Bütün İmam-Hatip okullarında, bütün öğrencilerin vakit namazlarını okul camiinde,

okulun resmî imamının ardında

hep birlikte cemaatle kılmaları mecburî olmalıdır.

Gerekçesi:

Günde beş vakit namaz kılmak, Kur’anla, Sünnetle, icmâ ile farzdır. İmam-Hatip okulları, isimlerinden de anlaşılacağı üzere dinî okullardır ve öğrencilerinin namaz kılmalarından daha tabiî bir şey olamaz.

Osmanlı devleti zamanında bütün okullarda, medreselerde, kışlalarda cemaatle namaz kılınırdı. Bırakın medreseleri,

ülkenin en gözde lisesi olan Galatasaray Sultanîsinde bile Müslüman talebelerin cemaatle namaz kılması mecburî idi.

Hem de cemaatle…

Hiçbir öğrencinin, şimdi biraz başım ağrıyor, sonra münferiden tek başıma kılarım demeye hakkı yoktur. Sen İmam-Hatip mektebi aç ve orada bütün talebelerin cemaatle namaz kılması mecburî olmasın. Olur mu böyle şey?

Bir kere yazmakla olmuyor, bin kere yazmak gerekiyor.

İngilterenin değil, dünyanın en vasıflı koleji olan

Eton’un kilisesinde her sabah ayin yapılıyor

ve talebelerin buna katılması mecburî.

Eton İngiltereyi İngiltere yapan okuldur.

Ilımlı, light, sulandırılmış, suya sabuna dokunmaz yeni bir İslama taraftar olanlar, yukarıdaki teklifime soğuk bakacaklardır.

Onların istediği olsa, İslamın ismi ve resmi kalır ancak.

Namazsız İslam olmaz… Namazsız İmam-Hatip mektebi olmaz.

Vak’anüvis Lütfi Tarihinde

Sultan İkinci Mahmud Han’ın valilere irade göndererek, bütün

Müslüman halkın beş vakit namazı camilerde cemaatle kılmalarını emr ettiği yazılıdır.

Sultan Abdülhamid namaza çok önem verirdi. Hem kendisi kılar, hem de halka kıldırırdı.

Sultan Reşad, Harem-i hümayunda muallimelik=öğretmenlik yapan

Safiye

(Ünüvar)

hanımı huzuruna çağırtmış,

“Hocahanım, Harem kapısına “Beş vakit namazı kılmayanlara tuzum ve ekmeğim haram olsun… Sultan Reşad…” yazılı bir levha astır”

demiş.

Resulullah Efendimizin

(Salat ve selam olsun ona)

namaz konusunda ısrarlı emirleri,

namazı terk edenler hakkında da ağır tehdit ve uyarıları vardır.

Başta İmam-Hatipliler olmak üzere bütün çocuklarımıza beş vakit namazı sevdirmeli ve kıldırmayız. İslam dini

canım isterse kılarım, istemezse kılmam demeyi kabul etmez.

Müslümanlar namazı yitirir ve şehvetlerine uyarlarsa

(Dünya, para, lüks, konfor, gel keyfim gel, zevk u safa, gurur, kibir, aşırı tüketim şehvetlerine)

zillete düşerler, hürriyetlerini kaybederler, rezil ve rüsvay olurlar. Bülûğa ermiş oğullarına ve kızlarına namaz kıldırmayan anne ve babalar dinen suçludur ve evlatlarına kötülük etmektedir.

Antalyada ve başka yerlerde yan yana cami, kilise ve sinagog yaptıran, nice kilise harabesini restore ettiren iktidarın, İmam-Hatip mekteplerine de,

bütün talebeyi içine alabilecek genişlikte camiler yaptırmasını istemek hakkımızdır.

İtiraz eden olursa İngiltere kolejlerinin kiliselerindeki sabah ayinlerini örnek gösteririm.

* (İkinci yazı) Hiçbir Diktatöre Sen Diktatörsün Denemez

Açık alanda bir grup vatandaş, on beş yirmi kişi, bağırarak ellerinde beyaz bir yazılı bez taşıyor. Ne yazıyor bezin üzerinde?..

Katil Erdoğan…

Bizim malûm ve mahut medya, bu resmi ve haberini haberini basarak

Erdoğan diktatördür

diye feryat ediyor.

Yahu bunlarda hiç akıl, vicdan ve iz’an yok mudur?

Erdoğan gerçekten diktatör olsa, onlar bunu serbestçe söylebilir, bez üzerine yazarak teşhir edebilir mi?

Ulu Paşa zamanında Katil… Diktatör diye bağırılıp, sokak nümayişi yapılabilir miydi?

Millî Şef İsmet Paşa diktatörlüğü zamanında yapılabilir miydi?

Açık konuşuyorum,

böyle sözler Adnan Menderes için de söylenemezdi.

27 Mayıs 1960’dan sonra

Katil Cemal Gürsel Paşa

denilebilir miydi?

Erdoğan elbette tenkit edilebilir ama ona diktatör demek mümkün değildir.

Diktatörlük Mısırda var, Suriyede var, Kuzey Korede var… Diktatörlük rejimlerinde baştaki şef diktatör kutsaldır; ona bırakın diktatör ve katil demek, en ufak ve yumuşak muhalefete bile izin verilmez.

Bugünkü Kemalist, Sabataist medya ile Türkiyenin işi çok zordur.

Damdan bir muhalif düşer ölür, yaygarayı basarlar,

polis öldürdü derler.


Kalbine pil takılmış bir barmen nümayişe gider, kalbi dayanamaz yıkılır ölür, bizimkiler yaygarayı basar,

iktidar öldürdü der.

Polis kanunsuz nümayiş yapanların üzerine

biber gazı ve tazyikli su sıkıyormuş

, bizim

Kemalistlere göre bu bir zulümmüş, diktatörlükmüş.

Senelerce yazıp durdum, Türkiyede çoğunluğu oluşturan Müslümanlar medya konusunda birinci olmazlar, en etkili gazeteleri yayınlamazlar, en güçlü tv kanallarına sahip olmazlarsa iktidarı alsalar bile çok zorlanırlar dedim.

Köylü ve taşra zihniyet ve kültürüyle büyük ve tesirli gazete yayınlamak

, büyük ve tesirli tv sahibi olmak çok zordur. Müslümanlar son elli küsur yıl içinde en

zeki, en kabiliyetli, en istidatlı, en vasıflı çocuklarının yeterli kısmını subay yapmadıkları için perişan oldular, yine akıllanmadılar.

Yetmiş altı milyonluk şu Türkiyede,

çoğunluğu oluşturan Sünnîlerin

niçin günde

en az iki milyon bayi satışı olan

(taşıma suyla abone satışı değil!)

güçlü ve tesirli gazeteleri yok? Niçin en az beş milyon vatandaşa hitap eden tv kanallarımız yok? Eğitim, okul, öğretmen konusunda neler yaptık, neler yapmadık? Şu

koskoca Türkiyede bir tek gerçek İslam Mektebimiz var mı?

Artık o eski

faşist rejimlerin boyunduruğu altında yaşamıyoruz.

Hürriyet var,

Müslümanların çok parası var, imkân ve fırsat var.

Niçin bunlardan yararlanmıyoruz? Sanırım aklımız, kültürümüz, vicdanımız, gücümüz, ahlâkımız, karakterimiz yeterli değil. 20.09.2013