İmanı Kurtarmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Şubat 2019
Perşembe
Bir insanın ebedî mutluluğa ermesi ve cennete girmesi için, onun sahih bir itikada sahip olması ve dünyayı hüsn-i hâtime (iyi bir sonla) terketmesi, yâni ömrünün ölümüne iman ile bitişmesi gerekir. İslâm dini bize böyle öğretmektedir. Bazı ilâhiyatçılar, reformcu ve yenilikçi hocalar Ehl-i Kitab da cennete girecektir diyorlar. Onlara kanmayınız, aldanmayınız. Musevîler ve Hıristiyanlar da, selâmetin ve kurtuluşun münhasıran kendi dinlerinde olduğuna inanırlar; Müslümanların cennete giremeyeceğini iddia ederler. Dinlerarası diyalog ve hoşgörü hareketi bir tuzaktan ve aldatmacadan ibarettir.
Kur’ân İslâm dininin, Allah katında tek geçerli din olduğunu kesin olarak beyan buyurmaktadır. Muhammedî tebligat ve tebşirat kendisine ulaştığı halde onu kabul etmeyenler selamet bulamaz, kurtulamaz.
Yahudilerin dini onlara, Hıristiyanların dini de onlaradır, biz Müslümanlar kendi işlerimize bakalım; tarihî ârızalar dolayısıyla dinden kopmuş, uzaklaşmış veya kafası karışmış Müslümanlara yardımcı olmaya çalışalım.
Âhir zaman felâketleri, fitneleri, fırtınaları içinde ilk kurtarılması gereken değer imandır. İmanı olan, günahları yüzünden bir müddet ve bir miktar cehennemde yansa, azab çekse de sonunda kurtulacaktır. İmanı olmayan ise muhalled fi’n-nardır, ateşte ebedî kalacaktır. Din böyle diyor.
Halkın, gençliğin, dünya sarhoşlukları içinde sermest olan milyonlarca insanın imanlarını kurtarmak için neler yapabiliriz? Bunları düşünmeli, araştırmalı ve planlı programlı bir şekilde hizmete koyulmalıyız.
Dostlarımdan biriyle geçenlerde konuşurken, Yahova Şâhitleri’nin çıkarttığı “Tarassut Kulesi” adlı dergiden de bahsetti. Dostumdaki nüshada bu derginin yüzden, evet yüzden fazla lisanda yayınlandığı açıklanıyordu. Bizim en kültürlümüz bile ezbere lisanları saymaya başlasa nihayet yirmi otuz lisandan sonra durur. Yahova Şahitleri ise yüzden fazla lisanda dergi çıkartıyor; kendi inanç ve dinlerine hizmet ediyor.
Yüz lisanı, on lisanı, iki lisanı bırakalım da biz Türkçe konuşan Müslümanlar, vatandaşlarımıza yüce dinimizi ve inançlarımız anlatmak, öğretmek, bildirmek için kendi dilimizle ne gibi broşürleri bastırıp dağıtmaktayız?
İslâmî müjdeleme, uyarma, tebligat konusunda maalesef utanç verici bir ihmal, lakaydilik, tembellik içindeyiz. Bizde bu konularda, olması gerekenin binde biri kadar gayret, hamiyet, çalışma yoktur.
Propaganda, bilgi, medya, eğitim asrında yaşıyoruz. İslâmî, imanî, Kur’ânî bilgileri gereği gibi ve yeteri kadar yaymazsak, Müslümanlar olarak geleceğimiz pek parlak olmayacaktır.Biz tembel tembel, hain hain yan gelip yatacağız ve Mehdi çıkarak her şeyi düzeltecek. Lütfen böyle kuruntuları ve beklentileri terk edelim.
Elbette ki, bir insanı zorla Müslüman ve mü’min edemeyiz. Bizim vazifemiz insanları, bilhassa gençliği İslâm’a çağırmaktır. Hidayet vermek, Müslüman etmek Allah’ın işidir.
Piyasada yirmi bin çeşitten fazla din kitabı bulunuyor. Bunlar gereken vasıflara sahip midir, yeterli midir? Kesinlikle değildir. Çünkü islâmî kesim gecekondu, varoş, göçebe kültür ve zihniyetine sahip olduğundan dolayı; üslup, edebiyat, söyleyiş itibariyle başarılı olamamaktadır. İmana, İslâm’a, Kur’ân’a çağırılacak gençler, kadınlar, insanlar için, onların zekâlarına, akıllarına, zihniyetlerine, kültürlerine göre hitap edilmesi gerekir. Kırsal kesim, gecekondu ve varoş halkına uygun olan bir üslup Bağdad caddesi veya Ataköy halkına uygun olmayabilir.
Bir şişe kan, icabında bir hayat kurtarıyor. Küçük, fakat tesirli bir broşür de imanı kurtarabilir; ebedî saadete nail kılabilir.
İnsanları, gençleri üzmeden, tepkilerine yol açmadan, damarlarına basmadan; en güzel, en yumuşak, en tatlı şekilde; nefis bir Türkçe ile, en katı kalpleri bile yumuşatacak bir lisan ve edebiyat ile ebedî ve evrensel islâmî gerçekler onlara anlatılmalıdır. Bu hizmetler için uzun lâflara, yüzlerce binlerce sayfalık kitaplara lüzum yoktur. Bazen onbeş sayfalık küçük, muhtasar, müfid bir broşür, on ciltlik büyük bir külliyattan daha tesirli olabilir. Önemli olan kişinin gönlünde bir kıvılcım meydana getirip aşk, şevk, heyecan ateşini tutuşturmaktır. O ateşten nurlar fışkıracak, o nurlar o kimseyi cennete götürecektir.
Broşürlerle iman, İslâm, Kur’ân hizmetlerini herkes, her isteyen, her hevesli yapamaz. Bu hizmeti, Allah’ın gönüllerine ve kalemlerine feyiz vermiş olduğu birkaç seçkin kişi yapar, diğerMüslümanlar da ona yardımcı olurlar. Hizmetlerin sevabından hepsi paylarını alırlar.
Allah ile yapılacak en büyük ticaret, bir insanın hidayetine vesile olmaktır. Dikkat buyurunuz, vesile olmak dedim. Çünkü biz kendimiz kimseye hidayet veremeyiz; o Allah’a mahsustur; biz vesile oluruz, çalışır çabalarız. Şayet Allah’ın lütuf ve keremi ile bir kimsenin hidayete gelmesine, Müslüman olmasına vesile ve vasıta olabilirsek, böyle bir hizmet, bizim için, üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha hayırlıdır. Ben kendi kafamdan söylemiyorum, Resulûllah Efendimiz böyle buyurmaktadır.
Böyle hizmetleri yapabilmek için birkaç temel şart gerekir. Bunların birincisi İHLÂS’tır. İkincisi İLİM’dir, üçüncüsü FİRASET’tir, dördüncüsü ücretini Allah’tan beklemek, garazsız ivazsız hasbeten lillah Allah için çalışmak, yaratıklardan ücret almamak ve beklememektir, beşincisi AHLÂK ve FAZİLET sahibi olmaktır… Eski büyüklerimiz, Ashab-ı Kiram, Selef-i Sâlihîn, Evliyaullah, ulema-i âmilîn hep böyle çalışmışlardır. Resûlullah’ın yolu budur.
Hakikî şeyhlerin, hakikî ve kâmil mürşidlerin, hakikî ve âmil ulemanın ve fukahanın ellerinden ve eteklerinden öperim, onları tenzih ederek şu hususu beyan etmek isterim ki, yukarıda anlattığım ve yapılmasını istediğim imanî, islâmî, Kur’ânî hizmet ve tebligat sahtekârlarla, sahtekârlıkla asla yürümez. Hem İslâm’a ve imana hizmet edecek, hem de bu arada zengin olacak… Hem hizmet edecek, hem de riyasete, şöhrete, dünya makam ve mevkilerine sahip olacak… Hem hizmet edecek, hem de ehl-i dünyanın aferin ve alkışlarını kazanacak. Böyle şeyler isteyenler muhlis değil, münafıktır. Münafıklarla hizmet olmaz, fütuhat olmaz.
Bazı çokbilmişler ve ukalalar “Yazıp duruyorsun, sen kendin yapsana!..” diyebilirler. Böyle ulvî hizmetler benim gibi aciz, nâçiz, zayıf, kemter bir kulun işi değildir. Dinî tahsilim ve icazetim yoktur. Maddî imkâna da sahip değilim. Bu gibi hizmetler, Müslümanlardan her yıl milyarlarca dolar devşiren kimselerin vazifesidir.
Senelerden beri bu yazı gibi yazılar kaleme alıyorum, şimdiye kadar “Tekliflerinizi okuduk, görüşelim, bir şey yapabilir miyiz, düşünelim” meâlinde bir tek cevap ve tepki almış değilim. Kalemimi ve vicdanımı herhangi bir din baronunun övgüsüne ve pohpohlamasına tahsis etmiş olsaydım, binlerce kişiden aferinler, tahsinler, tebrik ve teşvikler alırdım… 24 – 25 Ocak 2003