İLK Müslümanlar ile bugünküler arasında ne büyük farklar var. İlkler üstün insanlardı. İslâm’ı iyi biliyorlardı, iyi anlıyorlardı. Gayret, hamiyet, sabır, mürüvvet sahibiydiler. Yüksek ahlâka ve fazilete mâliktiler. Zamane Müslümanları kendilerini sakın onlarla bir tutmasın. Onlar kaliteli Müslümandı, bugünküler ise genellikle vasıfsız ve yetersiz Müslümandır.

İslâm’ın devirlerine bakalım. Miladî 636’da Müslümanlar Kudüs-i şerifi alırlar. 673’te İslâm donanması Kostantiniyye önündedir. 707’de İslâm ordusu Hindistan’da İndus nehri kenarına gelir. 711’de Tarık bin Ziyad İspanya’yı fethe başlar. 751’de Ortaasya’da İslâm orduları Çinlileri yener, Türkler akın akın Müslüman olur. 851’de Müslüman denizciler Çin’in Kanton limanına giderler. 856’da Müslümanlar Napoli’ye girerler.

İlk Müslümanlara bu gücü, bu hızı, bu fetihleri veren neydi? Onlar güçlerini İslâm’dan alıyordu. İslâm en büyük güç kaynağıdır. Lakin iyi anlamak, iyi uygulamak şartıyla. İlk Müslümanlar lükse, konfora, rahata düşkün değillerdi. Lüks, konfor, rahat, aşırı tüketim, hazperestlik (dünya zevk ve lezzetlerine düşkünlük) fertleri ve toplumları yumuşatır, çürütür, çökertir.

İlk Müslümanların arasından büyük kahramanlar çıkmıştır.

Bir de şimdiki Müslümanlara bakınız. Bilgi, ilim, irfan, kültür, sanat boyutları güdük; ahlâk ve faziletleri yetersiz; himmetsiz ve gayretsiz; ufukları dar, şahsî menfaatlerine düşkün, ihlassız ve istikametsiz kimseler. Elbette istisnalar var ama yetersiz kalıyorlar.

Dinimiz birliği emrediyor. Aralarında çeşitlilikler, farklılıklar olabilir ama bütün Müslümanlar tek bir Ümmettir. Şimdi böyle mi? Paramparça olmuşlar. Dinimiz, Ümmet’in üç günden fazla başsız, İmam-ı Kebirsiz kalmasına izin vermiyor. Müslümanların bir başı var mı? 1924’ten beri Riyaset-i Kübra makamı boş. Yüz milyonlarca Müslüman bu boşluğun ıstırabını vicdanında hissetmiyor mu? İslâm âleminde birleşmek için gayret var mı?

Batı dünyasında eski Haçlı taassubu kalmamış. Hıristiyan ülkelerde yaşayan milyonlarca Müslüman büyük bir hürriyete sahip. ABD, İngiltere, Almanya, İsveç, Kanada, Avustralya gibi medenî, demokrat, ileri memleketlerde sonsuz bir din hürriyeti var. Müslümanlar bundan yararlanabiliyor mu? Milyonlarca insan İslâm müjdesine, İslâm tesellisine, Hazret-i Muhammed aleyhisselamın getirdiği iyi habere muhtaç. Müslümanlar bu müjdeyi, bu teselliyi, bu iyi haberi tebliğ edebiliyorlar mı?

Binlerce cemaat, binlerce din baronu, binlerce tezgâh… 15’inci asırda Katolik dünyasında toplanan endüljanslar gibi şimdi İslâm dünyasında mütemadiyen para toplanıyor. Bu paralarla, olması gerektiği gibi dâvet ve tebliğ yapılabiliyor mu? Bunca para ne oluyor? Hangi din baronunun kaprisleri, heva ve hevesi için harcanıyor?

İlk Müslümanlar hukuk sahasında büyük çalışmalar yapmış, fıkıh ilmini kurmuş, mükemmel bir adalet sistemi tesis etmişlerdi. Şimdiki Müslümanların hukukî, fıkhî başarıları var mıdır?

İlk asırların Müslümanları medreseler, mektepler, üniversiteler, kütüphaneler, dergâhlar, zâviyeler, kervansaraylar kurmuşlardı. Endülüs İslâm üniversiteleri dünyanın en parlak, en üstün ilim ve irfan müesseseleriydi. Şimdiki Müslümanların böyle mektepleri, medreseleri var mı?

İlk Müslümanlar laf adamları değil, iş adamlarıydı. Şimdi laf ve demagoji çok, iş ve eser pek az.

İlk Müslümanlar karada yayan olarak yahut atla, denizde yelken veya kürekle yol alarak binlerce kilometre uzaklara gider ve i’lâ-yı kelimetullah ederler, büyük fütühata nâil olurlardı. Şimdikiler ne yapıyor?

İlk Müslümanlar namaza, ibadete, cemaate, zikrullaha, hayır ve hasenat yapmaya, cihad fî sebilillaha, nefsin terbiyesine, ilim ve irfan edinmeye, hikmete, ruh asaletine, ahlâka, fazilete düşkündüler. Şimdiki Müslümanlar ise müzeyyen meskenler, lüks mefruşat (mobilya, döşeme), lüks ve gösterişli binitler, bol ve pahalı yemekler, süslü ve kaliteli giyim kuşam, böbürlenme, çalım satma, dünya zevkleri peşinde koşuyor.

İlk Müslümanların zahirine baktığınız zaman onların İslâm kimliğine sahip olduklarını hemen anlardınız. İmâmeleri (serpuşları, sarıkları), elbiseleri, cübbe ve kaftanları İslâm kültür ve medeniyetinin eseriydi. Şimdiki Müslümanların çoğu Frenk kıyafetlerine bürünmüşler. Başları açık, üstlerinde Frenk gömleği, Frenk ceketi, Frenk pantolonu, ayaklarında Frenk iskarpini var. İlk Müslümanlar sakallıydı, şimdikilerin çoğu sinek kaydı matruş.

İlk Müslümanlar, günde beş kez Ezan-ı Muhammedî okunduğunda camilere seğirtirler, büyük cemaatler halinde namaz kılarak Allah’a ibadet ederlerdi. Şimdi yüksek tabaka, sözde okumuş ve aydın Müslümanları camide göremezsiniz. Cihad yapmaktan, İslâmcılık faaliyetlerinden namaza gitmeye vakit bulamıyorlarmış. Pöh!

İlk Müslümanların dirayetli imamları, fakihleri, müftüleri, müderrisleri, şeyhleri, mürşidleri, zâhidleri vardı. İlk Müslümanlar büyük şairler, büyük edipler, büyük mimarlar, büyük sanatkarlar, büyük kumandanlar, büyük mütefenninler yetiştirmişti.

İlk Müslümanlar emanetleri ehline verirlerdi. Bendelere, kardeşlere, bizdenlere, hocaperestlere vermezlerdi.

İlk Müslümanlar hukuk, ticaret, eğitim, askerlik sahalarında rakiplerinden, karşıtlarından üstündüler.

Sözü uzatmayayım. Biz onları görseydik ihlaslarını, istikametlerini, mürüvvetlerini, sabırlarını, fedakârlıklarını, himmetlerini anlayıp idrak edemezdik de onlara deli derdik. Onlar bizi görseler Müslüman demezlerdi.