Kalbinde sahih=doğru ve makbul=kabul edilen iman bulunan herkes mü’mindir. Bütün mü’minler kardeştir. Bir mü’min günahkâr, hatâlı, yanlış yapan bir kimse de olsa, onu kardeşlikten çıkartamayız, reddemeyiz, bizim böyle bir ihraca ve tarda hakkımız yoktur.

Mü’minler hangi konularda ortaktır:

1. Onlar Allahü Teala hazretlerini Rabb olarak kabul ederler ve Rabb olarak O’ndan razı olurlar.

2. Onlar Kur’an-ı Kerim’i kitap ve düstur olarak kabul ederler ve kitap olarak ondan razıdırlar.

3. Onlar, İslâm’ı din olarak kabul ederler ve ondan razıdırlar.

4. Onlar Muhammed Mustafa aleyhissalatü selamı Resulullah olarak kabul ederler ve ondan razıdırlar.

5. Onlar Şeriat olarak İslâm Şeriatinden razıdırlar.

6. Onlar ümmet olarak Ümmet-i Muhammedden razıdırlar.

İnsan olmaları hasebiyle Müslümanlar günah işleyebilir, hatâ edebilir. Onları, kendilerini İslâm’dan çıkartmayan günah, kusur, hatâları dolayısıyla kardeşlikten çıkartmaya hakkımız, yetkimiz, haddimiz yoktur.

7. Onların günahlarını beğenmeyiz. Onları kardeşçe uyarır ve aydınlatırız ama kardeşlik hukukunu da çiğnemeyiz.

8. Mü’mini mü’min yapan iman cevheridir.

9. Mü’minleri sevmeye, onlara acımaya, onlara yardım etmeye mecburuz.

10. Açıkta günah işleyen, hatâ eden kardeşlerimizi, Ümmetin âlimleri ve mürşidleri en uygun bir üslupla uyarmakla yükümlüdür.

11. Kırıcı, kabaca, hoyratça, hakaretâmiz uyarı olmaz.

12. Bütün mü’minlerde şu üç şuur bulunmalıdır: Birincisi, Ümmet birliği şuuru… İkincisi, âdil ve râşid bir İmama biat ve itaat şuuru… Üçüncüsü, bütün mü’minlerin kardeş olduğu şuuru.

13. Bütün mü’minler tek bir Ümmet çatısı ve teşkilatı içinde bulunmazlar, başlarındaki râşid ve âdil İmama biat ve itaat etmezler, birbirlerini kardeş bilip sevmezlerse; onları zillet esaret yenilgi rezillik ve rüsvaylık kucaklar, şeytan istila eder, hiçbir işleri rast gitmez. Günümüzde böyledir. Ümmet olmayan, biat ve itaat etmeyen, paramparça, bölük pörçük bir buçuk milyarlık İslâm âlemi, dokuz milyonluk İsrail’in oyuncağı halindedir.

14. Allah’a gerçek iman Tevhid ve tenzih inancı ile olur. Allahü Teala hazretleri kemâl sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir… Allah’a hakkıyla iman edebilmek için Muhammed Mustafa’yı (Salat ve selam olsun ona) âhir zaman Peygamberi olarak kabul etmek ve ona iman, biat ve itaat etmek gerekir. Kelime-i Şehâdet birbirinden ayrılmaz iki parçadan oluşan bir bütündür. İki parçası kesinlikle birbirinden ayrılamaz. Hz. Âdem Safiyyullah’tan Efendimize gelinceye kadar bütün Peygamberlerin temel inancı ve dini İslâm’dır. Onların arasında usûl bakımından ayrılık yoktur. Farklılık şeriatlardadır, füruattadır. Zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır, bunların üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir demek küfre yol açar. Çünkü Kur’an’da “Allah katında (hak, makbul, geçerli) din İslâm’dır” buyrulmaktadır. Muhammed Mustafa’nın risaletini, tebliğini, davetini, Kur’an’ı, İslâm’ı duyup da redd, tekzib ve inkar eden için ebedî selamet yoktur.

15. İslâm’ı doğru ve iyi bilen müminlerin, iyi bilmeyen kardeşlerine anlatmaları üzerlerine vaciptir. İnsanlara yapılabilecek en büyük hizmet iman, Kur’an, İslâm, dâvet, tebliğ ve irşad hizmetleridir. Bu hizmetleri tâtil eden, yerine getirmeyen, insanların kurtuluşu için çalışmayan bilenler, âlimler, Müslüman idareciler ağır bir sorumluluk ve vebal altında kalır. Bu hizmetleri herkes doğrudan doğruya yapamaz. Planlı, programlı, teşkilatlı şekilde yapılmalıdır. Doğrudan doğruya yapamayanlar, yapanları desteklemek, onlara yardımcı olmak suretiyle dolaylı şekilde yapmalıdır.

16. İhlasla çalışarak, hareket ederek bir insanın hidayetine vesile olmak, Âlemlerin rabbi Allahü Teala ile çok büyük, çok kârlı bir ticaret yapmaktır. Herkes böyle bir ticareti doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde yapmaya can atmalıdır.

17. Bir insanın en büyük felaketi imansız olmasıdır. İmanı yoksa, dünya veya kainat onun olsa ne faydası olur? Bir Müslümanın başına gelebilecek en büyük felaket imanının kaybetmektir.

18. Müslüman o kimsedir ki, imansız yaşayan insanların veya imanlı iken bunu kaybedenlerin haline çok üzülür, onlara acır ve elinden geldiği kadar, iman konusunda onlara yardım etmeye çalışır.

19. İmanı olan ve ömrü ölümüne bu imanla bitişen kimse ebedî felakete uğramaz, günah ve isyanları yüzünden adalet-i ilahiye ile Cehenneme atılsa bile cezasını çektikten sonra Cennete konulur.

20. Bugün ülkemizde yaşayan nice kimse dıştan Müslüman görünüyor ama imanları şüphelidir. Çünkü imana zarar verecek aykırı sözler söylüyor, imanı giderecek çok kötü ve bozuk işler yapıyorlar. Onlara yardımcı olmamız gerekir. Onların hepsi muannid imansız değildir. Onları kaba ve kırıcı bir üslupla azarlamak çok yanlış olur. Onlara, anlayacakları lisan ve üslupla hitap etmek, kendilerini kaygan uçurumun kenarından daire-i iman selameti ve necatı içine çekmek lazımdır.

21. Şu husus da bir an bile olsun hatırımızdan çıkmasın: Bütün insanlık Muhammed aleyhissalatü vesselamın ümmetidir. Onun risaletini kabul edip iman edenler Ümmet-i icâbet, henüz etmeyenler Ümmet-i dâvettir. İmanı Allah verir ama bizim davet etmemiz üzerimize vazife ve borçtur. Bu davet ve tebliği doğru dürüst, yerli yerince, bıkmadan usanmadan, devamlı ve tesirli şekilde ihlasla ve hikmetin ışığında yapmazsak, bizim ihmalimiz yüzünden imansız kalacak bedbahtlar bizden davacı olacaktır.

22. İslâm aleminde Ümmet birliği, râşid ve âdil halifeye biat ve itaat, ortak dört başı mâmur bir plan ve program bulunsaydı, şu anda belli başlı yüz lisanda, yekun tirajı yüz milyon adet olan İslâmî bir dergi ile yüzlerce çeşit temel din ve kültür kitabı yayınlayan ve bunların yekun tirajı yüz milyonlarca nüsha olan dünya çapında dev bir yayınevimiz bulunurdu. Böyle hizmetler maalesef Ümmetsiz, İmamsız, plan ve programsız, medenî yüksek kültürsüz yapılamıyor. Bugünkü kaos, anarşi, fetret, İslâmcılıklar Protestanlığı, cemaat ve fırka holiganlıkları ortamı içinde de yapılamayacaktır.

23. Allahü Teala bize selim akıl, vicdan, firaset, ihlas, şuur, teşebbüs nasip etsin. 09 Mart 2015