Cuma

SABAH Gazetesi’nde “Beyaz Türkler”in yüreklerini hoplatacak, kanlarını başlarına çıkartacak aşırı şekilde heyecanlandırıp tansiyonlarını yükseltecek bir yazı yayınlandı. Konu şu: Ayasofya’nın bir kısmında namaz kılınmaya başlanmış, ezan da okunuyormuş… Bu yayınla ilgili birtakım açıklamaların ve aydınlatmaların yapılması gerekir. Çünkü hayli yanlış vardır.

Madde 1: Ayasofya’nın, Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmış olan, III. Ahmed Çeşmesi karşısındaki Hünkâr Kasrı bölümünde 25 seneyi geçen bir müddetten beri namaz kılınmaktadır ve ezan okunmaktadır. Yani ortada yeni bir namaz kılma ve ezan okuma hadisesi yoktur.

Madde 2: Ayasofya’nın, esas tarihî binadan ayrı bir bölümünün ibadete açılması 12 Eylül 1980’den önce Süleyman Demirel iktidarı zamanında olmuştur. Askerî darbeden sonra kabinede Kültür Bakanlığı koltuğuna oturan Cihat Baban bunu istememiş, doğrudan doğruya kapatmaktan korktuğu için Hünkâr Kasrının önüne bir tahta perde yaptırmış, üzerine “tâmirat vardır” levhasını astırmış ve “Ayasofya Mescidi”ni kapattırmıştır. Bilahare iktidar sivillere geçince Mescid yeniden açılmıştır. Yine Süleyman Demirel iktidarında, Topkapı Sarayı “Emânât-ı Mukaddese Dairesi”nde günde yirmi dört saat boyunca hafızlar tarafından münâvebe ile Kur’ân-ı Kerîm kıraatine başlattırılmıştı. Osmanlılar zamanında da böyleydi. Darbe iktidarının Kültür Bakanı Cihat Baban “Topkapı Sarayı’nda böyle şov istemem!” diyerek onu da kaldırtmıştır (bunu rahmetli Ziyad Ebüzziya Bey’den duymuştum.)

Madde 3: Beyaz Türkler, Ayasofya’nın tamamının ibadete açılmasından korkuyorlar. Bugün için korkmalarını gerektiren hiçbir sebep ve emâre yoktur. 25 seneyi aşan bir zamandan beri caminin Hünkâr Kasrında beş vakit namaz kılınması bir nev’î emniyet süpabı fonkisyonu görmektedir. Ayasofya’nın tamamının açılmasını isteyen Müslümanların ağızlarına bir parmak bal çalınarak “hepsini açmıyoruz ama buyurun, bu küçük parçasında ibadetinizi yapın” denilmiştir. Sabah Gazetesi’nin feryatlı, heyecanlandırıcı yayını bugünkü iktidarı kötülemeye yöneliktir sanıyorum. Bu iktidar, bırakın Ayasofya’nın tamamını İslâm ibadetine açmak, mevcut mescid olmasaydı o kadarını bile açacak bir cesarete sahip değildir.

Madde 4: Ülkemizde Ayasofya’nın tamamının Mustafa Kemal Paşa tarafından kapattırılıp müze haline getirildiğine dair genel ve yaygın bir inanış vardır. Bu, gerçeğe tamamen aykırıdır. 1930’lu yıllarda Ayasofya’nın “bir kısmının” müze yapılmasına, mabed kısmının eskisi gibi cami olarak kullanılmasına karar verilmiştir. O tarihlerde ve bilhassa

1938’den sonra başlayan Millî Şef İsmet Paşa devrinde ülke camilerinin birçoğu zaten ibadete kapatılmıştı. Meselâ 1943’te

Sultanahmet Camii

kapalıydı, asker deposu olarak kullanılıyordu.

Atatürk, Ayasofya’nın tamamının kapatılmasını düşünmemiş ve planlamamıştır. Bina çok haraptı, bir kısmının, bazı galerilerinin müze haline getirilmesi için çalışmalar yapılacaktı. Bu maksatla bir müddet için kapatılmıştır. Merhum Ziyad Ebüzziya Bey,
“İslâm Mecmuası”nda 1987’de yayınlanan “Ezan sesine hasret Ayasofya” adlı yazısında, Ayasofya’nın nasıl bir oldubittiye getirilip sahte imzalar ile müze haline getirildiğini belgeleriyle anlatmakta ve açıklamaktadır. Ziyad bey şöyle diyor:

“İkinci Dünya Savaşı, Batı cephesinde 1945’de bitmişti. Şükrü Saracoğlu, Mayıs 1945 sonunda başvekil oldu. Tasvir Gazetesi’ni çıkarıyordum. Saracoğlu biz gazete sahip ve başyazarları davet ederek ilk basın toplantısını yaptı. Konuşma sırasında, harp yüzünden tamir edilmemiş olan abidelerden söz edildi. Arkadaşlardan merhum Yeni Sabah sahibi Celaleddin Saracoğlu, “Ayasofya’nın henüz düzenli bir müze halini almadığını ve daha ne kadar ibadete kapalı kalacağını” sordu. Saracoğlu: “Biraz nefes alalım, hepsini düzenleyeceğiz ve tabii ibadete de açılacaktır” dedi. Bu sözlerle, en salahiyetli bir ağız da, Ayasofya’nın “ibadete açık” bir müze sayıldığını bildirmiş oluyordu…”

Madde 5: Ziyad Ebüzziya Bey, Ayasofya’nın bir kısmının müze, ibadet yerinin cami olarak hazırlanması planını Hasan Ali Yücel’in bozduğunu ve bütün binayı müze haline getirdiğini yazmaktadır. Yani Ayasofya’nın tamamının müzeleştirilmesi Mustafa Kemal Paşa’nın emri ve arzusuyla olmamış, Hasan Ali Yücel’in oyunlarıyla olmuştur.

Madde 6: Ayasofya’nın tamamının müze yapılmasına yol açan bir

“kararname”

den bahsediliyor. Böyle bir kararname devletin resmî gazetesinde yayınlanmamıştır, numarası yoktur. Kararnamelerin saklandığı ve bulundurulduğu resmî dairede aslı veya kopyası mevcut değildir. Sicil-i Kavânin, Düstur, Kanunlarımız gibi eserlerde yer almamaktadır. Bundan anlaşılmaktadır ki, herhangi bir tarihî eserin onarımında olduğu gibi tamirine karar verilmiş, bu tamir esnasında mecburen cami kalacak kısmı da

geçici

olarak ibadete kapatılmıştır. Daha sonra bir punduna getirilip tamamı müze haline getirilmiştir.

Madde 7: Günümüzdeki Atatürkçüler, Ayasofya’nın tamamının müze haline getirilmesini katı bir dogma olarak kabul etmekte ve bu konuda hiçbir müzakere ve tartışmaya açık bulunmamaktadır. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bu dogmayı Atatürk’e bağlamak mümkün değildir. Ayasofya devamlı şekilde müze olarak kalamaz. Ya eskisi gibi cami yapılacaktır (bir kısmı müze şeklinde kalabilir), yahut Haçlıların arzusuna uyularak kiliseye dönüştürülecektir. Bizdeki bazı Beyaz Türk Lucas Notaras’lar “Ayasofya’da ezan okunduğunu, namaz kılındığını görmektense papaz şapkaları görmeyi tercih ederiz…” zihniyetine sahiptirler. Bu onların bileceği bir iştir, Türkiye halkı, bir kısmı müze olarak kalabilecek şekilde caminin ana kısmının tekrar İslâm ibadetine açılmasını kesin olarak istemektedir. Bu konuda bir referandum yapılsa, yüzde 90’ı aşan “cami yapılsın” oyu çıkacaktır. Katolikler, Endülüs’ten kalan tarihî İslâm mabetlerini kilise ve katedral yaptılar. Biz de Ayasofya’yı cami yaptık. Unutulmasın ki, Müslümanlar Hazret-i İsa’yı, Hazret-i Meryem’i severler ve kabul ederler. Yine, Allah’ın İncil adında kutsal bir kitap göndermiş olduğuna inanırlar. Ayasofya’nın tekrar cami yapılması Hazret-i İsa aleyhisselâmın da ruhaniyetini hoşnut edecektir.

Madde 8: Resmî makam ve merciiler, uzun yıllar boyunca Fatih’in Ayasofya vakfıyesindeki “Benim bu camimi camilikten çıkartacak olanların üzerine Allah’ın, insanların ve meleklerin laneti olsun…” meâlindeki cümleyi araştırıcılardan saklamışlardır. Nihayet bin zahmetle metnin tamamı bulunabilmiştir.

SONSÖZ: Ayasofya’nın, Sultan III. Ahmed Çeşmesi karşısındaki küçük bölümünde 25 seneyi aşan bir zamandan beri namaz kılınmakta ve ezan okunmaktadır. Ortada yeni bir durum yoktur. Ayasofya’nın tamamı Mustafa Kemal Paşa tarafından müze yaptırılmamıştır, bina tamir ve restorasyon için kapatılmıştır. Bu konuyla ilgili Bakanlar Kurulu kararnamesi bir “fabrikasyondur”,

Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’in çevirdiği dolapla binanın tamamı müze yapılmıştır.

“Basın, halk, dindarlar buna itiraz etmediler mi?”
O devirde ağzını açmak mümkün müydü?.. İstanbul’da sıkıyönetim vardı, tek parti iktidarı hüküm sürüyordu. İtiraz edenin, muhalefet yapanın canına okurlardı… Ayasofya’nın tekrar İslâm ibadetine açılması evrensel insan haklarına, hukuka, din ve vicdan hürriyetine, demokrasiye, millî iradeye, millî kimliğe, tarihimize ve kültürümüze uygun olacaktır. Atatürk’ün kapattırmış olduğu Mason localarına sempatiyle bakan, Atatürk rejimini yıkmak, Atatürk’ü alaşağı etmek istediği için muhakeme edilip on beş sene ceza evinde kalan Nazım Hikmet’i yere göğe sığdıramayan birtakım sahte ve şaibeli Atatürkçülerin

“Ayasofya açılamaz”

yaygaralarının hukukî, tarihî, sosyal, kültürel hiçbir kıymeti yoktur. 08 Temmuz 2006