İmza Günü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Perşembe
Ehl-i Sünnet’i Müdafaa ve Bid’atleri Tenkit (Yarın Bedir Yayınevi’nde saat 13’le 16 arasında)
“Ehl-i Sünnet’i MÜDAFAA ve Bid’atleri Tenkit” adıyla 460 sayfalık bir kitap yayınladım. Otuz kadar makale, inceleme ve tahlilin bir araya getirilmesinden meydana gelmiştir. Konusu, isiminden de anlaşılacağı üzere:
1. İnançta ve fıkıhta Ehl-i Sünnet Müslümanlığını korumak,
2. Bid’atleri, din konusundaki yanlış görüşleri tenkit edip çürütmek,
3. İndirilmiş (münzel) İslâm yerine, uydurulmuş türedi bir din çıkartmak isteyenlere karşı Ümmet-i Muhammed’i uyarmak.
4. Dinde reform, yenilik, değişiklik yapılamayacağını aklın ve vahyin ışığında isbat etmektir.
Bu kitap “Birinci Kitap”tır. İlgi görürse, devamı yayınlanacaktır.
Ahmed Ali Aksoy tarafından kaleme alınan ve dinde reform yapmak isteyenleri tenkit, red ve cerh eden 46 sayfalık makaleyi bütün Müslümanların okuması gerekir.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ehl-i Sünnet İslâmlığı titiz bir şekilde korunmuş ve din konusunda yanlış, bid’at, olumsuz görüş ve cereyanlara izin verilmemiştir. Din konusunda reform, ölçüsüzlük, lâubalilik 1908 İkinci Meşrutiyet hareketinden sonra, Müslüman görünen birtakım gayr-i müslimler tarafından başlatılmıştır. Sultan Abdülhamid Han devrilip, iktidar Farmason, Dönme, Jön Türk takımının eline geçtikten sonra neler yapılmıştır?
1. Abdullah Cevdet’in yayınladığı İctihad dergisinde İslâm’a, Şeriat’a, fıkha doğrudan doğruya saldırılmaya başlanılmıştır.
2. Birtakım ehliyetsiz, liyakatsiz, ciddiyetsiz kimseler, para kazanmak için, yahut dini bozmak ve Müslümanların zihinlerini karıştırmak için yanlışlarla dolu Kur’ân tercümeleri yayınlamışlardır.
3. Rusya’daki Cedidçiler gibi dinde reform ve değişiklik teşebbüsleri başlamıştır.
4. Hattâ, yakın tarihimizde bazıları o kadar ileri gitmiştir ki, İslâm’ı yasaklayıp, halkın tamamını Protestan yapmak gibi bir çılgınlık bile düşünülmüştür.
Yakın tarihimizde dinsiz bir büyük politikacının, bir içki sofrasında ağzından şu sözü kaçırmış olduğu rivayet edilmektedir:
– Biz şimdiye kadar dine doğudan doğruya çatarak bir şey yapamadık. Bundan sonra işi mihraptan halledeceğiz…
1950’li ve 60’lı yıllarda Dinde reform hareketinin başında Osman Nuri Çerman adında biri vardı. Bu adam “Dinde Reform” adıyla bir dergi çıkartır; akıl almaz, çelişkili, delileri bile güldürecek reform teklifleri yapardı. Bu Osman Nuri Çerman kimdi? Soyadı üzerinde biraz düşünecek olursanız, onun kim olduğunu, hangi etnik kökene mensup bulunduğunu sezebilirsiniz.
Reformcular bir ara camilere sıralar koymaya, mihrablara da piyano yerleştirip Protestan kiliselerinde olduğu gibi çalgılı, çağdaş ileri bir ibadet (!) uygulamayı bile düşünmüşlerdir.
Yine bir tarihte, bir İstanbul camisinde cuma hutbesi okumak için minbere smokin giyinmiş bir imam çıkartılmıştı. Bu yapılanlar Müslüman halk nazarında itibar görmeyince dini yıkmak ve reform hareketini başarmak için dindar görünmeye karar verdiler.
Kur’an-ı Kerim’deki üç yüz küsur ayetin bugün geçerli olmadığını iddia edecek kadar ileri gittiler. Ne kadar aykırı, şazz, olumsuz, yanlış, bid’at görüş varsa onları tanıttılar, reklamını yaptılar. Kitapla, Sünnetle, icma-i ümmetle sâbit olan, bin küsur yıldan beri ittifakla kabul edilmiş bulunan Şeriat ve fıkıh hükümlerine saldırdılar.
Osmanlı zamanında okumuş ve yetişmiş ulema öldükten sonra meydanı boş buldular; en aşırı reform tekliflerini pervasızca yapmaya başladılar. Tahribat büyüktür.
Din tahsili yapmamış, icazetsiz birtakım kişiler şu anda din adına konuşuyor, şimdiye kadar ileri sürülmemiş yanlış görüşler ileri sürüyor. Dini doğrudan doğruya yıkamayacaklarını bildikleri için önce fıkhı, ahkam-ı şer’iyyeyi yıkmaya çalışıyorlar. Mezhepsizliği bir mârifet ve fazilet gibi gösterenler vardır.
Uzmanlıkları mühendislik veya başka dünyevî meslekler olan bazı reformcular, kendilerini makas, yüce İslâm dinini kumaş sanmakta ve kendi kafalarına göre kesip biçmektedir. Bu gidişe dur demek lazımdır.
İlahiyatçılık çok şerefli, çok faydalı, çok hayırlı bir meslektir. Ancak bir şartla: İslâm’ı bütünüyle korumak, dinde reform ve değişiklik yoluna sapmamak, bid’at ve dalâletlerden uzak durmak şartıyla.
Büyük âlim, büyük mücahid, büyük mağdur ve mazlum, büyük muhacir, hâtemülfukaha, merhum ve mağfur Ahmed Davudoğlu hocamız “Dini Tâmir Dâvasında Din Tahripçileri” adlı kitabında dinde reform ve değişiklik isteyenleri aklın, vicdanın, vahyin, sağduyunun ışığında ne kadar tesirli ve kesin bir şekilde çürütmektedir. Bu kitabın başında merhum üstad Necip Fazıl Kısakürek’in bir takrizi bulunmaktadır.
1. Reform, yenilik, değişiklik cereyanının dehşetli bir bid’at olduğunu bilmek ve bundan uzak durmak.
2. Muteber din âlimlerinin bu konudaki kitap ve makalelerini alıp, okumak, meselenin gerekçelerine vakıf olmak.
3. Müslüman kardeşlerimizi bu konuda uyarmak, ayaklarının kaymasını önlemeye çalışmak.
4. İslâm’ın indirilmiş (münzel) ilahî bir din olduğunu iyi bilmek ve onun yerine uydurulmuş, reforme edilmiş, bir ideoloji veya hümanizma haline düşürülmüş sun’î (yapay) bir din çıkartmak isteyenlerin tuzaklarına düşmemek.
Birtakım reformcular bendenizi tenkit ediyor, “O bir gazetecidir, dinî ihtisası yoktur, bu konulara karışmasın…” diyorlar. Evet benim dinî ihtisasım yoktur ama kendimden bir şey söylemiyorum. Yaptığım, Ehl-i Sünet Müslümanlığını müdafaa etmekten ibarettir. Buna da bir Müslüman olarak elbette hakkım vardır. Hem de vazifemdir. 25 Mart 2005