İmam Hatip Son Sınıf Öğrencisine Açık Mektup
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
Sevgili ve değerli, fakat çoğunluğu harcanan İmam Hatipli gençlere:
Selamdan sonra…
Affınıza ve hoşgörünüze sığınarak sizlere bazı sorular yöneltmek istiyorum:
Birinci Soru: Ehl-i Sünnet itikadına göre
İki:
Üç: En az dört senedir Arapça okuduğunuza göre Türkçesi’ni verdiğim şu basit mektubu Arapça’ya tercüme ediniz:
“Aziz ve muhterem kardeşim…
Mektubunuz aldım, teşekkür ediyorum. İnşallah sıhhat ve afiyettensinizdir. Bendeniz çok şükür iyiyim. Yakında Türkiye’ye geleceğinizi yazıyorsunuz. Bu haberiniz beni çok memnun etti. İştiyakla bekliyorum. Huda’ya emanet olunuz. Selam ve hürmetlerimle.”
Dört: Kaç çeşit Kur’ân tefsiri vardır? Bunların hangisi muteber ve meşrudur, hangisine güvenilmez?
Beş: Ehl-i Sünnet’in itikatta iki imamı kimlerdir?
Altı: Şeriat kelime ve kavramının kısa bir tanımını yapınız.
Yedi: İmamet-i Kübra nedir? Müslümanların bir İmam-ı kebir’e biat ve itaat etmelerinin hükmü nedir?
Sekiz: Selef-i Sâlihîn nedir? Bu konuda on beş satırlık bir kompozisyon yazınız.
Dokuz: Mü’minlerin oluşturduğu topluluğa Kur’ân ve Sünnet’te verilen ad nedir? Özellikleri nelerdir?
On: Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘an’i-l-münker nedir? Yirmi satırlık ciddi, derli toplu bilgi veriniz.
Aziz gençler! Siz dört sene dinî bir okulda okudunuz, yukarıdaki on sorunun her birine, doğru cevap verebilirseniz, bir not veriniz, yekûn on olsun. Kendinizi imtihan ediniz, on üzerinden kaç not alacaksınız bakalım?
Bu sorular bir din okulunun son sınıf öğrencisi için pek kolay, pek basit, pek bilinen şeylerdir. On üzerinden yedi alırsanız orta derecelisinizdir, notunuz beşe düşerse zayıftır, beşten aşağısı felaket ve rezalettir.
Sizleri zerrece suçlamıyorum. Eğitim sistemini ve rejimi suçluyorum.
Müslüman bir genç iyi bir metot ve yoğun bir eğitimle dört senede bırakın Arapça’yı, Çince’yi ve Japonca’yı bile öğrenebilir. Dört sene Arapça oku ve yukarıda verdiğim basit metni Arapça’ya tercüme edeme. Olacak şey midir bu?..
Yukarıdaki on imtihan sorusu dışında bir soru daha yönelteyim:
Beş vakit namazla aranız nasıldır? Eğer hiç kılmıyorsanız, doğrusu çok üzülürüm. Siz
öğrencisi değilsiniz ki, bilgisizlik mâzeretiniz olsun. Bir din okulunda tahsil görüyor ve sonra o dinin imandan sonra eylem ve ibadetle ilgili ikinci temel emrini yerine getirmiyorsunuz.
Bunda sizin yüzde kırk dokuz kabahatiniz vardır, suçun yüzde elli biri rejime, eğitim sistemine, idarecilerinize ve öğretmenlerinize aittir.
Bir sual daha: Hiç camiye, cemaate gittiğiniz oluyor mu?
Ayda kaç kez sabah namazı kılmak için camiye gidiyorsunuz?
Bu yazıyı birinin yazması, bu soruları birinin yöneltmesi gerekiyordu. Bu iş bendenize kaldı. Belki de vehle-i ulada
bana darılacak, kırılacak, üzüleceksiniz. Rica ediyorum: Sabırlı olun. Biraz düşünün bekleyin, öyle karar verin. Bu yazı faydalı ve hayırlı bir yazı mıdır, değil midir? Elinizi vicdanınıza koyun, öyle cevap verin.
(Not: Yazılarımı devamlı okumayanların belki haberleri yoktur… Sultan Abdülhamid zamanında Galatasaray Lisesi’nde
vakit namazları bütün Müslüman öğrencilerin okul camiinde okulun resmi imamının ardında cemaatle kılması mecburi idi… Diğer liselerde de böyleydi. Farz namazların şer’î bir özür olmaksızın tek başına kılınmasına cevaz verilmezdi… Bütün Osmanlı liselerinde icazetli, sarıklı ulema ve fukaha tarafından akaid, fıkıh, mâlumat-ı diniye dersleri verilirdi. Galatasaray Lisesi din dersi hocalarından biri, Nimet’ül İslâm kitabının yazarı büyük âlim merhum Hacı Mehmed Zihni Efendiydi… Bilgilerinize…)
Ufuk genişliği ne demektir?.. İstanbul’da Galata Kulesi’nin altındasınız. Ne görürsünüz? Kocaman, yüksek bir kulenin duvarları, etrafındaki meydan, eski zaman apartmanları… Birkaç dükkan… Kulenin üstüne çıkın manzara değişir. İstanbul, Haliç, Marmara Denizi, Boğaziçi’nin bir kısmı ayaklarınızın altındadır. Karşıda Süleymaniye bir Erciyes Dağı gibi yükselir. Ayasofya, Sultanahmet, Beyazıt, Sultan Selim camileri. Nefes kesen harika bir manzara…
Galata Kulesi’ne zeminden bakmak başkadır, cihanı onun tepesinden seyretmek başkadır.
Müslümanları çekip çeviren temsilci, reis durumundaki zevatın ufuklarının çok geniş olması gerekir; onlar tarihe, bugüne, yarına üç yüz altmış dereceden bakabilmelidir.
Eskiden çocukluğumda ve gençliğimde İstanbul’da at arabası çoktu. Atların sağ ve sol gözlerinin iki yanında etrafına görmelerine engel olacak deriden bir tür gözlükler vardı. Sadece önlerini görebilirlerdi.
Müslümanların bakış açısını daraltan at gözlüklerinden biri cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, sekt, parça taassubu, militanlığı ve holiganlığıdır. Sık sık tekrarlıyorum. Bendeniz hayırlı cemaatlere, tarikatlara, meşreplere karşı değilim. Cemaatçiliğe, tarikatçılığa, meşrep fanatizmine karşıyım.
Ufuk darlığının ikinci sebebi genel kültür ve sanat konusundaki yetersizliklerdir. Beş milyon lira harcayarak büyük bir cami inşa ediyorlar ve bina mimarlık sanatı bakımından güzel olmuyor; beğenilmiyor, çirkin oluyor, tenkide uğruyor. Bunun sebebi kültürsüzlük ve sanatsızlıktır. Beş milyon liraya şöyle bir cami yapılabilir:
Ya çok güzel harika bir cami… Ya eskiden yapılmış güzel bir caminin taklidi… Yahut pek sıradan bir cami. Sanatsız, çirkin bir bina. Bakanın morali ve gözleri bozuluyor.
Aynı parayla güzel cami de yaptırılabilir, çirkin cami de… Sadece parayla iş bitmiyor; kültür lazım, sanat lazım, ufuk genişliği lazım. “Altın oranı” (l,618) bilmeyenlerin cami yaptırmaması lazım.
İstişare eden (bilenlere danışan) kimselerin ufukları geniş olur. Peygamberimiz (salat ve selam olsun Ona) “İstişare etmeyen pişman olur” buyurmuşlardır.
Müslümanları çekip çeviren, onlara önderlik eden, yol gösteren, plan ve program yapan, hizmet eden muhterem zevatın tarihe, hale, istikbale Galata Kulesi’nin zemininden değil, tepesinden, hatta bir uçağa veya helikoptere binerek göklerden bakması gerekir.
Maziyi ve tarihi iyi bilmeyenler bugünkü durumu anlayıp değerlendiremezler, onların istikbali de parlak olmaz.
Müslümanların elinde ilim irfan, hikmet kaynakları vardır: Kur’ân, Sünnet, Şeriat.
Ufku dar olanlar Kur’ândan çok az yararlanabilir… Sünnetten de gereği gibi yararlanamazlar…
İki türlü Türkçe vardır: Biri, birkaç yüz kelime ile kullanılan günlük iletişim, çarşı pazar Türkçesi.
İkinci Türkçe konuşulmaz, yazılıdır. Zengin, edebî Türkçe. Bu Türkçe’yi iyi bilmeyenlerin ufukları geniş olamaz. Bir Müslüman aydının, rehberin, idarecinin, reisin Türkçesi çok kuvvetli olmalıdır. Dünyada Hazret-i Âdem’den (aleyhisselam) bu yana gelmiş geçmiş ve Kıyamet kopuncaya kadar gelecek olan insanların ufku en geniş olanı, en âlimi, en hikmetlisi, en fazılı, en uzak görüşlüsü, en bilgesi Resulullah Efendimizdir (Salat ve Selam olsun Ona). Onun bu aydınlığından yararlanabilmek için; icazetli varislerinin, vekillerinin, halifelerinin rehberliğine başvurmak gerekir.
Aklını geliştirmek isteyenler iki şeyi yakalamak zorundadır:
1. İslâm’ı doğru şekilde bilecek… 2. Genel kültür sahibi olacak.
Bundan bin sene önce Orta Doğu’da yaşayan insanların Çin’le irtibatları yoktu. Bugün İstanbul’dan uçağa biniyorsun on küsur saat sonra Pekin’desin. Dünya küçülmüştür. Genel kültür açısından bu küçülen dünyaya tepeden bakmayanlar geniş ufuklu olamazlar.
“Ben Müslüman’ım Singapur’dan bana ne!.. Norveç Avrupa Birliği’ne girmemiş, dünyanın belki de en medenî ve dünya işleri bakımından en düzgün ülkesi imiş, bana ne!.. Tayvan Adası’ndaki yirmi küsur milyon nüfusu olan Milliyetçi Çin Devleti altı yüz bin kişilik bir ordu beslemesine rağmen bir milyar üç yüz milyon nüfuslu dev kıt’a Çin’ine kafa tutabiliyor, harika iktisadî başarılara imza atabiliyormuş, bundan da bana ne!..” diyemez bir İslâm rehberi. Derse hem kendisi hem bağlıları dar ufuklu olurlar.
Bir İslâm toplumunda herkesin geniş ufuklu, uzak görüşlü; dünü, bugünü, yarını bilen insanlar olması gerekmez. İdarecilerin, rehberlerin, reis ve kaidlerin böyle olması gerekir.
Resulullah Efendimiz bundan bin dört yüz sene önce bugünle ilgili birçok gerçekleri görmüş ve mucizevî şekilde bize haber vermiştir. Onun yolundan ve izinden giden bizlerin cahil kalmaya, gafil olmaya, dar ufuklara sıkışıp kalmaya hakkımız yoktur.
Bize olan olmuş, bari çocuklarımızın yeterli miktarını geniş ufuklu, İslâm’ı doğru bilen, genel kültürlü, uzak görüşlü, bilge Müslümanlar olarak yetiştirelim.
13 Ocak 2013