İmamı Gazalî’yi Tenkit Edenler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Salı
Hüccetülislam ve Zeynüddin ünvanlarını hakkıyla kazanmış İmamı Gazalî hazretleri İslâm âleminin yetiştirdiği evrensel büyüklerdendir. Önceleri, Nizamiye medresesinde (üniversitesinde) müderris (profesör) iken zâhirde ve kışırda kalmış olduğunu anlamış, tedrisi (ders vermeyi) bırakmış, inzivaya çekilmiş, zühdü ihtiyar etmiş, tasavvuf yoluna girmiş ve bu değişiklikten sonra büyük bir İmam (din önderi) olmuştur. Kaç asır ötesinden, başta İhyau Ulûmi’d-din olmak üzere değerli eserleriyle, Türkiye dahil İslâm ülkelerini irşad etmeye devam etmektedir.
Birtakım nasipsizler İmamı Gazalî’ye saldırıp dururlar. Neymiş efendim, onun İhyâ’sında mevzu (asılsız, kaynağı belli olmayan) hadîsler varmış. Bir başka iddiaları da, İmamı Gazalî’nin Ebû Hanife hazretlerini tenkit etmiş olduğudur.
Önce ikinci iddiaya cevap verelim: İmamı Gazalî, birinci Gazalî devrinde Ebû Hanife’yi tenkit etmiştir ama tasavvufa sülûk edip büyük Gazalî olduktan sonra yazdığı İhyâ’da onu övmektedir. Demek ki, ilk görüşünden vazgeçmiştir. Tenkitlerinin hatâlı olduğunu kabul etmiştir.
Gelelim İhya’da ve diğer kitaplarında mevzu hadîs bulunduğu iddiasına. İhyâ’nın hadîsleri büyük âlimler tarafından incelenmiş, az sayıda kaynağı belli olmayan hadîs tesbit edilmiştir. Birtakım zayıf hadîsler de vardır. Ancak bunların hepsi esasa, usûle ait olmayıp tergib ve terhibe, yâni teşvik ve korkutmaya, çekindirmeye aittir. Konuyu biraz açalım: Mesela İmamı Gazalî namazın kılınmasını teşvik eden, terk edilmesi konusunda da korkutan, uyaran zayıf bir hadîsi zikr etmişse, bunun ne gibi sakıncaları vardır? Hiç sakıncası yoktur. Çünkü namazın kılınması nice muhkem âyetlerle, nice sahih ve kuvvetli hadîslerle zaten emr edilmiş ve terki de yine böyle delillerle yasaklanmıştır. Kitab’la, Sünnet’le, icmâ ile sâbit olan bir konuda sırf tergib ve terhib için zayıf hadîs zikr etmiş olması ne İmamı Gazalî hazretleri, ne de muhalled (kalıcı) eseri İhyâ için bir nakîse (eksiklik) teşkil eder.
Muhammed Abduh gibi reformcu bir zat bile talebesi Cemalüddin’e “İslâm dinini en iyi ve en güzel anlatan kitap İhyâ’dır, onun özetini yap” demişken bizdeki birtakım cahillerin had-nâşinaslık ederek (hadlerini bilmeyerek) İmamı Gazalî’ye ve İhya’ya saldırmaları üzücü ve talihsiz bir davranıştır.
İhya kitabını okumak hususunda herkese izin verilmiştir. Muhyiddin Arabî hazretlerinin kitapları gibi değildir. İhyâ’nın temeli Şeriat’tır. Onda Şeriat’a, dinin zâhir ahkâmına aykırı hiçbir bilgi yoktur. İmamı Gazalî hazretleri Şeriatla tasavvufun en güzel sentezini yapmıştır.
İmamı Gazalî’yi ve diğer ehl-i sünnet büyüklerini en fazla tenkit edenler İbn Teymiye’nin yolundan giden Selefîlerdir. Hele, Muhammed İbn Abdülvehhab’ın fırkasına bağlı olanlar İmamı Gazalî, İmamı Rabbanî, Muhyiddin Arabî, Abdülkadir Geylanî, Mevlânâ Celalüddin Rumî gibi büyükleri kâfir ve müşrik ilan ederler. Onlar bu gibi zevat için -hâşâ,- “Tasavvuf ve tarikat velileri evliyaurrahman değil, evliyauşşeytandır” hükmünü verirler. Ne büyük iftira, ne büyük bühtan, ne büyük azgınlık!
İmamı Gazalî hazretlerinin kitaplarını okuyanların itikadı sıhhat bulur, onlar namazı ihlasla kılarlar, helâk edici huylardan arınmaya, kurtarıcı huylarla bezenmeye çalışırlar. Dünya ve mal tuzağına düşmezler. Benlikleriyle yaptıkları büyük cihadı kazanırlar. O halde İmamı Gazalî’nin öğretmenliği ne güzel bir öğretmenliktir ve onun talebeleri ne güzel talebelerdir.
İmamı Gazalî zamanında matbaa yoktu, kitaplar elle yazılarak çoğaltılıyordu. Moğollar Bağdad’ı aldıkları zaman kütüphaneleri darmadağın etmişler, nice kıymetli kitabın bir kısmını Dicle nehrine atmışlar, bir kısmını da hamam külhanlarında yakmışlardır. Tergib ve terhibe ait bazı hadîslerin o hengâmede kaynaklarının kaybolmuş olması mümkündür.
Dinde olmayan bir hüküm çıkartılırsa ve bu hususta delil olarak zayıf hadîsler veya mevzuat gösterilirse buna elbette itiraz edilir. İmamı Gazalî böyle bir şey yapmamıştır. Tavsiye ettiği nafile ibadetlerin, zikirlerin sahih ve sağlam kaynakları mevcuttur.
İslâm dünyasında bazı aşırılar birtakım caiz ve mübah şeyleri haram kılmışlar, kendileri gibi düşünmeyen mutedil Müslümanları şirkle ve küfürle itham etmişlerdir. Resulullah Efendimiz başlangıçta kabir ziyaretini yasaklamıştı, sonra buna izin verdi. Kendisi de annesinin kabrini ziyaret etmiş ve ağlamıştır. Kabri bir put olarak gören; kabirleri ziyaret edip, okudukları Fatiha’ların sevabını orada yatanlara bağışlayan mü’minleri müşrik (Allah’a ortak koşucu), kâfir olarak ilan edenler ne kadar yanlış bir yoldadır.
Bozuk fırkaların mensupları Kur’ân’daki muhkematı bırakırlar da müteşabihata tâbi olurlar. Onlar zamandan ve mekândan münezzeh olan Yüce Allah’ın gökte olduğunu söylerler. Allah’a el, ayak, yüz izafe ederler. Kendileri gibi olmayan Müslümanları da şirkle suçlarlar. Ehl-i Tevhid’i, ehl-i Kıbleyi müşriklik ve kâfirlikle suçlamak küfür değil midir?
Yanlış ve aşırı fırkalardan, yorumlardan uzak duralım. Cadde-i Kübra’dan (Büyük ana caddeden) ayrılmayalım. Kitabullah’a, Sünnet’e ve Sâlih Seleflere tâbi olalım. Dinde gulüvv’e kaçmayalım. Ümmet içinde din konusunda bir ihtilaf olursa sevad-ı azama (büyük karaltıya, büyük topluluğa) tâbi olalım.
Yirminci asrın insaflı ve ünlü oryantalistlerinden rahip M. Watt “Muhammed, Prophet and Statesman” adlı eserinin sonunda (Fransızca tercümesi, s. 207) şöyle diyor;
“… bana gelince: El-Gazâlî gibi yazarların üzerimdeki haklarını itiraf ederim…”
İmamı Gazalî’nin büyüklüğünü, İslâm’a yapmış olduğu hizmetleri itiraf, teslim ve kabul etmek hususunda bir rahip kadar insaflı olmamız gerekmez mi? Gazalî gibi bir büyüğü tenkit edenler, bindikleri dalı kesen akılsızlardır. Çünkü o Rabbanî âlim eserleriyle Tevhid dinine hizmet etmiştir, etmektedir. Sadece Müslümanları irşad etmekle kalmıyor, nice Batılının da hidayetine vesile oluyor. Yüce Allah ondan ve emsali din büyüklerinden razı olsun, onlara geniş rahmetiyle muamele buyursun; Resûlullah’ın vârisleri, vekilleri, halifeleri, temsilcileri olan bu gibi zevatın ruhaniyetleri üzerimize sâyeban olsun. Âmin. 02 Ocak 2002