Pazartesi tarihli yazı çıkmamıştır..

 

Para tek değer haline gelince, insanı insan yapan, toplumu millet yapan, ülkeyi medenî yapan diğer bütün değerlerin pabuçları dama atıldı. Dinsizlerin dini imanı paradır. Dindar geçinen, lakin gerçek dindar olmayan birtakım Müslümanların, İslâmcıların da dini imanı para oldu maalesef.

Evet sözü fazla uzatmayayım, paranın tek ölçü olduğu korkunç, merhametsiz, vahşi bir ortamda yaşıyoruz. Bu ortamda insan insanın kurdu haline gelmiştir.

İyi insanlar yok mu? Elbette var. Fakat onlar tabanda kalmışlar, sinmişler, cesaretlerini yitirmişler, parçalanmışlar ve iyiliği hâkim kılacak güçten mahrum bırakılmışlardır.

Şu manzaraya bakınız: Koca koca adamlar milletin, devletin, ülkenin bütçesini nasıl ziyan ediyorlar. Nasıl hortumluyorlar, yağmalıyorlar, talan ediyorlar. Saçı bitmedik yetimlerin hakkı, ezilenlerin hakkı, biçarelerin hakkı, dulların, ihtiyarların hakkı yeniyor.

Pislik her yeri sarmış. Devletin malı deniz, yemeyen domuz. Rüşvet kanun olmuş. Parayla satın alınmayan hiçbir şey kalmamış.

Geçen gün bir dindar müsveddesi, bir karikatür Müslüman bana ne dedi biliyor musunuz? “Bu düzen bozuktur, bu düzende bazı sakıncalı işleri yapmak câizdir. Müslümanın güçlü olması gerekiyor; İslâm düzeninde yasak olan bazı işleri bu düzende yapıp zenginleşmek, güçlenmek hususunda ruhsat ve fetva verilmiştir…” Mensubu bulunduğumuz yüce İslâm dininin temel prensiplerinden biri

istikamet-doğruluktur.

Bir Müslüman nasıl böyle düşünebilir?

Ülkede ne hukuk kaldı, ne ahlâk.

Hukuk için, asgarî ahlâktır denilmiştir.

Hukuksuz, ahlâksız bir siyasî, sosyal, kültürel ortamda insanlar nasıl huzur bulacaklar, mesut olacaklar, güven ve saadet içinde yaşayacaklardır?

Seksen yaşında ihtiyar bir kadıncağız. Bankaya gitmiş, sırada beklemiş, üç aylığını almış ve oradaki kargaşa içinde hırsızın biri o zavallı ihtiyarın üç aylık nafakası olan parayı çalmıştır. Gazetede bu ninenin,

kaldırıma oturmuş ağlarken

çekilmiş resmini görmüştüm.

Yahu haydutluğun, eşkıyalığın, hırsızlığın, uğursuzluğun da bir kuralı ve raconu vardır.

Böyle zavallı bir ihtiyarın parası çalınır mı?

Adamın birini televizyonda seyretmiştim. Kulağı kellesi yerinde, kalıbı kıyafeti düzgün biriydi. Amerika’da mı nerede okumuş, çok yüksek bir makama geçmiş ve trilyonları götürmüştü. Şerir, soysuz, rezil, alçak, tıynetsiz adamları okutup yetiştirirsen böyle olur işte.

ABD’nin en büyük üniversiteleri

Boston

civarındadır. Oralarda okuyan zengin Türk çocuklarından bir kısmı geceleri barları, pavyonları, diskotekleri kapatıp sabahlara kadar içip içip Türkçe şarkılar okurlarmış. Bunlar yarın, ceplerinde birer

Made in USA

diploması ile ülkeye dönüp ya resmî, ya da özel sektörde eşkıyalığa, kravatlı haydutluğa başlayacaklardır. Temiz, ahlâklı, faziletli, iyi niyetli, ruh soyluluğuna sahip kimseler üzerlerine alınmasınlar, ben haydutları kasdediyorum.

Eskiden liselerde, felsefe dersinin bir bölümü olarak ahlâk okutulurdu. Kırk kişilik sınıfta dört kişi bu dersten biraz hisse alsalar yine de faydası olurdu. Şimdi bu ahlâk derslerini kaldırdılar.

Devletin okullarındaki ideolojik millî eğitim programındaki din dersleri ahlâk öğretebiliyor mu çocuklara, gençlere? Kesinlikle bu derslerin faydası yoktur. Liselerin din dersi kitaplarını açın da neler okutulduğuna bakın. Bizdeki resmî din dersleri bir aldatmacadır.

Şu güzelim memleketi iki bozuk zümre mahvediyor. Birincisi resmî ideoloji taraftarı din düşmanlarıdır. İkincisi de, din ticareti yapan mukaddesat bezirgânlarıdır. Daha kısası: Din düşmanlığı ve din sömürüsüdür.

Türkiye’nin bugünkü kötü manzarasında dinsizlerin ne kadar tuzu biberi varsa, kötü Müslümanların da o kadar vardır. Müslüman geçinen bazılarına bakınız, birbirlerine karşı ne kadar sevgisizler. Dinimiz ne buyuruyor? “Siz birbirinizi sevmezseniz hakkıyla Müslüman olmazsınız” diyor. Müslümanların önemli bir kısmı ise kamplara, kutuplara, cemaatlere ayrılmış ve birbirlerini sevmiyorlar. Sevgiden geçtim, birbirlerinden nefret edenler, birbirlerine düşmanlık edenler bile var. Onların meşrebleri, cemaatleri, hizip ve fırkaları sanki dinleri olmuştur. Böyle Müslümanlık olur mu? Böyle Müslümanlardan ne hayır gelir?

Edebiyata gelince bir sürü parlak laf eden, işe gelince bir sürü yamuk iş sergileyen adamların İslâm’a, Müslümanlara, ülkeye ne faydası dokunacaktır?

Mezhepsiz, bid’atçi, nerede bozuk bir fikir ve şahıs varsa onun reklamını yapan biri vardır. Düzene ateş püskürürdü. Sonra eline fırsat geçti ve bu adam düzenin rantlarını, haram menfaatlerini öyle bir yemeye başladı ki, hayretlere sezadır. Böyle adamların dini imanı paradır.

Çok kötü günler geçiriyoruz. İstikbal karanlıktır. Bu kafa, bu zihniyet, bu ahlâk ile düze çıkmamız, selamet bulmamız zordur. Bir toplum kendisini bozmadıkça Allah onu bozmaz. Bir toplum kendisini islah etmezse düzelmez.

Bu namussuzlukların, bu şerefsizliklerin, bu ahlâksızlıkların, bu faziletsizliklerin, bu kudurganlığın, bu haram yiyiciliğin, bu rezilliklerin, bu kepazeliklerin, bu silahlı veya kravatlı eşkıyalıkların, bu soygunların, bu talanların, bu rüşvet tufanının, bu bütçe ve banka soygunlarının, bu vicdansızlıkların sonu iyi değildir.

Namuslu ve şerefli vatandaşlar en az namussuzlar ve şerefsizler kadar cesur olmazlarsa bu memleket kurtulmaz.

Cesaret ve şecaat sahibi olmayan iyi bir insan, gerçekte iyi değildir. İyinin, en az kötü kadar cesur ve şeci’ olması gerekir.

Buzağılaştırma

Zekâ katsayısı 130 olan bir çocuğu onların eline verin, iki üç sene zarfında zavallı yavruyu buzağıya çevirir, zekâsını dumura uğratır, IQ’sunu 70’e düşürürler.

Dinimiz akıl, ilim, irfan, hikmet, feraset, fetanet dinidir. Okutulan çocuk ve gençlerin zekalarını geliştirmemiz, kültürlerini artırmamız icab eder. Lakin bazıları bunun tam tersini yapıyorlar.

Ellerine geçirdikleri çocukları ve gençleri, beyin yıkama ameliyelerine tâbi tutuyorlar. Tutturmuşlar bir “Efendi Hazretleri uçuyor, Efendi Hazretleri çok yüksektir, Efendi Hazretlerine bağlanan Mevlâsını bulmuş olur…” propagandası. Yahu böyle propaganda ve telkinlerle adam mı yetişir? Adam ilim, irfan, kültür, hikmet öğretilerek yetiştirilir.

Hem İslâm’ın, hem de çağın dışında kalmış, robotlaşmış, zombileşmiş, zekâsı dumura uğratılmış sönük, silik, ezilmiş gençlerin ne kendilerine, ne dine, ne de Türkiye’ye bir yararı dokunur. Böyle marjinal kişiler ancak din baronlarının saltanatına, tantanasına, nefsaniyetine hizmet edebilirler.

Ellerine geçirdikleri çocukları ve gençleri buzağılaştıran cemaatlerin ve baronların vebali büyüktür. 02 Mart 1999