İlmihal Müslümanlığı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Pazartesi
Kur’ân Allah’ın kelâmıdır, Müslümanların düsturudur. İslâm dininin ana kaynağıdır. Peygamber, Kur’ân’ın hayata uygulanmasının en güzel örneğidir, modelidir. Onun Sünneti din hükümlerinin ikinci ana kaynağıdır. “Bize Kur’ân yeter. Dinin tek kaynağı Kur’ân’dır, Sünnet kaynak değildir…” diyenler yanılıyor. Kur’ân elbette ana kaynaktır ama onu hakkıyla anlayabilmek için Peygambere bakmak, Peygamberin Sünnetini bilmek, o sünnete uymak gerekir.
Peygamberi bırakacakmışız da, Kur’ân’ı anlamak ve yorumlamak hususunda kime uyacakmışız? Birtakım câhil ve zındıklara mı?
Peygamberin Kur’ân anlayışından, O’nun sünnetinden kıl kadar uzaklaşan sapmış olur.
İslâm dininin hükümleri, Şeriat, fıkıh sistemleri kuru nazariyeden ibaret değildir. Onlar hem teoridir, hem de hayata uygulanan, yaşanan bir aksiyondur. O yaşayışın, o aksiyonun en güzel, en mükemmel, en başarılı örneği de Peygamberdir.
Peygamberin örnek oluşunu, Müslümanlar için usve-i hasene (güzel bir model) oluşunu sinsice inkâr edenlerin imanından şüphe etmek gerekir.
“Kur’ân Müslümanlığı” diyorlar. Kur’ân Müslümanlığı bizim ilmihallerimizde, fıkıh kitaplarımızda, ahlâk ve tasavvuf kitaplarımızda yazılı olan Müslümanlıktır. Peygamberi dışlayan, din kaynaklarını dört değil, tek olarak gösteren Müslümanlık, adı “Kur’ân Müslümanlığı” da olsa, gerçek Kur’ân Müslümanlığı değildir.
Biz Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanları, İslâm’ı nasıl öğrenmişizdir? Ömer Nasuhi Bilmen gibi icazetli gerçek âlimlerden öğrenmişizdir. O kimlerden öğrenmiştir? Kendi icazetli hocalarından, üstadlarından. O hoca ve üstadlar kendi hocalarından. Böylece her kuşak kendi icazetli hocasından öğrene öğrene silsile Hanefîlerde Ebû Hanife hazretlerine, Şâfiîlerde İmam Şâfiî’ye, Mâlikî’lerde İmam Mâlik’e, Hanbelî’lerde İmam Ahmed b. Hanbel’e dayanır. Onların da Tâbiînden hocaları vardır. Tâbiîn Ashab-ı Kiram’ın fakihlerinden öğrenmişlerdir. Ashab da Resûl-i Kibriya Efendimizden (Aleyhisselâtü Vesselâm) öğrenmiş, icazet almıştır. Din ve Şeriat bilgileri Resû-i Kibriya Efendimize Cibril-i Emîn vasıtasıyla Yüce Allah katından gönderilmiştir. İşte, bazı zıpçıktı ve zındıkların “İlmihal Müslümanlığı” diye hafife aldıkları, tahkir etmeye yeltendikleri gerçek Müslümanlık böyle mübârek, nuranî bir zincirle bize ulaşmış bulunuyor. Peki reformcu, yenilikçi, Allah’ın âyetlerinin bir kısmını kabul edip de bir kısmını inkâr eden zındıklar bilgilerini hangi kaynaklardan alıyor?
– Taqiyyeci Cemalüddin Afganî’den. O Afganî ki, kendisini İranlı olduğu halde Afganistanlı, Şiî olduğu halde Sünnî gibi göstererek Müslümanları aldatmıştır. Farmason localarına üye olmuştur.
– Amerika’nın Tucson şehrinde yaşarken, orada camide öldürülen yalancı ve sahte Peygamber Mısırlı Reşad Halife’den. O Reşad Halife ki, Kur’ân’da sonradan ilâve edilmiş iki âyet bulunduğunu iddia ederek küfre düşmüştür. Namazda tahiyyattan sonra salâvat okumanın şirk olduğunu iddia etmiştir. Biz dinimizi, ilhamlarını böyle bozuk adamlardan alan birtakım zındıklardan mı öğreneceğiz?
Zındıklar mezhepleri inkâr ediyor, Ehl-i Sünnet’in de diğer fırkalar gibi bir fırka olduğunu söylüyor. Ehl-i Sünnet fırka değil Sevâad-ı Âzam’dır, ana yoldur. Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanmaktadır. Fıkıh ekolleri, zındıkların iddia ettiği gibi sonradan çıkmış bir bid’at değildir. Asr-ı Saadet’te, Hazret-i Peygamber’in sağlığında Mushaf da yoktu. İlk Mushaf Hazret-i Ebûbekir zamanında yazılmıştır. Daha sonra Hazret-i Osman Zinnureyn zamanında çoğaltılıp ufuklara (uzak İslâm ülkelerine, vilayetlere) dağıtılmıştır. Nasıl Kur’ân’ın metnini bir araya getiren Mushaf bid’at değilse, Kur’ân’ın ahkâmını bir araya getiren fıkıh mezhebi de bid’at değildir.
Birtakım sünnîlerin ahlâklarında, davranışlarında, bazı dinî yorumlarında hatâ, eksiklik olabilir ama Ehl-i Sünnet İslâmlığı’nda doktrin olarak hiçbir eksiklik, yanlışlık yoktur.
Peygamberi, Sünnetini, hadîsleri din kaynağı olmaktan çıkartmak isteyenler Şeriatsız, fıkıhsız yeni bir din türetmek istiyor. Şeriatsız, fıkıhsız, mezhebsiz İslâm olmaz. Bunlar olmadan abdest almak, iki rekat namaz kılmak, oruç tutmak mümkün değildir. Çünkü temizliğe, ibadetlere ait bütün hükümler, kurallar Şeriat’tadır, fıkıhtadır, mezheplerdedir.
Ben nice mezhepsiz, Selefî Müslüman görmüşümdür ki, namaz kılabilmek için, inkâr ettikleri, aleyhinde bulundukları mezhep kitaplarından bilgi almışlardır. Ol mâhiler ki, derya içredir, deryâyı bilmezler…
Hiçbir Müslüman samimî olarak, ihlâslı olarak, iyi niyetle Peygamber ve sünnet düşmanlığı yapmaz, yapamaz. Bu düşmanlığın ardında kötü niyetler, suikastlar vardır. Birtakım gizli mihraklar dinimizi içinden yıkmak, kaleyi mihraptan fethetmek istiyor.
Bugün İslâm’ı kabul eden nice Amerikalı, Kanadalı, Fransız, İngiliz hanımı tesettüre giriyor, örtünüyor. Bizdeki zındıklar ise İslâm’da tesettür yoktur diyor. Tesettür dinimizin muhkem hükümlerindendir; bu konuda Kitabullah’a, Sünnet-i Resûle, ondört asırlık icmâ’ya dayanan bir ittifak bulunmaktadır. Aklı başında hiçbir Müslüman tesettürü inkâr etmez, o muhkem farzın aleyhinde bulunmaz.
Kur’ân mücmeldir, onun en büyük, en sahih, en mufassal tefsiri Resûl’ün Sünnetidir, İslâmî uygulamasıdır. Bütün usûl-i fıkıh kitaplarında Sünnet’in de bir nevi vahy olduğu yazılmakta, anlatılmaktadır. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde “Biz bal arısına vahy ettik…” buyuruyor. Bal arısına vahyeden Yüce Allah, Kur’ân âyetlerinin dışında da Peygambere vahiy ve ilham yoluyla nice ahkâmı, nice dakikayı (incelikleri) bildirmiştir.
İslâm dini pozitivist, materyalist, ateist, hedonist, felsefeye ve dünya görüşüne tamamen zıt ilâhî ve mukaddes bir din, nizam, dünya görüşüdür. İslâm’ı sapık ve dinsiz felsefelere ve dünya görüşlerine ayarlamak boş bir gayretten ibarettir.
Bu yüce din bize doğrudan doğruya tebliğ edilmemiştir. Allah, Peygambere tebliğ etmiş, Peygamber Ashabına tebliğ etmiş, Ashab Tâbiîne tebliğ etmiş, böylece nesilden nesile bize kadar ulaşmıştır. Bu ulaşım biri zahirî-şer’î, diğeri tasavvufî-bâtınî iki nûranî silsile ile olmuştur. İcazetli ulemanın ve icazetli mürşidlerin ellerini, eteklerini bırakırsak karanlıkta kalırız.
Kendilerini Peygamber yerine koyan, dinde reform yapan, Ehl-i Sünnet Müslümanlığını “İlmihal Müslümanlığı” diye tahkir, tezyif, tahfif eden zındık ilâhiyatçıların hile, hud’a ve iğvalarına aldanmayalım. 09 Temmuz 2002