Cuma

 

Müslümanların başında bir İmam-ı Kebir olsaydı, Ümmet merkezî ve üniter bir hiyerarşiye sahip bulunsaydı, yeterli sayıda din alimi bulunsaydı, yine yeterli sayıda mürşid ve şeyh olsaydı; Müslümanların tebliğ, dâvet, emr-i mâruf ve nehy-i münker, müjdeleme, korkutma, uyarma kurumları bulunsaydı neler olurdu, neler olmazdı, neler yapılırdı, neler yapılmaz veya yapılamazdı?

(1) İlk madde olarak öncelikle tashih-i itikad konusu üzerinde durulurdu. Zındıklık, mezhepsizlik, telfik-i mezahip, naylon müctehidlik olmazdı. Adam kalkıyor, “Peygamber bir postacıydı, ölmüş ve işi bitmiştir. Dinin tek kaynağı Kitap’tır, Sünnet ve hadîsler kaynak değildir. Müslümanların bağlı bulundukları geleneksel ilmihal Müslümanlığı yanlıştır. Ben asıl İslâm olan Kur’ân Müslümanlığını çıkardım” diyor ve fıkıhsız, Şeriatsız, muamelatsız bir hümanizmayı gerçek din olarak gösteriyor. Müslüman kesimden buna karşı doğru dürüst ve gereken çapta bir cevap verilmiyor. Bunun sebebi Ümmet’in ilimsiz, irfansız, başsız, hiyerarşisiz kalmış olmasıdır.

(2) Sahih itikaddan sonra bütün mü’min ve müslimlerin beş vakit namaz ibadetine çağırılması gerekirdi. Bu konuda milyonlarca faydalı ve tesirli broşür çıkartılır, yoğun ve devamlı bir kampanya yürütülür ve musalli Müslümanların sayısı, bugünküne nisbetle on misli, yirmi misli çoğaltılabilirdi.

(3) Namaz kılan bütün Müslüman erkeklerin camilere, cemaate devamı için çalışılırdı. Bugün milyonlarca Müslüman, farz namazlarda cemaate katılmanın keyfe kalmış, ihtiyarî (isterse yapar, istemezse yapmaz) bir amel olduğunu sanıyor. Halbuki cemaat dinî bir emirdir. Şer’î mazereti olmayan her Müslümanın cemaate gelmesi gerekir.

(4) Medreselerin kapatılmasından sonra Türkiye’de islâmî ilim hayatı yıkılmıştır. Gerçek, icazetli, yeterli seviyede din âlimi olmazsa Ümmet dejenere olmaya, islâmî hareket hezimete mahkûmdur. Türkiye artık İmamı Birgivî, İbn Kemal, Ebussud Efendi, Molla Güranî, Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Düzceli Zahid el-Kevserî, Elmalılı Hamdi Efendi, Manastırlı İsmail Hakkı gibi âlimler yetiştiremiyor. Kur’ân kurslarıyla, hâfız mektepleriyle, İmam-Hatiplerle, İlâhiyat Fakülteleriyle bu açık kapatılamaz, ilim ve âlim yokluğu giderilemez. Mutlaka ne yapıp yapıp sünnî ve geniş meşrebli hakikî, çağ seviyesinde, hem İslâm’ı, hem genel kültürü iyi bilen güçlü, üstün, vasıflı din hocaları yetiştirilmesi gerekir. Beş katlı, betonarme, içinde kurban etlerini bir yıl saklayıp talebelere kavurmalı türlü yedirmek için soğuk hava deposu ve mutfağı bulunan binalarla iş bitmiyor. Alim yetiştirmek için üstad, hoca, müfredat, plan program, niyet, irade lazımdır. Caminin eski minaresini yıkıp da, yerine son derece çirkin, son derece nisbetsiz, son derece anti-estetik, üç şerefeli, füze veya kazık gibi minare yaptıran ilkel, primitif, geri zekâlı zihniyet elbette büyük din âlimi yetiştiremez.

(5) Müslümanların en önemli problemi, önce din düşmanlığıyla mücadele etmek değil, evvel be evvel din sömürüsü ile mücadele etmektir. Bugün, Müslümanların başına belâ olan birtakım kahrolasıca sömürücüler bertaraf edilmedikçe; onların yerine imanlı, ahlâklı, vasıflı, karakterli, üstün, mürüvvetli, ihlâslı, istikametli (müstakim, doğru), âbid, zâhid, kâmil, ücretini yaratıklardan değil, Yaratan’dan isteyen ve bekleyen hakikî hizmet erbabı getirilmedikçe Müslümanlar kurtulamayacak, zilletten izzete geçemeyeceklerdir. Bunun için de, Ümmet-i Muhammed’in başına bir İmam-ı Kebir seçilmesi, din işlerinde bütün Müslümanların bu zata ve temsil ettiği teşkilâta bağlı bulunması gerekir.

(6) Zamanımızda lüks, israf, riba, faiz, rant, repo, avanta, haram kazanç elde etme, gösteriş, gurur, kibir gibi günahlar son derece yaygın hale gelmiştir. Bu konularda Müslümanlara nasihat edilmesi gerekir. Medya ile, risale ve kitaplarla, vaaz ve sohbetlerle ehl-i imanın bu gibi firavunluklara ve nemrudluklara karşı uyarılması gerekirken bu iş yapılmıyor. Nasihatsız, frensiz, kontrolsuz kalan nice Müslüman mesken, yazlık, otomobil, ev eşyası, yeme içme, giyim kuşam, geçim konusunda Kitabullah’a, Peygamber Sünnetine, Şeriat hükümlerine, evrensel bilgeliğe, ahlâka ve fazilete aykırı aşırılıklara düşmektedir. Vebalin büyüğü, onları uyarmayanların üzerinedir.

(7) Kendilerini mehdi, şeyh, mürşid, koca mücahid, bulunmaz önder gibi gösteren birtakım adamlar ve onların peşinden gidenler ne tashih-i itikad, ne salat, ne cemaat, ne emr-i mâruf neyh-i münker, ne ahlâk, ne fazilet, ne Kitab, ne Sünnet üzerinde duruyor; var güçleriyle Müslümanlardan daha çok para toplamak, daha fazla taraftar devşirmek için çalışıyorlar. “Bizi destekle, bizi öv, bize bol para ver; sonra ne haltedersen et…” Bazılarının zihniyeti budur. Bunlarla din adına, iman adına, Kitabullah adına, Sünnet adına, islâmî hikmet adına mücadele etmek gerekir.

(8) Tek değerin para olduğu bu fitne ve fesat asrında Müslümanların iş, iktisat, üretim, finans, ticaret, ziraat hayatını tanzim için eski lonca teşkilâtına benzer şekilde örgütlenmeleri, fütüvvet ahlâkını önce kendi aralarında sonra ülke çapında yaymaları, ahîlik ruhunu hayata ve topluma tekrar hakim kılmaları için çalışmaları gerekir.

(9) Müslümanların medya sahasında üstün ve hakim duruma gelmeleri bir ölüm kalım meselesidir. İkinci lig gazeteleriyle, rakiplerinkinden aşağı seviyede olan televizyonlarla hizmet etmek, zafer kazanmak mümkün değildir. Müslüman kesimde ülkenin güçlü, üstün medyasına sahip olmayı temin edecek para var; lâkin yeterli niyet, irade, beyin, kültür, ihtisas yok.

(10) Müslümanlar için, islâmî hareket için en büyük felâket birtakım ahlâksız, karaktersiz, samimiyetsiz adamların din ve mukaddesat rantı yemeleridir. Din bezirgânlığı yapmak, kadın satmaktan daha alçakça, daha şenî, daha kötü bir şeydir. Maalesef birtakım İslâmcı geçinenler, hem din rantı yiyor, hem de düzenin önlerine attığı kemikleri yalıyor. Böyle adamlardan bu dine, bu ülkeye, bu millete hayır gelmez. Bunlarla mücadele edilmesi, bunların dinî hizmet ve faaliyet alanlarından atılması gerekir.

(11) Müslümanların var güçleriyle ilim, irfan, araştırma, sanat, mimarlık, hukuk tefekkürü, dekorasyon, giyim kuşam, geleneksel el sanatları gibi sahalarda birinciliği, üstünlüğü almaları için çalışmaları, bu konulara yatırım yapmaları gerekir. Bu gibi hizmetlerin ve faaliyetlerin yolunu tıkayan geri zekâlılar, istismarcılar, beyinsizler ve anlamazlar büyük kötülük etmektedir. Kırsal kesim, gecekondu, varoş kültür ve zihniyeti ile İslâm’ı hâkim kılmak mümkün değildir. İslâmî hakimiyet kelle sayısı çokluğu, para, edebiyat, palavra ile olmaz. İlim, irfan, hikmet, basiret, firaset, uzmanlık, tecrübe, birikim ister. Müslümanların yeterli sayıda vasıflı, güçlü, üstün elemanlara sahip olmaları gerekir. Beyin üstünlüğü olmadan savaşı kazanmak mümkün değildir. 10 Haziran 2000