupa’daki işçilerden şimdiye kadar milyarla dolar toplandı. Bu paralarla kurulan, desteklenen gazeteler ve televizyonlar şu anda islâmî yayın yapıyorlar mı? Müslüman kadınların altınları, mücevherleri, bilezikleri “Verin hacılar verin, bunlarla dinimize hizmet eden medya organları kurulacaktır” edebiyatı ile toplanmıştı. O paralar ne oldu? Birtakım Müslüman gazete ve televizyonların yayınları İslâm ahkamına, İslâm ahlâkının prensiplerine uygun mudur?
Birkaç yüz veya birkaç bin militan, fanatik, ültra Sabataycı şu memleketi parmaklarında çeviriyor, çoğunluğu büyük sıkıntılara sokuyor. Onları tanımak, onları deşifre etmek, onlar konusunda halkı ve aydınları uyarmak için niçin bir “Türkiye Sabataycılarını Araştırma Merkezi” kurulmuyor? Müslümanların niçin hâlâ bir bilgi bankaları, bir stratejik araştırmalar enstitüsü, bir plan ve program dairesi yoktur? Halkı, gençliği, aydınları uyandırmak, doğruları duyurmak için niçin çeşitli broşürler, kitapçıklar çıkartılmıyor?
Kültürü, aklı, ufku yetersizler uzun yıllar boyunca cami helâsı, cami kaloriferi, cami hoparlörü, cami tezyinatı (bari güzel ve estetik olsa), imam ve müezzin meşrutası (lojmanı) için çalıştılar. Ne istişare ettiler, ne ehline danıştılar. Her tarafı hâfız okulları ve kursları ile doldurdular. Eğitim, üniversite, medya, sanat, kültür, araştırma, vasıflı ve güçlü aydın kadrolar yetiştirme işlerine önem vermediler, dikkat etmediler. Sonunda bu hallere düştük.
En son ABD, Papalık ve Avrupa devletleri ılımlı İslâm diye bir şey çıkartmaya karar verdiler. Onların gayesi, hakikî İslâm dininin ikinci plâna atılarak, onun yerine Şeriatsız ve fıkıhsız bir İslâm hümanizması konulmasıdır. Bizim dinimiz orta bir dindir, zaten ılımlıdır.
Birtakım maddî ve dünya ile ilgili manevî menfaatler mukabilinde birtakım hazretler, baronlar ABD ve Papalık güdümünde, Washington ve Tel-Aviv gözetiminde ılımlı İslâm projesinin gerçekleştirilmesi için çalışmaktadır.
Hiçbir çare kalmazsa, Türkiye’ye ılımlı İslâm hâkim kılınacakmış. Şeriatsız, fıkıhsız, sünnetsiz, ulemasız, meşayihsiz bir İslâm. Tesettür mü? O bir teferruattır, vaz geçebilirler. Baskılar karşısında kendilerine bağlı bütün hocahanımları ve kapalı öğrencileri açtırmadılar mı?
Tabakat-ı fukahanın en alt derecesi olan müftülük rütbesine bile sahip olmayan birtakım cemaat başkanları kendilerini müctehid-i mutlak zannediyor ve akıl almaz ictihadlar yapıyor, fetvalar veriyorlar. Dinimizin kesin, değişmez hükümleri vardır, onlarda ictihad falan yapılamaz. İslâm fıkhı “Mevrid-i nasta ictihada mesağ yoktur” diyor.
Kendilerini mehdi, mesih, sahib-i zaman, yegâne-i cihan sanan bazı kişiler daha da ileri gidiyor, açıklamaya pek cesaret edemeseler de Peygamber ve şâri’ gibi hareket ediyorlar. Müslümanları uyarıyorum: Bu gibi adamların peşlerine düşenler Mevlâlârını değil, belâlarını bulurlar.
Müslümanlar kendi dinî işlerini Allah’ın Kitabına, Peygamberin Sünnetine, din imamlarının ve büyük âlim ve mürşidlerin metodlarına uygun olarak çözmelidir. ABD, Papalık, Avrupa devletleri, misyonerler, Sabataycılar bizim din işlerimize karışmasınlar.
Wahington ve Tel-Aviv’de tezgâhlanan, Papalığın teşvik ve tahsinine mazhar olan “ılımlı İslâm”a dikkat ediniz, âgâh olunuz. 21 Ocak 2001