Salı

 

Son yıllarda “inanç turizmi” edebiyatı çok yapılmaya başlandı. İnanç turizmi nedir?

Anadolumuzun binlerce şehir ve mevkiindeki eski kilise harabeleri tamir ettirilecek ve Hıristiyan ibadetine açılacakmış ve böylece ülkemize akın akın turist gelecek ve bu yolla büyük kazançlar elde edecekmişiz.

Bu açıklama sizi tatmin ediyor mu?

Beni hiç mi hiç tatmin etmiyor.

Asıl gayenin başka olduğu anlaşılıyor:

MüslümanTürkiye’ye karşı büyük ve genel bir Haçlı savaşı başlatılmıştır. Ülkemizin Hıristiyanlaştırılması planları uygulanmaya başlanmıştır. İslâm’ı ve Müslümanları yeryüzünden kazıyıp silmeye ahd etmiş agresif Evangelistler gece gündüz harıl harıl çalışmaktadır. Her yıl halkımıza milyonlarca İncil, propaganda kitap ve broşürü dağıtılmaktadır. Kısa zamanda 150 kilise açılmış ve Teslis ibadeti yapılmaya başlanmıştır. Yüzlerce eski kilise harabesi, dışarıdan gelen paralarla hummalı bir şekilde temin ve restore edilmektedir. Bir rivayete göre tamirat parasının yarısını bizim devletimiz vermektedir. Çan kuleli, görkemli binalı kiliselerden başka binlerce ev-kilise açılmıştır.

İşte “inanç turizmi” adı verilen Truva Atı, Türkiye’yi Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinin bir paravanasıdır.

Müslümanlar bu zokayı yutar mı?

Tamamı yutmaz.

Bir kısım gafiller yutabilir.

Maalesef bazı belediyecilerimiz yutmuştur bile. Gaflet ile mi, bile bile mi?..

Denizli’nin bir ilçesinde, 1928’de mübadele ile Yunanistan’a gönderilen Rumlardan kalan, 1948’de camiye çevrilen eski kilise binası “inanç turizmi” bahanesiyle tekrar kilise yapılmak isteniyormuş. Gazetelerde bu konuda haberler, yorumlar çıktı. Olacak şey değil! Şehre turist gelsin diye camiyi kiliseye çevirmek…

Adamların gerekçesi de şu:

Eskiden kiliseymiş zaten…

Bu mantıkla akıl yürütürsek, Anadolu’nun tamamını da Teslisçilere vermemiz gerekir.

Lozan andlaşması, Türkiye’deki Rumların Yunanistan’a, oradaki Türklerin Türkiye’ye gönderilmesini karara bağlamış ve 1924-25’te iki nüfus mübadele edilmişti. Lozan, Türkiye ve Yunanistan tarafından tasdik edilmiştir. O halde, aradan şu kadar yıl geçtikten sonra inanç turizmi bahanesiyle kapıyı yeniden açmanın mânâsı nedir?

Yunanistan’da Türklerin binlerce camii, tekkesi, medresesi, vakıf binası kalmıştır. Bunların bir kısmı kilise yapılmış; bir kısmı müze, kütüphane, konser salonu olarak kullanılmaktadır. Bir kısmı harap şekilde durmaktadır.

Biz Müslümanların, Türklerin oralardaki camileri ve tekkeleri ihya etme hakkımız var mıdır? Yoktur.O halde, Türkiye’deki birtakım gayretkeşlere ne oluyor?

Son yıllarda misyonerlik, Hıristiyanlaştırma konusunda çok vahim ve çok garip gelişmeler olmaktadır.

Yabancılara ülkemizde ev, arsa, tarla, mal, mülk edinme hakkı verilmiştir. İklimi düzgün ve latif bazı yerlerde Batılı yabancılar yazlık alıyor. Haydi buna fazla bir şey demeyelim. Lakin Kars vilayetimizin Ermeni sınırındaki arazinin yabancılar tarafından kapatılmış olmasını nasıl açıklayacağız?

-Ulaşımı zor,

-İklimi sert…

Yazlık olarak kullanılmaya pek müsait değil. Peki yabancılar niçin bu bölgede büyük miktarda gayr-i menkul mal almışlardır?

Amerika ila Avrupa Birliği ile birtakım gizli anlaşmalar yapıldığı, protokollar imzalandığı anlaşılıyor.

Böyle giderse birkaç sene içinde ülkemizin genelinde binlerce çan kuleli bağımsız kilise binası yapılmış olacaktır.

Böyle giderse Evangelistler, misyonerler, Haçlılar Ayasofya’yı da tekrar kilise haline getirteceklerdir.

Türkiye, bağımsızlığını kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bu yeni kiliselerin, bu inanç turizminin, bu yabancıların mal ve mülk edinmesinin sonu Türkiye’nin parçalanmasıdır.

Şu husus kimsenin aklından çıkmasın:

Türkiye’nin bugünkü sınırlarının ve meşruiyetinin uluslararası belgesi olan Lozan Andlaşmasını ABD tasdik etmemiştir.

Bir yandan Hıristiyanlara olanca kolaylık gösterilirken, öte yandan Müslümanlar elleri kolları bağlı durumdadır.

Türkiye Müslümanlarının dernek kurarak, teşkilâtlanarak kendilerini savunma hakları yoktur.

Türkiye’nin resmî Diyanet teşkilatının misyoner faaliyetlerine karşı İslâm’ı ve Müslümanları savunmasına izin verilmemektedir.

Ülke, devlet ve halk olarak Türkiye’nin yüksek menfaatlerini savunmakla vazifeli olan birtakım kimseler Haçlılarla, misyonerlerle anlaşmışlardır.

Kale içinden feth edilmek istenmektedir.

Halkımızın bu konularda bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Sadece gazete haberleriyle, köşe yazılarıyla, televizyon yorumlarıyla halk yeteri kadar ve gereği gibi bilgilendirilemez.

Türkiye’ye karşı açılan yeni Haçlı Seferi konusunda çok geniş bir bilgilendirme, aydınlatma, uyarma kampanyası açılmalıdır.

Bu işi kim yapacaktır?

Maalesef bazı İslâmcılar ve bazı Siyasal İslâmcılar Haçlılarla anlaşmışlar, ittifak etmişlerdir.

Onlar karşımızdadır, onlardan hayır yoktur.

Yine maalesef büyük bir islâmî cemaat Haçlılarla, Evangelistlerle işbirliği yapmaktadır. Onlardan da hayır yoktur.

Türk halkının bilgilendirilmesi ve uyarılması için çok iyi hazırlanmış, çok tesirli, çok açık milyonlarca broşür dağıtılması gerekiyor.

Bu broşürleri hangi cemaat veya teşkilât hazırlayacaktır?

Bunların basım ve dağıtım masraflarını kimler verecektir?

Vaizlerimizin cami kürsülerinde bu konuyu enine boyuna açıklamaları şu anda mümkün değildir. Çünkü Diyanet üzerinde, vaizler üzerinde çok ağır baskılar vardır.

Müslüman yığınlar, uzun yıllardan beri alışılagelmiş oldukları büyük dozdaki afyonlar yüzünden vahim bir rehavet ve gaflet içindedir.

Memleket elden gidiyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor.. 29 Eylül 2004